Garanti Bankası Genel Müdürü Ergun Özen, "Türk ekonomisinin dengeli ve sürdürülebilir bir patikaya oturması, Türk bankacılık sektörünün kırılganlığını azaltıyor. Bu, çok çok önemli, geçmişte yaşamadığımız bir şey" dedi.
Bursa Valiliği ile Capital ve Ekonomist dergilerinin iş birliğiyle düzenlenen, Anadolu Ajansı'nın medya sponsoru olduğu "Uludağ Ekonomi Zirvesi"nin "Yeni Bankacılık: Paradigma Değişiyor" başlıklı oturumu, Accenture Türkiye Finans Sektörü lideri ve ortağı Dilnişin Bayel'in moderatörlüğünde yapıldı.
Garanti Bankası Genel Müdürü Ergun Özen, oturumda yaptığı konuşmada, son yıllarda Türkiye ekonomisinin, yüksek büyüme kaydettiğini belirterek, bankacılık sektörünün ise kriz tecrübesini çok iyi kullandığını düşündüğünü söyledi.
"Çok iyi karlar ettik ve çok iyi sermaye birikimi oldu. Türk bankacılık sektörünün bugün geldiği sermaye öz kaynaklarına baktığınız zaman 180 milyar TL bir özkaynak birikmiştir Türk bankacılık sektöründe" diyen Özen, bunu çok iyi yaptıklarını düşündüğünü vurguladı. Özen, yüksek karlar açıklayınca, herkesin "bankacılar çok yüksek kar ediyor" dediğini, bunun doğru olduğunu belirtti. Ancak inanılmaz da sermaye olduğunu, bunu herkesin bilmesi gerektiğini kaydeden Özen, şöyle konuştu:
"Ne kadar sermayemiz var ne kadar kredi verebileceğiz- İşte o rasyoya baktığınız zaman, dünya çapında bir rasyo var, dünyada bir veya ikidir, yüzde 18'lere gelmiş bir sektörden bahsediyoruz. Bütün bunlar şu ana kadar çok çok iyi geldi. Ama, önümüzde hala çok fırsatlar var. Baktığımız zaman şunu da görüyorum, kar marjlarımız ciddi şekilde daralmaya da başladı. Maliyetli çalıştığımızı düşünüyorum Türk bankacılık sektörü olarak. Ama bunlardan da belki önemlisi, Merkez Bankamız sektör için geleceğe yönelik bir kredi büyüme patikası oluşturdu. Bu bağlamda Merkez Bankası cari açıkla ilişkili olduğunu düşündüğü net kredi kullanımı, bölü gayri safi yurt içi hasıla oranını her yıl için yüzde 7,5'te sabit tutacağım diye bir çalışma yaptı ve bunu aslında herkesle paylaştığını düşünüyorum. İşte bu yüzde 7,5'lik sabit orandan gittiğimiz zaman, Türk bankacılık sektörünün kredi büyüme oranı, işte çok konuştuğumuz yüzde 15 var ya, o yüzde 15 her sene 20 baz puan, yani binde, 2 binde, 3 bin de 4 düşerek 2032 yılına geldiğimiz zaman yüzde 10'lara kadar düşüyor. Türkiye ekonomisi gelişmekte olan bir patikaya girdiyse, kusura bakmayın yüzde 15 büyüme veya 2032 yılına doğru yüzde 10 büyüme her şeyi doğru yapmaya devam edersek, çok muazzam bir büyümedir hala. Ama sanki böyle bir panik oldu, bankacılık sektöründe kredi büyüyor mu- Bu günlerde, bu yıllarda yüzde 20 büyüyebiliriz ama şöyle orta vadede baktığımız zaman ben çok çok yüksek bir büyüme oranı olduğunu düşünüyorum. Onun için bankacılık sektörünün bu konuda endişelenecek bir tarafı olmadığını düşünüyorum."
-Not artırımı-
Sektörün önündeki fırsatların bitmediğini, çok önemli fırsatların olduğunu belirten Özen, şöyle devam etti:
"Finansal istikrar farkındalığı, Merkez Bankası bunu bizim gündemimize sokmuştur, bunun sonucunda ekonomik büyümenin dengeli, burası çok çok önemli duyuyorsunuz kamu otoritelerinden, Türk ekonomisinin dengeli ve sürdürülebilir bir patikaya oturması, Türk bankacılık sektörünün kırılganlığını azaltıyor. Bu çok çok önemli, geçmişte yaşamadığımız bir şey. Yeni ve istikrarlı bir büyüme fırsatları önümüze sunuyor. Nitekim bu süreç ilk meyvesini bu aralarda da verdi. Biliyorsunuz geçen yıl Fitch'ten bir yatırım yapılabilir bir seviye aldık, S&P notumuzu artırdı. Bu yaz, en geç bu sene içinde kesin artıracak gibi duruyor ki Moody's'in ki önemli olacak."
Bunun, uzun vadeli fonları bireyle kullandırmalarının ve reel sektör firmalarının likidite durumlarının iyileştirilmesinin yolunu açacağını vurgulayan Özen, eskiden uzun vadeli fonlar bulmakta zorlandıklarını hatırlattı. Özen, masrafları azaltma çerçevesinde ödeme alışkanlıklarının internet ve ATM'lere yönlendirilmesi ve şubelerin küçültülmesinin de hedefleri arasında bulunduğunu bildirdi.
-Denizbank Genel Müdürü-
Denizbank Genel Müdürü Hakan Ateş de sürdürülebilir ve karlı büyüme denildiğinde özellikle finans sektörü gibi gerçekten hassas bir sektörde ilk akla gelenin "kurumsal yönetişim" olduğunu vurguladı. Avrupa'da çok derinleşen ve bir türlü içinden çıkılamayan bir kriz olduğuna işaret eden Ateş, Avrupa'da bu konuda çok ciddi sıkıntılar yaşandığını ifade etti. Ateş, şunları kaydetti:
"Aradan 2008'i esas alacak olsak bile ki 2007'nin temmuz-ağustosunda uç vermeye başlamıştı bu kriz, 2008'den bu yana hangi liderliktir ki şimdi Güney Kıbrıs'ta böyle bir sıkıntıyla karşılaştık. İşte bütün olarak baktığımızda burada bir liderlik, yönetim ve giderek de kurumsal yönetişim sorununun açığa çıktığını müşahede ediyoruz. Bu çerçevede biz de diyoruz ki; sürdürülebilir ve karlı büyüme için özellikle bankacılık sektöründe, ama diğer sektörler için de şamildir diye düşünürüm, kurumsal yönetişim önemli."
-ING Bank Genel Müdürü-
ING Bank Genel Müdürü Pınar Abay da Türkiye'deki nüfusun yüzde 67'sinin 40 yaşın altında olduğunu belirterek, önümüzdeki 5-6 yılda bunun yüzde 5-6 daha artmasının beklendiğine işaret etti. Abay, giderek daha genç bir nüfusun finansal sistemin içine girdiğini ve bankacılık ile tanıştığını vurgulayarak, yeni jenerasyonun yeni nesil cihazları yoğun şekilde kullandıklarına dikkati çekti. Abay, şunları kaydetti:
"Artık bizim, yeni nesil bir bankacılığa inanmamız gerekiyor, bu yeni nesli anlamak için. Bunun sonuçları aslında çok net, istatistiklere bakacak olursak, Türkiye de aslında bunun sonuçlarını rakamsal olarak da görmeye başladı. Baktığımızda Türkiye'deki bankacılık sektöründe 1,4 milyon tane aktif mobil müşterisi var. Artış neredeyse 3 kattan fazla, burada bütün bankalar zaten bu alanda çok ciddi yatırım yapıyoruz. Bizde internet bankacılığı ile hiç tanışmadan ilk kez mobil bankacılıkla tanışan çok sayıda müşterimiz var, bu diğer ülkelerden çok daha farklı bir gelişme."
-Finansbank Yönetim Kurulu Başkanı-
Finansbank Yönetim Kurulu Başkanı ve Grup Üst Yöneticisi (CEO) Dr. Ömer A. Aras da bankacılık sektöründe 2001 sonrasında yeni bir döneme geçildiğini belirtti. Aras, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Türkiye'nin aslında üç tane değişik dönemi var. Kapalı ekonomi, açılan ekonomi ve 'kaybolmuş yıllar' diyelim o 10 sene, 1990'lar ve 2001 krizinden sonra, yaşadığımız disiplin dönemi diyorum. Hem mali disiplin hem para politikalarındaki disiplin hem bankacılık sistemi içinde regülatörün daha disiplinli şekilde sistemi kontrol etmesi ve bankacıların da akıllarını başlarına topladığı, gerçekten bankacılığa fokuslandığı bir döneme girdi Türk bankacılığı. Düşen faizler ve düşen enflasyon ile bambaşka, ürünler ve segmentlere girmeye başladık. Bireysel bankacılık dediğimiz bankacılık türü 10 yıllık bir hadise Türkiye'de daha önce yoktu."
Aras, 2001 krizini hatırlatarak, "Maalesef 2001 yılındaki krizle bankacılık sektörü müthiş bir itibar kaybına uğradı, çünkü sermayesini yitirdi, sermaye almak için devlete döndü, oradan birtakım yardımlar geldi, ciddi zararlar vergi ödeyenlerin üzerine büyük bir yük şeklinde çıktı, aynı şey aşağı yukarı şu anda Avrupa'da oluyor. 'Türkiye'de bankacılık sektörü çok iyi gidiyor' diyoruz, fakat yine de itibar açısından bakıldığından pek beğenilmiyor" diye konuştu.
Bu sözler üzerine Garanti Bankası Genel Müdürü Ergun Özen, "yanlış anlama olmasın" diye bir uyarıda bulunmak istediğini belirterek, "Sanki 2001'de bütün bankacılık sektörü battı da devlet bize para koydu, vatandaşa vergi... Böyle bir şey yok, bir tane kamu bankası almıştır devletten yardım, onun dışında hiçbirimiz biz özel sektör bankası olarak, bir iki tane kamu bankası da vergi ödeyenlere, vatandaşa bir yük olmamıştır. Biz vatandaşa yük olmadık 2001'de Türk bankacılık sektörü olarak onu söylüyorum" ifadelerini kullandı.
Muhabir: Haluk Yüksel
Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz