TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi toplandı

İSTANBUL (İHA) - Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yüksek İstişare Konseyi (YİK) Başkanı Mustafa V. Koç, AB yolunda müzakerelerin başlamasının, sorunların bitmesi anlamına gelmediğini belirterek, "Müzakerelerin başlamasının önünde engel çıktığı takdirde Türkiye için doğru tavır; değişim sürecini kesintiye uğratmamak olacaktır" dedi.

TÜSİAD 2005 yılı 2. Yüksek İstişare Konseyi toplantısı Sabancı Center'da gerçekleştirildi. Açılış konuşmasını yapan TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Mustafa V. Koç, "Maratonu değil, kısa mesafeli koşuları seven bir toplumuz. Gelişmenin sürekliliğiyle zaman içinde kat edilen mesafeyle maalesef fazla ilgilenmiyoruz. Mücadelenin yıllara yayılması bizi bezdiriyor; ama ne yazık ki uluslararası ilişkiler, yapısı gereği uzun soluklu olmayı gerektiriyor" dedi.

Reklam
Reklam

Ekonomide bir dizi yapısal reformlar gerçekleştirildiğini belirten Koç, "Hala bazı eksiklikler var; fakat bu süreç tamamlanma aşamasına geldi. Dünyayla bütünleşmek için yalnızca ekonomi alanında atılan adımlar yeterli değil. 1990'lı yılların 2. yarısından itibaren ülkemizde siyasi istikrarın önemi, demokratik standardın yükseltilmesi gibi konular gündemin üst sıralarına yerleşmeye başladı. Çok önemli ilerlemeler kaydedildi. Dünyayla bütünleşiyoruz.

Bugün artık sürecin 3. boyutunun önem kazandığını düşünüyoruz. Türkiye'yi belirgin şekilde ileriye götüren değişikliklerin yaygınlaşmasını ve belirginleşmesini sağlamak gerekiyor. Açık fikirli, uzak görüşlü, değişime açık bir toplum haline gelmek için çalışmak gerekiyor" diye konuştu.

Mustafa Koç, Türkiye'nin rahmetli Turgut Özal döneminde AB ile ilişkilerini yeniden canlandırma kararı verdiğini hatırlattı. O tarihte Türkiye'nin rotasının büyük ölçüde çizildiğini kaydeden Koç, "Batı standartlarında bir ekonomiye ihtiyacımız olduğuna karar verilmişti. AB ile ilişkilerimizin zaman zaman dalgalanan seyri, ilişkilerin hızlanmasında etkili oldu. AB ile ilişkilerde çeşitli krizler yaşanmışsa da krizler aşılabildi, sürecin ilerlemesi yeniden sağlanabildi. Türkiye-AB ilişkilerinde önümüze çıkan problemlere karşı kararlılık, sabır ve direnç göstermemiz gerektiriyor. Bu uzun yolda atılan adımlar ülkenin kaderini değiştirmek için gerekli olan adımlardır. Krizler sürecin kaçınılmaz unsurlarıdır. 3 Ekim'e bu ilkeler çerçevesinde yaklaşmalıyız. Müzakerelerin başlaması sorunların bitmesi anlamına gelmeyecektir. Tam üyeliğine kadar sürecek uzun ve mücadeleli bir yolun kapısı açılmış olacaktır. Değişime ayak direyenlerin çığlıkları her gün daha da artacaktır. Müzakerelerin başlamasının önünde engel çıktığı takdirde Türkiye için doğru tavır; değişim sürecini kesintiye uğratmamak olacaktır" açıklamasında bulundu.

Reklam
Reklam

"JEOPOLİTİK DENGELER YERİNİ, EKONOMİDE GÜÇ DENGELERİNE BIRAKTI" AB üyeliğinin sabır gerektirdiğini ifade eden Mustafa Koç, şunları söyledi:
"Türkiye'nin büyüklüğünü nüfusla, yüzölçümüyle açıklamak 21. yüzyılın gerçekleriyle bağdaşmıyor. Soğuk savaş döneminin jeopolitik dengeleri, yerini uzun zamandır dünya ekonomisindeki güç dengelerine bıraktı. Türkiye bu dengelerde rol oynayacak noktaya uzak değil. AB'nin rüzgarı bile yabancı sermayenin Türkiye'ye olan ilgisinin patlamasına yetebiliyor. Birçok alanda dünya medyasında kendimizden söz ettirmeyi başarıyoruz.
Geleceğine umutla bakması gereken bir ülkeyiz, neden geleceğe dönük değil, geçmişe dönük yaşıyoruz? Neden enerjimizi ekonomik atılım ve sosyal dönüşüm için kullanmıyoruz? Neden hedeflerimize kilitlenip, her şart altında yolumuza devam edemiyoruz? Değişimi, gelişmiş ülke standartlarını bir türlü benimseyemiyoruz? Bilgiden, bilginin yaygınlaşmasından, konuşan, tartışan açık bir toplum olmaktan korkuyoruz? Yöneticilerimiz karar sürecine toplumu katmayı beceremiyor. Bu 'iletişimsizlik', uluslararası ilişkilerde de kendini gösteriyor. Haklı olduğumuz konularda bile kendimizi anlatamıyor, kamuoylarını etkilemeyi başaramıyoruz. Her zaman genç nüfusumuzla övündük, bunun büyük bir güç olduğunu söyledik. Ama eğitimsiz bir genç nüfuzun başıboş kalmaya mahkum olduğunu unutarak hareket ettik. Ekonomimiz dünya ekonomisiyle entegrasyonunu geliştirdikçe Türkiye'nin refah seviyesi yükselecek, refahın yaygınlaşması da kolaylaşacaktır. Hızlı gelişmekten korkmayalım, geride kalanın öndekine yetişmesinin her geçen gün daha zor hale geldiği bir dönemdeyiz. Bilgiye erişim ve karara katılım; hızlı değişimin en güçlü lokomotifidir. Geçmişle yaşamayı bırakalım, bugüne saplanıp kalmayalım. Geleceğini planlamayan, bugün de ne yapacağını bilemez."

Reklam
Reklam