Uluslararası Üniversiteler Konseyi Başkanı Orhan Hikmet Azizoğlu, dünya üzerinde yaşayan herkesin ırkı, dini, mezhebi, rengi, ulusu ne olursa olsun tam ve eşit oranda gezegenin ortağı olduğunu ifade ederek, “İslam coğrafyası başta olmak üzere tüm doğu ulusları sadece kendi bağımsızlığına dokunulmamasını ve kendisine ilişilmemesini istemektedir. Bu da evrensel ve yeterince haklı bir istektir” dedi.Azizoğlu, yaptığı açıklamada emperyalist güçlerin yaşadığımız çağda Türkiye’yi, coğrafyamızı ve tüm gezegeni kapital kazanım olarak gördüklerini belirterek, “Fakat anlayamadıkları, çok bedel ödeyen bu toplumlar, artık kirli projelerini uygulayacakları taşeron yönetim ve kukla rejimlerle idare edecekleri inanç, kültür, değer ve kavramlarını zorla empoze edip asimile ye zorlayacakları toplumlar değil. İslam coğrafyasında ve Anadolu’da, yani küçük Asya’da yaşayan toplumlar emperyalizmin coğrafyamız ile birlikte ülkemizi de bunalım ve kaoslarla meşgul ederek küçük bir zümrenin tüm gezegenin varlıklarını gasp etmesini sadece seyrederek sırasını bekleyen kurbanlık koyun misali yok edicisinden himmet dileyen zavallılar durumunda kalmayacaklardır” dedi.Türkiye’de Batı toplumları tarafından dizayn edilen sistem ve yapılanmaların nerdeyse bir asırlık geçmiş zaman sürecinde halk üzerinde evrensel normlarda ekonomik, politik, hukuksal yaşam standartlarında bir değişiklik olmadığını ve var olan kısıtlı tüm kazanımlarıyla birlikte bazen yaşam haklarını da kaybettiklerini yaşayarak gördüklerini kaydeden Azizoğlu, “Bu karanlık çağdan kurtulabilmek için bütün gücümüzle barış ve gezegenin tüm kazanımlarını hakça paylaşım için var gücümüzle mücadele etmemiz gerekir. Zira bu çağın sonunun eğer henüz gelmediyse yaklaşmakta olduğunu gösteren pek çok belirti var. Denge dediğimiz şey iki karşıt eğilimin aynı anda hareket etmesinden doğduğuna göre bu sonuç düzenle de uyum halinde demektir. Bu iki karşıt eğilimden biri büsbütün devreden çıkarsa denge bir daha hiç sağlanmaz ve dünyanın kendisi ortadan kalkar ama böyle bir varsayımın gerçekleşmesi imkansızdır. Çünkü bir karşıtlığın uçları ancak birbirleriyle anlam kazanırlar. Bu yüzden var olan zülüm düzeni ne yaparsa yapsın kısmi ve geçici dengesizliklerin de eninde sonunda evrensel değerler, hak, hukuk ve insani normlara geleceğinden hiç kimsenin kuşkusu olmamalıdır. Kısaca tanımlarsak bu zülüm çağı ömrünün sonuna geldi, dünya ise içindekilerle ilahi takdire kadar yaşamaya devam edecek. Sonuç olarak yaşadığımız gezegen üzerinde yaşayan herkes ırkı, dini, mezhebi, rengi, ulusu ne olursa olsun tam ve eşit oranda gezegenin ortağıdır” ifadelerini kullandı.“BAZILARI BEŞERİYETİN DOĞU VE BATI DİYE İKİYE BÖLÜNMESİNİN BİR GERÇEĞİ YANSITIP YANSITMADIĞINI SORGULUYOR”Azizoğlu, modern dünyanın en çarpıcı özelliklerinden birinin de Doğu’yu Batı’dan ayıran uçurum olduğunu ifade ederek şunları söyledi:“Her bir insan topluluğu yeteneklerine uygun öz değer, kavram, kültür ve inançlarına uygun kendi özel çizgisinde gelişmiş farklı uygarlıklar yaratır ve yaşatır, ama ‘farklılık’ zorunlu olarak ‘karşıtlığı’ gerektirmez. Bu çağdışı yapıyı kuran ve uygulayan Batı toplum ve uygarlığının gezegenimizde modern diye tanımlanması da büyük çelişkidir. Geleneksel denilebilecek bütün uygarlıklar temelde birbirlerine karşıt değillerdir. Aralarında farklılıklar olsa bile bunlar kabukta kalan, yalınkat farklılıklardır. Öte yandan hiçbir üstün ilke tanımayan ve ilkeleri inkâr etmekten başka bir fikre dayanmayan Batı uygarlığı ise, sırf bu yüzden diğer uygarlıklarla anlaşmak için gerekli zihinden yoksun kalmış demektir. Bazıları beşeriyetin Doğu ve Batı diye ikiye bölünmesinin bir gerçeği yansıtıp yansıtmadığını sorguluyor. İçinde yaşadığımız zaman dilimi söz konusu olduğu sürece bu konu tartışma götürmez. Her şeyden önce Avrupa ve Amerika’nın ortaklaşa paylaştıkları bir Batı uygarlığının varlığını, bu uygarlığa biçilen değer gezegenimizin tüm güç ve yaptırım olanaklarını elinde bulunduran bu blok kendi kültür, değer ve kavramlarını yüksek kapital güçlerini kullanarak dünyayı kendi değerleri ekseninde asimilasyona zorladılar, büyük oranda da başarılı oldular. Doğu kültür ve yaşam şekillerine gelince işler biraz daha zorlaşmaktadır. Bir değil birkaç Doğu uygarlığı söz konusudur ama ‘geleneksel dediğimiz uygarlığa ait bazı özelliklerin hepsinde ortak olması ve Batı uygarlığının aynı özelliklerinden yoksun oluşu Doğu ile Batı arasındaki ayrımın ve karşıtlığın sağlam ölçülere dayanması için yeterli gerekçelerdir.”“BATI DEĞERLERİ TAŞIYICILARI, HER DEVİRDE DOĞU DEĞERLERİNE KARŞI GİZLİ VEYA AÇIK DÜŞMANLIK DUYGUSU İLE HAREKET EDEREK KARŞI DEĞER VE KAVRAMLARI ASİMİLE ETME ÇABASINDAN ASLA VAZGEÇMEMİŞLERDİR”“Günümüzde en tutarsız hayallere kapılıp Batı kültürleri ve değerleri konusunda öylesine yaygın bir eğilim var ki, bu konulara bir kere daha dikkati çekmek gerekli hale geldi. Çok büyük bir değişiklik olmadığı sürece halk yığınlarına hep yabancı kalacağını da unutmamak gerekir. Eğer Batı’da gerçek anlamda ‘entelektüel’ seçkinler topluluğu oluşacaksa, bu topluluğun kendisinden beklenenleri yerine getirebilmesi için yukarda saydığımız nedenlerle İslami değer, kavram, kültür ve öğretilerine gerçekten ‘vakıf’ olması gerekecektir” diyen Azizoğlu, “Bizim için bu hayatta önem arz eden, Batı ve Doğu değer, kavram ve kültürleri arasında Batı değerleri lehine bizim hızla entegrasyon yerine asimilasyona zorlanmamızdır. Bu nedenlerle gelecek nesillerimizin bizim inanç, kültür, değer ve kavramlarımızı taşıması ve devam ettirebilmesi için günümüz dünyasında sık sık karşımıza çıkan, ‘Batı geleneği’nin tüm gezegenimizi değerleri doğrultusunda asimile etme çalışmalarına karşı tek önlem inanç, değer, kavram ve kültürlerimizin sözde değil özde yaşayarak, uygulayarak yaşatılmasıdır. Batı değerleri taşıyıcıları, her devirde Doğu değerlerine karşı gizli veya açık düşmanlık duygusu ile hareket ederek karşı değer ve kavramları asimile etme çabasından asla vazgeçmemişlerdir. Hıristiyanlığa dayanmak isteyenlerin bile bazen bu duygunun tutsağı olduklarını ve hatta ipe sapa gelmeyen bazı ‘karşıtlıklar’ bulabilmek için çevreyi kolladıklarını kabul etmek gerekir. Bazı şeylerin Hıristiyanlıkta ve Doğu öğretilerinde üstü örtülü de olsa neredeyse özdeş biçimlerde bulunması karşısında bunların her iki durumda aynı anlama gelmediğinin, hatta birbirine taban tabana zıt anlamları olduğunun söylenmesi hep zihni alışkanlığın sonucudur. Bir yitik gelenek ancak yaşayan bir geleneksel ruhla ilişkili kurulursa onarılıp yeniden canlandırabilinir. Bu ruh, sadece Doğu’da İslami yaşamda hala bütünüyle yaşamaktadır. Ancak Batı’nın geleneksel, yani insani ruha dönmek konusunda istek ve çaba göstermek yerine insan varlığının son yaşamsal şansı olan İslam değerleri ile birlikte tüm Doğu kültür, değer ve kavramlarını asimile etme savaşı vermektedirler. Algılamak istemedikleri bu amaç ve gayeleri istekten öteye asla geçemez. Şimdiye kadar ‘anti-modern’ bir tepki amacıyla ortaya çıkan bir-iki akım, bu bakımdan insanın güvensizliğini doğrulamaktan başka bir işe yaramadı. Zira bunlar olumsuz ve eleştirel açıdan kuşkusuz çok gelişmiş olmakla birlikte gerçek entelektüelliğin kuruculuğundan uzak kalmışlar ve nispeten dar bir zihni çerçevede sınırlı bir başarı göstermişlerdir. Yine de bu tür girişimler daha birkaç yıl öncesine kadar en küçük izlerine bile zor rastlanan bir zihni seviyeyi işaret etmektedirler. Eğer artık bazı Batılılar modern uygarlığın her şeyi hiçe sayan maddi gelişmesiyle yetinmeyebiliyorsa, bu tüm gezegenimiz için esenliğe çıkma umutlarının henüz büsbütün yitirilmediğinin belirtisidir” şeklinde konuştu.“KARARLI BİR ‘ANTİ MODERN’ OLMAK, HİÇBİR ŞEKİLDE ‘ANTİ BATILI’ OLMAYI GEREKTİRMEZ”Modern tavırla bir ve aynı şey olan gelenek düşmanı tavrın nelerden oluştuğunu enine boyuna açıklamak ve bu tavrın çağımızda olup biten her şeyde acımasız bir mantıkla ortaya çıkan sonuçlarına işaret etmek gerektiğini vurgulayan Azizoğlu şunları söyledi:“Kararlı bir ‘anti modern’ olmak, hiçbir şekilde (eğer böyle bir deyim kullanılabilinirse) ‘Anti Batılı’ olmayı gerektirmez. Çünkü böyle bir yaklaşım Batı’yı kendi düzensizliğinden kurtarabilecek biricik tavrı benimsemek demektir. Kaldı ki, kendi geleneğine sadık hiçbir Doğulu da meseleye başka türlü bakmaz. Batı’ya bu tür karşı çıkanların (ki bu gerçekten anlamsız bir tavırdır) sayısı, Batı’ya modern uygarlıkla özdeşleştiği oranda karşı çıkanların sayısıyla karşılaştırılamayacak kadar azdır. Bugün bir de ‘Batı’yı savunmaktan söz eden bazı insanlar var. Her şeyi kaplamak ve bütün beşeriyeti kendi tutarsızlıklarının girdabına çekmek üzere olan aslında Batı’nın kendisidir. Bu yüzden ‘Batı’yı savunmak’ lafı en azından aymazlıktır. Eğer gerçekten söz konusu savunmanın Doğu’ya karşı yapılacağını söylemek istiyorlarsa ki belirli ‘ihtirazı kayıtlara’ rağmen bunu söylemek istedikleri görülüyor. Bu söz tuhaf olmaktan da öte haksızlıktır. Çünkü gerçek Doğu’nun kimseye saldırmak ve onu hâkimiyeti altına almak gibi bir düşüncesi olmadığıdır. İslam coğrafyası başta olmak üzere tüm Doğu ulusları sadece kendi bağımsızlığına dokunulmamasını ve kendisine ilişilmemesini istemektedir. Bu da evrensel ve yeterince haklı bir istektir. Aslında Batı’nın savunulmaya gerçekten ihtiyacı vardır ama sadece kendi kendisine, sadece kendi eğilimlerine karşı. Çünkü bunların mantıki sonucunun Batı’yı kaçınılmaz bir biçimde yıkıma götüreceği bellidir. Bu yüzden Batı’nın savunulmasından değil de Batı’nın ıslahından söz etmek daha yerinde olacaktır. Eğer bu ‘ıslahat’ olması gerektiği gibi (yani gerçek bir geleneksel onarım yenileme) olabilirse, Doğu’yu anlamalarını da doğal olarak beraberinde sağlayabiliriz. Biz ise önümüzde hala mühlet olduğunu ve modern uygarlığın hızla kendisine doğru koştuğu adil sonuçlar alınabileceğini düşünerek, gerek bu ‘ıslahat’a, gerekse sözünü ettiğimiz bu anlama çabasına gücümüz yettiğince katkıda bulunmalıyız. Özellikle İslam âleminin bu felaketten kurtulması için son yüzyıllarda dünyamızı kendi köhne değer, kavram, kültür ve inançları doğrultusunda asimile etme savaşı başlatan Batı toplumları ve değerlerine karşı her toplum ve birey inançları, kültürleri, değer ve kavramlarının koruyucusu olması bu asimilasyon istilasını defetme savaşı ve mücadelesini birlikte yapması elzemdir. Bu bakış açısı ve analizle Doğu kültürlerinin ana unsuru olan yüce İslam’ın asil mensupları Müslümanlara büyük görevler düşmektedir, gezegenimizi asimile etme savaşında en ön saflarda kendi inanç, değer, kültür ve kavramlarını koruyarak durmak dünyayı yaşanır hale getirecektir.”
Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz