ANKARA (ANKA) – Uluslar arası Af Örgütü’nün 2010 Raporu’nda Türkiye’nin insan haklarının korunmasında geçen yıl fazla bir ilerleme kaydedilmediği belirtildi. Ergenekon’u “aşırı milliyetçi bir ağ” diye tanımlayan UAÖ, Kürt açılımının takvime bağlanmamasını eleştirdi.
Raporda, "Uzun süren ve adil olmayan davalar, özellikle terörle mücadele yasaları uyarınca yargılanan sanıkların durumunda, süregeldi. Çocuklar yetişkinlerle aynı prosedürler altında yargılandı ve bazen şiddet kullanıldığı iddia edilen gösterilere katıldıkları gerekçesiyle, kanıtlanmamış ve güvenilmez deliller temelinde ve adil olmayan yasalar uyarınca mahkum edildi" denildi.
Uluslararası Af Örgütü, "2010 Dünyada İnsan Haklarının Durumu Raporunu” yayınlandı. Dünya ülkelerinin ayrı ayrı ele alındığı raporda Türkiye hakkında, “İnsan haklarının korunmasında fazla bir ilerleme kaydedilmedi. Hem işkence ve diğer kötü muameleler hem de ifade özgürlüğünü sınırlayan ceza davaları haberleri duyulmaya devam etti. Aşırı idari izleme ve hukuki taciz, insan hakları savunucularının meşru çalışmalarını zorlaştırdı” denildi.
Birçok durumda insan haklarını ihlal ettiği iddia edilen devlet görevlilerinin etkili bir soruşturmaya uğramadığı ve güvenlik güçleri görevlilerinin yargı önüne zor çıkarılabilmesi olayının sürdüğü belirtilen raporda, şöyle denildi:
“Adil olmayan davalar sürdü; bu durum özellikle çocukların yetişkinlerle aynı şekilde yargılanmasında kullanılan anti-terör yasaları için geçerli oldu. Cezaevi sistemlerinde pek bir iyileşme olmadı ve uygun tıbbi tedaviye erişim çoğu zaman engellendi. Askerliğe karşı vicdani ret hakkını tanıma doğrultusunda ilerleme kaydedilmedi ve mültecilerle sığınma hakkı arayanların hakları ihlal edilmeye devam edildi. Lezbiyen, gey, biseksüel, travesti ve transseksüel bireyler hukuk önünde ve pratikte ayrımcılıkla karşılaştı ve şiddete maruz kalan kadınlar ve kız çocuklarının korunması yetersiz kaldı.”
-"ERGENEKON AŞIRI MİLLİYETÇİ AĞ"-
Raporda Türkiye’deki Ergenekon, “Devletle bağlantılı aşırı milliyetçi bir ağ” diye tanımlandı. Ergenekon’a ayrılan birkaç satırda şöyle denildi:
“İddiaya göre devletle bağlantılı aşırı milliyetçi bir ağ olan Ergenekon’un davası devam etti. Sanıklar arasında silahlı kuvvetlerin hem muvazzaf hem emekli üst düzey görevlileri bulunuyordu. Mahkeme, Mart ayında ikinci iddianameyi, Eylül ayında üçüncü iddianameyi kabul etti. Ancak dava, iddia konusu olan insan hakları ihlallerini kapsayacak şekilde genişletilmedi.”
Uluslararası Af Örgütü heyeti, Ocak, Şubat, Mart, Nisan, Mayıs, Temmuz, Ağustos ve Ekim aylarında Türkiye’yi ziyaret etti ve bu ziyaretlerden bazıları dava gözlemleme amacıyla yapıldı. UAÖ 2010 raporunda Türkiye’ye ilişkin bazı satırlar şöyle:
“-Ocak ayında devlet radyo ve televizyonunun Kürtçe yayın yapan yeni bir kanalı yayına başladı. Ancak, siyasi arenada ve çocuklar için kamu ve özel sektör eğitiminde Türkçe’den başka dillerin kullanımının kısıtlanması sürdü.
-Kürdistan İşçi Partisi (PKK) Mart ayında ilan etti ve ateşkes yıl sonunda hala devam etmekteydi. Ateşkese rağmen, Türk silahlı kuvvetleriyle silahlı çatışmalarda can kaybı oldu.
-Mayıs ayında, Mardin’de Bilge/Zangirt köyünde silahlı bir saldırı sonucunda 44 kişi hayatını kaybetti. Resmi bir açıklamaya göre, saldırgan oldukları iddia edilenlerin çoğu köy korucuları (devletin PKK’ye karşı kullandığı paramiliter bir güç) idi. Öldürülenler arasında da korucular vardı. Sanıkların davası Eylül ayında başladı.
-Haziran ayında Parlamento Suriye sınırında sayısı600.000 olduğu tahmin edilen mayının temizlenmesini sağlayacak yasayı geçirdi. Yasa, Türkiye’nin başka yerlerindeki mayınlar ve Türkiye’nin bulundurduğu mayın stokları konularına çözüm getirmedi.
-KÜRT AÇILIMI TAKVİME BAĞLANMADI-
-Kasım ayında, parlamento Kürt asıllı vatandaşların insan hakları kaygılarını ele almayı ve PKK ile çatışmaları sona erdirmeyi amaçlayan bir açılımı tartışmaya başladı. Hükümet, insan haklarını koruma doğrultusunda atılacak adımları belirledi, fakat bunların uygulanması için bir takvim belirlemedi.
-Aralık ayında, Anayasa Mahkemesi, “devletin bağımsızlığı, toprağı ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne karşı faaliyetlerin odağı” olduğu gerekçesiyle Demokratik Toplum Partisi’nin kapatılmasına karar verdi. Parti, örgütlenme özgürlüğü alanında uluslararası standartlara uymayan yasalar uyarınca kapatıldı.
-Bir dizi yasa, devletin ifade özgürlüğünü sınırlamasına izin verdi. İki yıla kadar hapis cezası olan Türk milletine hakaret (Ceza Kanunu’nun 301. maddesi) nedeniyle soruşturma ve davalar açılmaya devam etti, fakat bunların çoğuna Adalet Bakanlığı izin vermedi.
-BARANSU DAVASI-
-Ağustos ayında, savcılar Genelkurmay Başkanı adına gazeteci Mehmet Baransu aleyhine 301. Madde uyarınca dava açtılar. Dava konusu, hükümeti devirmeyi amaçladığı iddia edilen bir darbe planı hakkında Taraf gazetesinde yayınlanan bir yazıydı. Yıl sonunda soruşturmanın devam edebilmesi için gerekli izin henüz verilmemişti. Vicdani retçiler ve onları destekleyenler aleyhinde Ceza Kanunu’nun 318. maddesi uyarınca mecburi askerliği reddetme hakkını kamu önünde beyan etme suçundan davalar açılmaya devam etti.
-Anti terör yasaları kapsamında açılmış pek çok dava Türkiye’deki Kürt sorunu ile ilgili olarak ifade özgürlüğünü hedef aldı ve çoğu zaman hapis cezalarıyla sonuçlandı.
-Eylül ayında, ırkçılık karşıtı DurDe kampanyası, Genelkurmay Başkanı hakkında suç duyurusunda bulunduktan sonra şiddet tehditleri içeren e-postalar aldı. Yetkililer keyfi idari kararlar ve mahkeme kararlarıyla, çok zaman gerekçe belirtmeden, internet sitelerini kapattılar.
-GÖREVLİLER ADALET ÖNÜNE ÇIKARILMADI-
-Devlet görevlileri tarafından insan haklarının ihlal edildiği iddialarının soruşturulması büyük ölçüde etkisiz oldu ve görevlilerin adalet önüne çıkarılması olasılığı düşüktü. Yıl içinde, bağımsız bir insan hakları mekanizması veya gözaltı mekanlarının bağımsız olarak izlenmesi uygulamaya sokulmadı.
-Cezaevine nakil sırasında kötü muamele iddiaları süregeldi ve bazı durumlarda tutukluların uygun tıbbi tedaviye erişimi engellendi.
-Kasım ayında, beş mahkum PKK lideri Abdullah Öcalan’ın 10 yıldır tecrit koşullarında bulunduğu İmralı’daki yüksek güvenlikli cezaevine sevkedildi. Altı mahkumun, Türkiye’deki tüm yüksek güvenlikli cezaevleri için geçerli olan kurallar uyarınca haftada 10 saate kadar birbirleriyle görüşebileceği ilan edildi.
-Bazı durumlarda, çocuklar cezaevlerinde yetişkinlerle beraber bulunduruldu ve genel olarak çocuklara uygulanan cezaevi rejimleri yetişkinlerinkinden farklı değildi. Özellikle, çocuk mahkumların eğitimlerine devam edebilmesini sağlayacak bir uygulama yoktu.
-UZUN SÜREN VE ADİL OLMAYAN DAVALAR-
-Uzun süren ve adil olmayan davalar, özellikle terörle mücadele yasaları uyarınca yargılanan sanıkların durumunda, süregeldi. Çocuklar yetişkinlerle aynı prosedürler altında yargılandı ve bazen şiddet kullanıldığı iddia edilen gösterilere katıldıkları gerekçesiyle, kanıtlanmamış ve güvenilmez deliller temelinde ve adil olmayan yasalar uyarınca mahkum edildi.
-Mülteci statüsü almış kişiler, kayıtlı sığınma alan vekorunmaya ihtiyacı olan başka kişilerin sığınma prosedürlerine erişimi keyfi bir şekilde engellendi ve bazen gözaltına alındılar. Bazıları, zulüm görmeleri tehlikesi olan ülkelere geri gönderildi.
-Aile içi şiddete maruz kalmış kadınlar için sığınma evi sayısı son derece yetersizdi ve yerel yasaların gerektirdiği 50.000 kişilik her yerleşim yerinde bir sığınma evi düzeyinin çok altındaydı. Eylül ayında, şiddete maruz kalmış kişileri koruma doğrultusunda devlet kurumları arasında daha fazla işbirliğini kolaylaştırmak üzere bir hükümet protokolü imzalandı.