Tahkim Kurulu'nun eski Başkanı Prof. Dr. Samim Ünan, istifa gerekçesi olarak iş yoğunluğunu gösterdiğini ama gerçek nedenin bu olmadığını belirterek, "İnsan işini yaparken şevk duymalı. Ama bizde şevk bırakmamışlardı" dedi.
Geçen sezon verdiği veya vermediği kararlarla en çok konuşulan ve tartışılan Tahkim Kurulu'nun Başkanı Prof.Dr.Samim Ünan, istifasının ardından Futbol Ekstra'ya çarpıcı acıklamalarda bulundu. İstifa gerekçesi olarak iş yoğunluğunu gösterdiğini ancak gerçek nedenin bu olmadığını ifade eden Ünan, "İnsan işini yaparken şevk duymalı. Ama bizde şevk bırakmamışlardı. İstifamı hazırlayan hadiselerin başında da Tahkim Kurulu'nda çalışacak arkadaşların belirlemesini yapamamış olmak geliyor. Fahri çalışan bir Serap Hanım vardı, bu kişinin emeğinin karşılığının verilmesini istedik fakat bir türlü kabul ettiremedik. Bu olay kopma noktasıydı. Ben de onun üzerine şunu düşündüm, 'Zaten çeşitli vesilelerle hep çekişme içinde olduk. Şimdiye kadar bir sürü olay cereyan etti. Ben burada bunu da yaptıramıyorsam, bu kurumun başkanlığı niye yapayım?' Demek ki aşamadığımız bir duvar var. İstifa ettim ne arayan oldu ne soran. Kimseden bir şey gelmedi. Bir kabullenmişlik oldu. Bir memnuniyet olduğu kesin" diye konuştu.
Futbol Federasyonu'nda bir kurum ahenginin olmadığını, bu şekilde kurumsallaşmalarının zor olduğunu belirten Ünan, "Federasyonda herkes kendi takdirine göre hareket ediyor. Yani bir kurum ahengi yok. Kurum ahenginin olmaması gereken tek kurul da biziz. Bizim varlık sebebimiz, ahengi bozmak. Kurul ahenginin birinci derecede olması gereken kurul da federasyon yönetimi ama ne yazık ki onlarda da bu yoktu. Ben başkanın bazı kurumsallaşma çabalarını takdir ediyorum. Fakat iyi bir kurum ahenginin sağlanmaması çok büyük bir handikap. Yani ben ta aşağıdan yukarıya bunu görüyorum. İnsanların mensup oldukları kuruma sahip çıkmaları ve bundan gurur duymaları lazım. Bu yok. Bunu sağladıkları zaman kurumsallaşma sağlanır. Bu şekilde kurumsallaşma zor" dedi.
"FEDERASYONDA İŞLER MEDYAYLA İÇ İÇE GİDİYOR"
Federasyonda işlerin medyayla iç içe gittiğini söyleyen Ünan, "Daha önce futbolu yöneten bir kurum içinde görev almışlığım yoktu. Ama federasyondaki bir yıllık dönemimde şunu gördüm. Federasyonda işler medyayla o kadar iç içe gidiyor ki bütün olayları, hatta kurum içinde bilmediğimiz bir takım olayları ertesi gün medyadan öğreniyoruz. Bu çok doğru bir şey değil. Federasyon yönetiminden sürekli medya yoluyla bize bir takım mesajların verilmesi gibi bir manzarayla karşılaştım ve bunu çok yadırgadım. Yani doğrudan bana söylenmesi gerekebilecek eleştirileri bana ilgili arkadaşın söylemesi şekliyle değil, medya yoluyla alıyordum. Yani medyadan bazı kimseler sanki onların sözcüsü gibi bunları dile getiriyordu. Bazı hususlarda bunu tespit ettim, daha sonraki görüşmelerimizde bana söylenenle medyadaki bire bir uyuşuyordu. Oradan kaynağın ne olduğunu anlayabiliyorum" diye konuştu.
Federasyonda medya ile iç içe olmanın benimsenmiş bir kural haline geldiğini belirten Ünan, "Bazı özel konuşmalarımızda bundan bahsettim. Yalnız şunu söyleyebilirim. Benim gördüğüm, medya ile iç içe olma benimsenmiş bir kural haline gelmiş. Yani biz bir kurumuz, kurumun içindeki kurumlara, kurum yönetimi olarak sahip çıkmamız gerekir. Bu yok. Medya eğer bunları tenkit ediyorsa, evvela biz kendi kurumumuza sahip çıkalım; bu da yok. Federasyonun bir kurulunun tenkit edilmesi durumunda birinci yapılması gereken şey, kurumun yıpranmaması bakımından evvela o kurula sahip çıkmasıdır. Tam tersi yapıldı. Medyada, federasyonun bizim kurula yönelik bir sürü suçlamaları yer aldı. Bunları tekzip eden, bunların doğru olmadığını söyleyen tek bir açıklama olmadı bugüne kadar" dedi.
Federasyon yönetim kurulunu bir kısım medyayla ortak hareket etmekle itham eden Ünan, "Federasyon yönetim kurulu, bir kısım medyayla hareket ediyordu. Yahut da ben öyle algıladım. Ama yanlış algıladığımı da düşünmüyorum. Bir takım şeylerin medya aracılığıyla mesaj olarak bize yollanması, dolaylı olarak bize bir baskı yapıyordu. Medya yazmış, ne yazarsa yazsın değil. Medya doğrudan doğruya dördüncü kuvvet. Medyada yer alan haberi ciddiye almanız gerekir" diye konuştu.
Tahkim Kurulu'nun toplantılarını hep federasyon binasının dışında yapması konusunda ise Ünan, "Başlangıçta toplantı yerimiz yönetim kurulu odasıydı. Fakat daha sonra yönetim burasını Lütfü Arıboğan'a tahsis etti. Sonra 'Pekiyi, nerede toplanacağız?' diye sordum. 'İstinye veya dışarıda bir yerde' cevabı verildi. Tabii ki dışarıda toplantı yapmak bizim için zor ve külfetli oluyordu. Her defasında malzeme ve arşivi taşımak zorunda kalıyorduk. Sabit bir mekanın olması lazımdı. Gerçekten toplantı yapacağımız bir mekana ihtiyacımız vardı ve hala da var" değerlendirmesinde bulundu.
"TAHKİM KURULU BAŞKANI, PROTOKOLDE FEDERASYON BAŞKANINDAN SONRA GELMELİ"
Protokolde Federasyon Başkanı Levent Bıçakçı'nın ardından Tahkim Kurulu Başkanı'nın gelmesi gerektiğini belirten Ünan, "Benim vaktiyle bir çıkışım oldu. Bu da protokolle ilgiliydi. Benim kanaatim, protokolde Tahkim Kurulu üyelerinin federasyondaki diğer kurul üyelerinden önde gelmeleri gerektiği yönündeydi. Bu konuyu sezon başında Levent Bıçakcı başkana hem sözlü, hem de yazılı olarak ilettim. Bunu talep ederken de başkana 'Bu olay UEFA'da nasıl, protokolde Tahkim nerededir?' diye sordum. Bizde eşitler arasında hukukun önde gelmesi özelliği dolayısıyla Tahkim Kurulu'nun da protokolde federasyon yönetiminden önce gelmesi gerektiğini söyledim. Tahkim Kurulu Başkanı'nın federasyon başkanından önce geleceğini söylemek belki çok aşırıya kaçma olur. Yani o uygun olmaz. Burada federasyon başkanını reisicumhura benzetebiliriz. Tahkim Kurulu Başkanı, Federasyon Başkanı'nın hemen arkasındaki ikinci kişi olmalı. Federasyon başkanından sonra Tahkim Kurulu Başkanı'nın gelmesi gerekir. Hem de iyi bir mesaj olu. Bu tür bir mesaj, ülke futbolunda hukukun üstünlüğünün kurumda tartışmasız kabul edildiğini gösterir. Buna Başkan Bıçakcı'dan pek bir cevap gelmedi. Ben bunu yazıya da döktüm ama o yazı nerede bilmiyorum" diye konuştu.
Tahkim Kurulu'nun idari bakımdan federasyona bağlı olmalarının çeşitli problemler doğurduğunu belirten Ünan, "Mesela kurulda çalışacak olan, yani kurula sekreterya hizmeti verecek olan ve kurulun raportörlüğünü yapacak, hukukçu olan veya olmayan arkadaşlara ihtiyacımız var. Bunları dahi biz kendimiz belirleyemiyoruz. Bunları federasyon yönetimi belirliyor. Ve bunların yerine başkalarının alınması konusunda da herhangi bir söz hakkımız yok" dedi.
PFDK'nın kararlarının Tahkim Kurulu'nda bozulma oranlarının geçmiş dönemlerle aynı olduğunu belirten Ünan, "Geçmiş dönemlerde PFDK'nın kararlarının Tahkim Kurulu'nda bozulma oranları yüzde 75 civarındaymış. Bizimki de öyle çıktı. Bunda ne var?. Bu tartışmalar olduğunda, federasyon yönetimi çıkıp, Tahkim Kurulu'nun federasyonun tüm kurullarının üstünde olduğunu ve PFDK'nın yanlışlarını düzelttiğini kamuoyuna açıklamalıydı. Bunu izah etmeliydi. Madem ki bir üst kurul var, o da biziz, bunun üstünde başka karar verme yetkisi kimsede yok, bu kurul karar vermişse olay bitmiştir. Eleştiri olur. Belli nezaket kuralları içinde, kendine has bir üslubu vardır. Ama sistemi devamlı tartışma konusu yapmak hiç de doğru değil. Münferit bir olayda federasyon yönetimiyle fikrimiz farklı olabilir. Bunu söyleyebilirsiniz de. Ama 'Bu mahkeme işlemiyor, bu mahkeme kötüdür' gibi, bu mesajı verecek, bunu ima edecek tarzda beyanlarda bulunursanız o kurumu yıpratırsınız. Bunu bu şekilde yaptılar" ifadelerini kullandı.
Federasyon Yönetim Kurulu'nda hangi Tahkim Kurulu üyesinin hangi yönde karar vereceğinin bilindiği yönünde bir kanaat olduğunu ifade eden Ünan, "Zaman zaman bana yönetim kurulundaki kişiler tarafından söylenmiş bir husustur bu. Dediler ki sizin kurulda kimin hangi doğrultuda karar vereceği belli kişiler tarafından en azından bilinebiliyor. Ne şekilde biliniyor, bunu bilmiyorum. Bu çok yanlış bir yakıştırma" diye konuştu.
"FEDERASYONDA TAHKİM KURULU, DİSİPLİN KURULU'NA GÖRE ÜVEY EVLAT GİBİYDİ"
Federasyon Başkanı Levent Bıçakcı'nın UEFA Tahkim'deki esasın burada da uygulanmasını önerdiğini belirten Ünan, "Levent Bey heyetin başkan tarafından davet yoluyla oluşturulması isteminde bulundu. Ben ise tam tersi bir yol izledim. Ben herkesi çağırarak toplantı yapıyorum. Talimatta öyle. Başkan bunu bana defalarca söyledi ama ben uygulamadım. "Benim icra tarzım böyle" dedim ve öyle uyguladım. Başkanın dediği şeklinde uygulama yapsaydık bu kez talimata aykırı davranmış olurduk. Başkan sporun içinde bir insan, bir takım telkinleri olması da doğal. Ama bazı hususlarda ben başkandan farklı uygulama yaptım. Başkanın dediği ile tam aynı çizgiye gelemedik. Sadece başkan değil, yönetimden bazı arkadaşların da farklı düşündüğü hususlarda başka türlü karar verdik. Bunlar bana göre gayet doğal şeyler. Hiç problem olmaması gereken şeyler ama ister istemez kurum içerisinde herkes kendi düşüncesi doğrultusunda bir uygulama ortaya çıksın istiyor; bu gerçekleşmeyince de bir kopukluk oluyor" dedi.
Hasılat dağıtımı konusunda federasyon yönetiminden farklı bir karar verdiklerini belirten Ünan, "Hasılat dağıtım kararı bizim verdiğimiz ilk önemli karardır. Mantıklı ve güzel bir karardı. Zaten bu karardan sonra federasyon içinde bize karşı homurdanmalar başladı" dedi.
'Peki federasyon yönetiminin eleştiri konusunda dozunu aştığına inanıyor musunuz? şeklindeki soruya Ünan, "Doğrudan doğruya başkandan bu şekilde bir şey gelmedi. Ama zaman zaman Hasan Doğan'dan geldi. Adını da açıkça zikrederek geldi. Başkan bu konularda daha dikkatliydi. Hasan Doğan'ın çeşitli beyanları oldu. Hasan Bey'le bire bir konuşmadım. Bana kendisinin doğrudan söylediği bir şey değil bu. Ama medyada yer almış olan beyanlarının gerçekten kendisi tarafından verilen beyanatları yansıttığı kabul ederek konuşuyorum. Ben başkana özellikle kurulumuza sahip çıkmasını telkin etmeye çalıştım. Ve bir - iki sefer de bunu yaptı. Başkan son zamanlarda o konuda benim arzu ettiğim ve beklediğim tarzda kamuoyuna karşı beyanlarda bulundu. Federasyonda Tahkim Kurulu, Disiplin Kurulu'na göre üvey evlat gibiydi" şeklinde cevap verdi.
Tahkim Kurulu'nun Orduspor - Eskişehirspor maçıyla ilgili hakemleri dinlememeleri konusundaki eleştirilere de cevap veren Ünan, "Federasyon Yönetim Kurulu hakemleri daha önce dinlemişti. Biz önümüze gelen belgelerdeki o hakem görüşünü esas aldık ve karar verdik. O hakemleri de biz sonradan dinledik zaten. Orduspor kararında biz hükmen mağlubiyet ve mağlubiyet değerlendirmesinde hakemleri dinlemedik. Yani dosya içindeki yazılı beyanlarının kafi olduğunu düşündük. Fakat federasyon yönetimi buna özellikle itiraz etti. Açıkça basında da bu konuda aleyhimizde beyanatlar yer aldı. Dediler ki biz dinledik, Tahkim ise dinlemeden karar verdi" ifadelerini kullandı.
"ORDUSPOR MAÇINDA VERDİĞİMİZ KARARI OYBİRLİĞİYLE VERDİK"
Orduspor maçı kararı sırasında federasyon yönetimiyle bir bilet tartışması olduğunu söyleyen Ünan, "Evet, bizim bilet talep edip alamamış olmamızdan dolayı Orduspor maçı kararını o şekilde verdiğimiz söylendi. Bu kararı bilet hadisesine dayandırmak çok yanlış ve çirkin. Bilet hadisesi şuydu. Milli maçlar federasyonun bizzat organize ettiği maçlardır. Biz de federasyonun bir önemli kurulu olarak bu maçlara belli sayıda yakınımızı davet etmek istiyoruz. Bu tür bir talepte bulunduk. Kazakistan maçında hatırlarsınız amigolara 2 bin bilet dağıtıldığı haberleri çıktı. Olabilir, bu normaldir. Bunlar basında yer aldı tekzip de edilmedi. Bu milli maçlar öncesi bilet dağıtımı konusunda her defasında federasyonda kaos çıkıyor. Biletler adeta kapanın elinde kalıyor. Yani bir koordinasyonsuzluk ve düzensizlik oluyor. Ben de öteden beri şunu söylüyorum; 'Yönetim bir kontenjan belirlesin. Biz kurul üyelerine şunu veriyoruz. Fazlasını isteyen varsa parası şudur, onlara da parayla verme imkanı oluşturuyoruz' desin. Benden ve diğer arkadaşlarımızdan bu maçlar öncesi bilet bekleyen dostlarımız oluyor çünkü. Öteden beri bunu söylüyorum ama kimse bir şey yapmıyor. Yine aynı düzensizlik içinde Yunanistan maçına gelindi. Ben de 'Kurul olarak federasyondan 150 bilet istiyoruz' diye talepte bulundum. Adam başı 15'er tane. 10'du da 15'e çıkarttık. O da, o güne kadar bir türlü verilmemiş olmasına bir tepki olarak. Bir de biletler bize son dakikada veriliyor. Yani kalırsa. Bir gün önce verilen biletin de fazla önemi olmuyor. Çünkü insanlar planını, programını ona görev yapacak. Düşünün ben Tahkim Kurulu Başkanı'yım, bir yakınımı milli maça davet edebilecek miyim, edemeyecek miyim bilmiyorum. Çünkü bilet gelecek mi, gelmeyecek mi, meçhul. Böyle bir vaziyetteyiz. Buna da reaksiyon duyuyoruz tabii. Perşembe veya cuma günüydü, federasyonda toplantımız vardı. Ben de bütün kurul üyeleri buradayken biletlerimizi isteyelim dedim. Bize dediler ki, size üçer bilet verilecekmiş. Biz 15'er tane istemiştik. O zaman dedim ki 'Kim ilgileniyor bununla?' Hasan Doğan Bey'in ilgilendiğini söylediler. Ben de Hasan Bey'e gittim. Dedim ki, "Biz kurul olarak bu kadar bilet istiyoruz." Bana bir takım açıklamalarda bulundu, 'Burası hesap veren bir kurumdur' dedi. Yani 'Size neden böyle mali bir imkan sağlayalım ki?' demek istedi. Veya ben böyle anladım. Ben de kendisine bu biletlerin daha fazlasının amigolara dağıtıldığını söyledim. O da bu sözüme reaksiyon gösterdi, 'Basında yer alan haberleri doğru mu kabul ediyorsun?' dedi. Ben de 'Doğru kabul ediyorum' karşılığını verdim. Onun üzerine bana 'İnşallah basının söylediği gibi karar vermezsiniz' dedi. Aramızda bu tür bir konuşma geçti ve orada kaldı. Biz de o gün Orduspor - Eskişehirspor maçının kararını konuşuyorduk. Hasan Bey çok yakından takipteymiş bu Orduspor kararını o sırada. Öyle olduğunu sonradan anlıyorum, çünkü karar aleyhine oldukça tek başına beyanlar verdi. Bu kararla ilgili içeriden bir başkasından tepki gelmedi. Ondan sonra ben toplantıya girdim ve Hasan Bey ile diyalogumuzu arkadaşlara anlattım. Bunlar soğukluk oluşturan olaylar. Koskoca Futbol Federasyonu'nun üst düzey görevlilerinin konuştukları şeyler bunlar. Ardından biz kararı verdik. Üstelik çok da tartışmadık. Oybirliğiyle verdik. Bir tek kişi de 'Bu kararı böyle vermeyelim' türünden bir şey söylemedi. Ondan sonra da bizim o kararı, bilet alamamanın reaksiyonu olarak verdiğimiz yolunda sözler çıktı. Sonra başkan bize bilet verdi, loca verdi. Biz kurul olarak gittik 25 kişilik bir locadan maçı izledik. Aynı olay bizim PFDK'nın da başına geldi, onlara da bilet verilmedi. Yani bu bilet olayı sadece Tahkim'e özgü değildi. Federasyonun genel olarak bir organizasyonu doğru dürüst yapamamasıydı. Hatta PFDK üyeleri bu olayın üzerine, 'Biz gelmiyoruz' dedi ve hiç gelmedi. Hatta bize loca tahsis edildikten sonra Adnan'ı (Türkkan) aradım, 'Sen başkan olarak gel' dedim. Sonra Adnan'a protokol tribününden de yer verdiler. Fakat bildiğim kadarıyla bundan bir elem duydu ve gitmedi maça. Böyle biliyorum" dedi.
"İSTİFAMIN ARDINDAN KİMSEDEN BİR ŞEY GELMEDİ, BİR KABULLENMİŞLİK OLDU"
İstifasının ana nedeninin Tahkim Kurulu'nda çalışacak arkadaşlarını belirleyememek olduğunu belirten Ünan, "Bu bir birikimin getirdiği olaydı. Özellikle istifamın ana nedeni Tahkim Kurulu'nda çalışacak arkadaşların belirlenmesini yapamamış olmaktı. Bizimle birlikte çalışan, bize destek veren bir bayan arkadaşımız vardı. Serap Hanım. Üstelik de yardımcı doçent bir arkadaşımız. Baştan beri Tahkim'de fahri olarak çalışıyordu. Biz de federasyonun, kendisinin emeklerini karşılaması gerektiği düşüncesindeydik. Oraya bir hizmet veriyordu, bir mesai harcıyordu. Bütün kurul da onun verdiği hizmetten memnundu. Karar metinlerini kaleme alışı bile fevkalade başarılıydı. Zaten akademisyen titizliğiyle yapıyordu. Fakat bir türlü onu federasyonun kabul edeceği biçimde sürekli bir göreve tayin ettirme imkanımız olamadı. Ben de onun üzerine şunu düşündüm, 'Zaten çeşitli vesilelerle hep çekişme içinde olduk. Şimdiye kadar bir sürü olay cereyan etti. Ben burada bunu da yaptıramıyorsam, bu kurumun başkanlığı niye yapayım?' Demek ki aşamadığımız bir duvar var. Tek başına bunlardan hiçbirini sebep olarak gösterip ayrılmazdım Yani önemli bir iş yoğunluğum olduğu da doğru. Ama hepsini birleştirdiğinizde sonunda şunu söyledim, "Başkan olarak ben bu işin sorumluluğunu birinci derecede üstleniyorum. Her toplantıya elimden geldiği kadar katılıyorum. Bunları idare ediyorum. Ben bu kadar yoğunluğum arasında buraya bu şekilde emek ve mesai vereceğim, ama karşılığında bizim beklentimiz nedir ki, bir mali çıkar beklemiyoruz, bir takdirdir." Bütün bunlar olunca ben de bıraktım. Şimdiki başkan Selçuk Öztek Bey akademisyen biri. Ve Levent Bey'le de çok eskilere dayanan bir dostlukları var" dedi.
İstifa kararının ardından bir memnuniyet olduğunu belirten Ünan, "Kimseden bir şey gelmedi. Bir kabullenmişlik oldu. Ben nezaket gereği önce başkanı bilgilendirmem gerekir diye düşündüm. Nasıl bilgilendireceğim? Başkana bir mesaj çektim. Bu mesajı şöyle yazdım: 'İki güne kadar kurul başkanlığını bırakacak olmanın heyecanı içindeyim, ilk bilen siz olun. Bıçakcı'dan Cevap gelmedi. O sırada yurtdışındaymış. Belki mesaj ulaşmamıştır. Doğrusu ben de iki gün beklemedim, bir gün sonra federasyon başkanlığına ve kurul üyelerine bir faks çektim. O sırada Levent Bıçakcı beni aradı, 'Yurtdışındayım' dedi. Sesi iyi gelmiyordu, konuşamadık. Sonra bir daha da aramadı. Ertesi günü federasyona gittim, toplantımız vardı. Başkanlık seçimi yapacaktık. Toplantıya girerken 'Başkan seni bekliyor' gibi bir şeyler söylediler. Ben de dedim ki 'Toplantıyı yapalım, sonra görüşürüz' Geçerken Şekip'i gördüm, selamlaştık. Hasan Bey'i görmedim. Bana kimse orada 'Niye bırakıyorsun?' gibi bir şey söylemedi. Böyle bir tepki beni şaşırtmadı" diye konuştu.
Federasyonun Tahkim Kurulu'nun başına daha yakın oldukları birinin geldiği için memnun olduğunu düşündüğünü belirten Ünan, "Selçuk hoca da aynı çalışma metodunu devam ettirirse benim varlığımla yokluğum arasında çok büyük bir fark olacağını sanmıyorum. Benden niye özel bir rahatsızlık duyarlar veya duymazlar onu da çok anlamam. Biz Orduspor maçında karar veriyoruz, basit bir şey değil. Şampiyon olmuş bir takıma 'Dur, henüz şampiyon değilsin' diyoruz. Bunlar bu kararı iyi incelemeden verdiler, bazı hususları yanlış değerlendirdiler, bir çok hata yaparak verdiler demek mi sakinleştirir ve sistemi işletir söyleyin bana. Biz kararı vermişiz, federasyon da bu kararı uygulayacak. Beğense de uygulayacak, beğenmese de. Şimdi bunu yapmanın bir anlamı var mı?. Kanunen karar verme yetkisiyle donatılmış bu kurul toplandı, değerlendirdi ve kararını verdi. Doğru veya yanlış. Şimdi hepimize düşen, kararı yerine getirmektir. Durum buydu. Açıkça bize eleştiri getirdi. Hasan Bey'i de bilmem, tanımam. Hasan Bey bir açıklama yapmış, "Onlar devletin menfaatlerini göz önünde bulundurarak karar verirler" gibi. Bunun üzerine bize Şenol Güneş'in avukatından bir başvuru dilekçesi geldi. Hasan Bey'in bu demecinden alıntı yaparak 'Siz menfaatler için karar veriyorsunuz, bizim hakkımızı vermiyorsunuz gibi' ifadeler vardı. Yani oralara gidiyor. Tahkim'in kararı kesindir, düzeltme olmaz" ifadelerini kullandı.
"LİGİN TESCİLİNİN İPTALİ KAOTİK SONUÇLARA YOL AÇARDI"
Küme düşen takımların, MHK'nın yasal olmadığı iddiasıyla küme düşmenin kaldırılması ile ilgili taleplerini reddetmelerinin gerekçeli kararının hala kulüplere ulaşmamasını değerlendiren Ünan, "Gerekçeli karar daha kaleme dahi alınmadı galiba. Bu nedenle kulüplere ulaşmadı. Çünkü bir yığılma oldu. Hala yazılmayı bekleyen çok sayıda karar var. Elemanımız yok çünkü. Serap Hanım vardı, işe alınması için talepte bulunduk, kabul etmediler. Dediler ki 'Sen istersen fahri olarak çalışmana devam et ama biz seni görevlendirmeyiz' Böyle bir vaziyette nasıl çalışsın? Biz de bu konuda görevli arkadaş yüzde 95 federasyonun başka işleriyle ilgileniyor. O arkadaşlara federasyon vekalet dahi vermiş. O genç avukat arkadaş şu anda federasyonun vekili konumunda. Bu sebeple o arkadaşın bizde görev almasının çok doğru olmayacağını düşündük. Çünkü taraf o. Biz de o yüzden Serap Hanım'ın görevlendirilmesini istedik. Önümüzdeki sezon buna çare bulunması lazım" dedi.
Takımların küme düşmenin kaldırılması talebini reddetme gerekçesini de açıklayan Ünan, "Onların talepleri 'Biz küme düşmeyelim, hak kazanmışların haklarına da dokunulmasın' Bunun olabilirliğini sağlayabilmek çok zor. Bu olabilir iddiasıyla geldiler. Anlayabildiğimiz ve edinebildiğimiz bilgiye göre bunun yapılabilmesi pek mümkün değil. Biz sadece önümüze gelen talepler itibariyle bu talepler doğrultusunda karar vermeye imkan bulamadığımızı söyledik. Satır aralarında gözden kaçmıştır. Siz hukuken tamamen haksızsınız, hiçbir şey olmamış demedik. Çünkü neticede verilen bir mahkeme kararı var. Yargıtay da bu kararı tasdik etmiş. Biz buna 'Yok bu böyle değildik' demedir. Kurulun oluşturulmasında bir usulsüzlük olduğunu zaten yargı tespit etmiş. Şimdi olay bu kurulun bütün işlemlerinin baştan itibaren geçersiz sayılıp sayılmayacağı. Geçersiz saydığınız anda ortaya çıkan sonuç oldukça karışık ve vahim. Yani uygulanma kabiliyeti olmayan noktalara gidiyorsunuz. Bir yerde bazı şeylerin geriye kalması lazım. Ama bu kulüplere yönelik, bu kulüplerin mağduriyetini doğuran özel sebep ve uygulamalar olmuşsa onları ayrıca değerlendirmek lazım. Biz o konuda öyledir veya böyledir demedik. Ama celse sırasında genel bir soru sordum, dedim ki, 'Kurulun hukuki dayanağı ortadan kalktı, tamam. Sizin aleyhinize özellikle bir takım kararlar alındığına dair bir şey var mı? Çünkü eşit durumdasınız. Hep siz küme düşenler mi mağdur edildiniz, diğerlerinin lehine bir durum mu söz konusu oldu? Bu sabit mi? O yönlerden net değil ki. İstanbulspor aleyhine özellikle koordineli bir şekilde 'Biz bu İstanbulspor'a hayat hakkı tanımayalım, küme düşsün' tavrı var mı? MHK'nın böyle bir uygulaması kanıtlanmış değil ki. Ama memleketin Yargıtay'ının vermiş olduğu bir karar var. Biz yoktur demedik, demeyiz, bunu da kimse diyemez. Bu konuda bir şey bulsaydık bu talep yerine gelirdi. Tamam da, bu MHK hiç kimse için yasal değildi, sadece küme düşenler için değil ki. Beşiktaş gelip deseydi, "En çok hakemlerden benim canım yandı, sistemli olarak beni mahvettiler' Ne diyeceksiniz? Kolay değil. Ligin tescilinin iptali söz konusu olabilirdi. Daha mantıklısı o olurdu. Ama o da çok kaotik sonuçlara yol açardı. Çok kolay da değil. Olay zaten usulsüzlük olup olmadığı değil... Bunu tartışmıyoruz. Biz bu usulsüzlüğün sonuçlarının hangi andan itibaren hüküm doğuracağı ve ikincisi usulsüzlüğü hangi somut sonuçların bağlanacağı. Bu ayrı olaydır. O kadar kolay değil. Ligi fazla takımla oynat, o mümkün değil diyor herkes. Bunların talep ettiği oydu" diye konuştu.
"TÜKÜRÜK OLAYINDA TAHRİK UYGULAMAMAK LAZIM"
Sezon başında Beşiktaş'a bıçaklanma hadisesinden dolayı federasyon tarafından verilen cezanın hukuki bir zemine oturduğuna inanmadığını belirten Ünan, "Orada daha ziyade bütün kulüplere yönelik bir reaksiyonun Beşiktaş'a yıkılmış olması olayıdır. Öyle görüyorum ben. Federasyonun verdiği bu kararın çok hukuki bir zemine oturduğunu zannetmiyorum" dedi.
John Carew'in 3 maçlık cezasını "tahrik" gerekçesiyle üçten bire indirmelerini de değerlendiren Ünan, "Tahrik bizim daha adam gibi oturtamadığımız konulardan biri. Orada aslında ben cezalandırılıp cezalandırılmaması konusunda bir şüphe duydum. TV görüntüsüne baktığınız zaman adamın kaba bir hareket yaptığı kesin. Aslında olay hakkında çok net bir kanaate varamamış olmanın etkisiyle karar verdik. Kaba hareket dedik. Tükürmeler filan, bizim bunun cezasını biraz artırmamız lazım. Bence tükürük olayını biz sadece hakaret olarak ele alıyoruz. Bana göre sağlık açısından çok vahim bir olay, bu şekilde de almalıyız. Kirita olayında ben yoktum. Geç kalmıştım. Ben olaya çok ciddi bakıyorum. İlk yaklaşım olarak tükürük olayında tahrik uygulamamak lazım diye düşünüyorum" diye konuştu.
John Carew konusunda verdikleri kararın federasyonda çok tartışıldığını belirten Ünan, "Orada biraz Beşiktaş'ın lehine karar verdiğimiz şeklinde eleştiri vardı. Bu federasyon yönetimi tarafından bize geldi. Bana göre, biz olması gereken doğru kararı verdik. Yine Emre Aşık konusunda da bizim yanlış karar verdiğimiz söylendi kurum içinde" dedi.
Başkanlıktan istifa etmesini ama yönetim kurulu üyeliğine devam etmesini de değerlendiren Ünan, "Bir yola çıkmıştık arkadaşlarla birlikte. Yarı yolda bırakmış mı olurum acaba diye endişe ettiğimden kaldım. Ama eğer bu olayın buna mahal olmadığını tespit edersem, gerekirse bırakırım" diye konuştu.