TÜSİAD, sınır ötesi operasyona soğuk

TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ Kuzey Irak'a sınır ötesi operasyon düzenlenmesine ilişkin "Ümit ediyorum ki Türkiye bu duruma itilmez, böyle bir şey yapmak zorunda olmaz. Umarım böyle bir gelişmeyle karşı karşı kalmayız, bunu yapmak zorunda kalmayız" diye konuştu.

TÜSİAD'ın 2007 yılı 2. Yüksek İstişare Konseyi Toplantısı, Sabancı Center'da yapıldı. Toplantıda bir konuşma yapan TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, Mart ayında yapılan olağanüstü Yüksek İstişare Konseyi Toplantısı'ndan bu yana önemli gelişmelere tanık olduklarını belirtti. Günlük siyasetin gündemin ilk sırasına oturduğu bir dönemden geçildiğini dile getiren Yalçındağ, "TÜSİAD olarak amacımız bu seçim döneminin, Türkiye için bir atılım fırsatına dönüşmesine katkı sağlamak. Her demokraside gerilimler yaşanabilir, ama biz siyaset sahnesinde hükümetiyle, muhalefetiyle, kurumlarıyla son derece karmaşık bir tablo yaratmayı elbirliğiyle başardık. Önümüzdeki seçimler bu karmaşıklıktan kurtulmak için iyi bir fırsat. Ancak bu fırsatı değerlendirebilmemiz seçim sürecindeki tavrımıza bağlı. Süreci toplum olarak nasıl yöneteceğiz? Ülkeyi gererek, kutuplaşmayı arttırarak mı, barışçı ve icraatçı yeni bir sayfa açmaya hazırlanarak mı? Cevaba yönelik sarih işaretleri henüz göremiyor olmamız, Türkiye'nin önündeki siyasi belirsizliği işaret ediyor. Oysa Türkiye'nin belirsizliklerle kaybedecek vakti yok. TÜSİAD olarak bu sürecin başından beri uzlaşmanın gereğine vurguda bulunduk" dedi.

Reklam
Reklam

Türkiye'nin bir kez daha uzlaşma eksikliği yüzünden cumhurbaşkanını seçememek durumunda kalmaması gerektiğinin altını çizen Yalçındağ, "Bu ülkede yaşayan her birey, doğal olarak daha iyi bir yaşam standardı, daha sağlıklı ve mutlu yaşam koşulları, daha fazla özgürlük istemektedir. Bunun toplumsal ideal olarak ifadesi, Türkiye'nin gelişmiş ülkelerin arasında yerini almasıdır. Bu, temelleri ve potansiyelleri mevcut olan bir idealdir. Ama bu ideal durduğumuz yerde gerçekleştirilemez" ifadelerini kullandı.

"2007-2014 DÖNEMİNDE YÜZDE 6-7 CİVARINDA BÜYÜME SAĞLAMAK ZORUNDAYIZ"

"AB'nin kişi başına düşen milli gelir ortalamasının yarısını yakalayabilmemiz için önümüzdeki 2007-2014 döneminde yüzde 6-7 civarında bir büyüme sağlamak zorundayız" diyen Yalçındağ, konuşmasına şöyle devam etti:
"Bu büyüme sürecini, bir yandan verimliliği ve rekabet gücünü artırarak, bir yandan da daha fazla istihdam yaratarak gerçekleştirmemiz gerekiyor. Aslında bu tablo hem yolumuzun ne kadar uzun, hem vaktimizin ne kadar dar olduğunu gösteriyor. Tabloyu doğru okuyarak, yolu doğru seçip hızlı yürüyecek olan ise öncelikle siyasettir. İş adamları olarak siyasete bu kadar önem vermemiz, ekonomik ve sosyal gelişmenin anahtarının siyasette olmasındandır. İcraatçı bir iktidar, yapıcı, denetleyici bir muhalefet Türkiye'nin önünü açacak bir siyasi tablodur."

Reklam
Reklam

Son 4 yıldır makro ekonomik istikrar açısından önemli mesafeler kat eden, AB ile müzakere süreci başlatabilen Türkiye'nin çok kısa bir sürede siyasi ve ekonomik kriz senaryolarının üretilebildiği bir atmosfere girdiğini belirten Yalçındağ, 4 yıl süreyle özellikle ekonomide önemli yol kat eden Türkiye'nin son 2-3 ayda siyasi sorunlarıyla dünya manşetlerinde yer alan bir ülke haline geldiğini dile getirdi.

Cumhurbaşkanlığı seçim sürecini çok anlamlı bulduğu bir halk deyimiyle açıklamak istediğini söyleyen Yalçındağ "Arabayı düz yolda şaşırtmak; cumhurbaşkanlığı seçim süreci ile başlayan dönemi maalesef bu hale dönüştürdük. Yapılacak şey, geçmiş kazanımları konsolide etmeye özen göstermek ve önümüzdeki süreçleri iyi yönetmektir. Bu süreçlerin başında ise seçimler geliyor. TÜSİAD olarak seçimlerin kutuplaşmayı arttıracak duygusal değer ve kimlik çatışmalarıyla geçmemesini çok önemsiyoruz. Partilerin yarın Meclis'te iş birliği yapabilecekleri yapıcı bir tutum içinde olmalarını bekliyoruz. Siyasi parti programlarının Türkiye'nin öncelikli alanları olan demokrasi, ekonomi, güvenlik, ve dış politika konularında somut bir program değeri olan rasyonel tartışmalara zemin oluşturması gerekmektedir. Siyasi parti programlarında, önerilen alternatif politikaların gerekçeleri ve kaynakları, ne şekilde bütçelendirileceği, bir bütünlük ve saydamlık içinde toplum kesimlerine sunulabilmelidir. Seçmen ancak böyle bir ortamda akılcı bir tercih yapabilecek ve sonrasında parti performansını sorgulayabilecektir. Bütün eksiklerine rağmen, bölgesindeki en başarılı demokrasi performansını göstermiş olan Türk halkının bunu fazlasıyla hak ettiğini düşünüyoruz" ifadelerini kullandı.

Reklam
Reklam

"TÜRKİYE COĞRAFİ OLARAK BİR YANGIN YERİNİN ORTASINDA"

Türkiye'nin coğrafi olarak bir yangın yerinin ortasında bulunduğunu belirten Yalçındağ, terörün kentlerin kalbine kadar girdiğine değindi. Acımasız terörün masum insanları, vatan görevi yapan askeri, polisi hedef aldığını söyleyen Yalçındağ, "Sorun, çok boyutlu, dikkatli değerlendirilmesi ve siyasi mülahazaların çok ötesinde olması gereken bir sorundur. Konunun devletin zirvesinde tam bir eşgüdüm içinde, şüphesiz ki demokrasi ve güvenlik olgularının karşı karşıya getirilmediği bir zeminde yönetilmesi beklenir. Nitekim bu yöndeki inancımızı ve bekleyişimizi koruyoruz" dedi.

Yalçındağ, bütün dünyada iktidara aday partilerin dış politikayı programlarının temel eksenlerinden biri haline getirdiğini belirterek, dış politikanın hangi çizgide yürütüleceğini bilmenin çok büyük önem taşımakta olduğunu vurgulayarak, "Bu nedenle şu soruları sormak ve siyasilerimizden cevaplarını beklemek durumundayız. Türkiye'nin Irak ile ilişkilerine yeni bir bakış açısı gelecek midir? Kafkaslar ve Karadeniz'de Türk dış politikası ne tür açılımlar yapacak, enerji güvenliği meselesi Türkiye'nin stratejik konumlandırmasında nasıl kullanılacaktır? Türk-Yunan ilişkilerinde yeni bir açılım öngörülmekte midir? Kıbrıs sorununda uluslararası sistemin harekete geçmesi nasıl sağlanacaktır?" diye konuştu.

Reklam
Reklam

Türkiye'nin ABD'yle ilişkilerine de değinen Yalçındağ, "Türkiye'nin ABD ile ilişkilerinde bir rahatsızlık vardır. En azından kamuoyu açısından ABD'nin niyetleri ve hatta dostluğu konusunda bir tedirginlik yaşandığı vakıadır. Gelecekte bu ilişkileri hangi ortak çıkar ve değer paydaları üzerinde yeniden şekillendirmek düşünülmektedir?" şeklinde konuştu.

"EYLÜL'DE YENİ HÜKÜMET AB İLE UYUM ÇERÇEVESİNDE REFORM SÜRECİNE İVME KAZANDIRMALI"

Türk dış politikasının en önemli ayaklarından biri olan AB ile ilişkilerin sanki Türkiye'nin gündeminden düşmüş gibi olduğunu belirten Yalçındağ, konuşmasına şöyle devam etti:

"Bir tarafta müzakere süreci kendi dinamiğiyle ilerlemekte, öte tarafta konu adeta toplumdan uzak tutulmaktadır. Evet, Avrupa Birliği'ndeki bazı yöneticiler, tutumlarıyla Türk toplumunun tepkisini çekecek çok şey yapmıştır. Kimi ülkeler ve liderler iç siyasetteki ihtiyaçları uğruna Türkiye'yi rencide etmekten, her iki taraf açısından da stratejik önem taşıyan bir projeye zarar vermekten kaçınmayan bir tutum sergilemişlerdir. Ama 'kriz yönetimi' tam da böyle zamanlarda gereklidir. Karşı karşıya olunan
sorunların doğru analizi yapılmalı, ülkenin ana hedefleri korunmalı, içerde ve dışarıda konjonktürel olarak estirilen rüzgarlara teslim olunmamalıdır. TÜSİAD olarak bu tür dönemlerin geçici olduğunu, elde edilen mesafenin sürekli konsolide edilmesi gereğini birçok defa dile getirdik. Nitekim, Troyka'nın Türkiye ziyareti, Fransa'nın bu yıl 3 yeni başlığın müzakereye açılmasını reddetmeyeceği yolundaki haberler, katı tutumlardaki yumuşamanın ilk işaretlerini vermeye başlamış durumdadır. Günler geçtikçe,
Türkiye'nin 'kabuğuna çekilme' ve topluma AB meselesini unutturma siyasetinin ne kadar yanlış olduğu adım adım ortaya çıkmaktadır."

Reklam
Reklam

Önemli bir konuya daha değinmek istediğini belirten Yalçındağ, hem Türkiye'de hem yurt dışında, Kasım'da yayınlanacak Avrupa Komisyonu raporunun olumsuz çıkmasına bel bağlayan kesimler olduğunu duyduklarını dile getirerek, "Bu yaklaşımın temelinde Türkiye'de demokrasinin zayıflamasının, AB içindeki Türkiye'nin üyeliğine destek veren kesimlerin gücünü zayıflatmak amacı bulunmaktadır. Yani beklenti, birkaç kışkırtıcı tavırla karşılaşılması yüzünden Türkiye'nin kendisini AB rotasından ayırması ve 'alternatif seçeneklere' doğru sürüklenmesi. Bu sinsi planı bozmalıyız. Eylül ayında yeni hükümet AB ile uyum çerçevesinde reform sürecine ivme kazandırmalı. TCK'nın 301. maddesinde yapılabilecek değişiklikler bu ivmenin başlangıç noktası olabilir" dedi.