Uygur Devleti kurulduğu bölgede yaklaşık 195 yıl hüküm sürmüştür. Tarım, hayvancılık ve ticari faaliyetlerle yaşamını sürdürmüş olan Uygurlar, yerleşik hayata geçen devlet olma özelliğine sahiptir. Sınırları geniş bir alana yayılan Uygur Devleti, Göktürklerin yıkılışı sonrasında kurulmuştur. Uygur Kağanlığı, yerleşik hayata geçmesi ile kalıcı eserler bırakmıştır. Ayrıca Türk kültür tarihinin gelişmesinde ve yayılmasında etkili olmuşlardır. Günümüze ulaşan Uygur toplumu ise Doğu Türkistan bölgesinde yaşamaktadır.
Uygur Devleti kurucusu, Kutluk Bilge Kül Kağan’dır. Uygurlar, 742 yılında Basmiller ve Karluklarla birlikte Kutluk Devleti’ne karşı isyan etmiştir. Çin saldırıları ve iç karışıklıkla Kutluk Devleti yıkıldıktan sonra tüm kabilelerin en yüksek hükümdarı olduğunu belirten Qulluğ Boyla, Kutluk Bilge Kül Kağan unvanını almıştır.
Uygur Devleti yönetiminde kağanın ölümü sonrası tahta geçen oğlu Bayan Çor Kağan, en parlak dönemin yaşanmasında etkili olmuştur. Uygurlar, Orta Çağ’da gelişen bir uygarlıktır. Türk boylarını egemenlikleri altına alarak güçlenmişlerdir. Göktürklerin buyruğu altında kalmak istememeleri, Uygur Devleti’nin kurulmasında etkili olmuştur.
Uygurlar Orta Asya’da yer alan Ordu-Balık bölgesinde kurulmuştur. Ordu-Balık bölgesi, Orhun Nehri’nin batı kıyısında yer alır. Tarımsal ve ticari faaliyetlerde bulunan Uygurlar, Karabalgasun ve Ötüken’i başkent olarak kullanmıştır. İkinci Doğu Göktürk Kağanlığı’nın yıkılışı sonrasında kurulan Uygur Devleti, Eski Uygur Türkçesinin yayılmasında etkili olmuştur.
Kutluk Bilge Kül Kağan’ın oğlu Bayan Çor Kağan Sekiz Oğuz, Kırgız, Türgeş, Karluk, Dokuz Tatar, Basmil ve Çik toplumlarını egemenliği altına almıştır. Sınırları bir anda genişleyen Uygurlar, Bayan Çor döneminde Çinlilere askeri yardımda bulunmuştur. Tengri Bögü Kağan döneminde ise Uygurlar, Maniheizm diniyle tanışmıştır. Maniheizm devletin resmi dini ilan edilmiştir.
Tarım toplumunun ilk örneklerinin görüldüğü Uygur Türkleri, Dokuz Oğuzlar boyundandır. Bazı kaynaklarda, “Uygur Tölesleri” olarak da adlandırılırlar. Kuzey Türkleri olarak tanımlanan Uygur Türkleri, Göktürk egemenliği altındayken askeri ve siyasi açıdan güçlenerek Uygur Devleti’ni kurmuşlardır. Orta ve Doğu Asya’da yer alan Uygur Türkleri, Çinlilerin resmî kaynaklarında tanımlanmasıyla da dikkat çeker. Çin’in Kuzey batısında bulunan “Sincan Uygur Özerk Bölgesi” Uygur Türklerinin memleketi olarak bilinmektedir. Ayrıca Göktürklerin siyasi ve kültürel hayatı, Uygur Türklerini etkilemiştir.
Uygur Devleti’nin özellikleri şu şekilde sıralanır:
Yaklaşık 195 yıl hüküm süren Uygur Devleti’nde birçok hükümdar görev almıştır. Uygur Devleti hükümdarları şu şekilde sıralanır:
Uygur Devleti bayrağı üstünde kadın ve erkek figürleri yer alır. Figürler, siyah çerçeveli ve sarı renk tonuyla çizilmiştir. Bayrakta kullanılan zeminin renk tonunun sarı olması ise devletin hakimiyet gücünü temsil eder. Ayrıca zemin rengi hükümdarlık gücünü de ifade eder. Uygur bayrağında bulunan figürlerinin bir arada kullanılmasının devlet yönetimindeki kadın erkek eşitliğini temsil ettiği de düşünülür.
Uygur Devleti haritası Güneyde Tibet, Kuzeyde Baykal Gölü, Doğuda Çin Seddi ve Batı’da Seyhun Nehri’ne kadar uzanır. Geniş bir coğrafyada hüküm süren Uygurlar, sınırlarının orta bölümünde yer alan Karabalgasun ve Ötüken’i başkent olarak belirlemiştir. Sınır komşusu Çinlilerle ticari ve kültürel faaliyetlerde bulunmuşlardır. 744-940 yılları arasına ait Orta Asya Siyasi Haritası’nı inceleyerek Uygur Devleti’nin hangi bölgeleri kapsadığı ve devlet sınırları hakkında bilgi sahibi olmak mümkündür. Uygurların anayurtlarının ise Orhun ve Selenga vadileri olduğu bilinmektedir.
Uygurların diğer Türk devletlerinden farkları:
Şehir devleti yapısıyla öne çıkan Uygurlar, Maniheizm dinini benimsemelerinin etkisiyle savaşçı kimliklerini kaybetmiştir. Dışarıdan gelecek tehlikeler ve taht kavgaları ise Uygur Devleti’nin zayıflamasına neden olmuştur. Kırgız saldırıları sonucunda yıkılan Uygur Devleti’nin bir bölümü ise Moğol egemenliği altına girmiştir. Ayrıca Uygurlarda son hükümdarın ölmesi sonrasında devlet yönetimine kimsenin geçmemesi de yıkım sürecinin hızlanmasında etkili olmuştur.
Uzun yıllar Orta Asya’da hüküm süren Uygur Devleti’nde bulunan toplumlar, göçler sonrasında bölgeye dağılmıştır. Ayrıca Uygurların yerleşik hayat tarzı ve kültürel faaliyetleri göçlerle birlikte Orta Asya’ya yayılmıştır.
Kültürel ve mimari alanda ilerlemiş olan Uygurlara ait iki adet destan bulunur. Bu destanlar Türeyiş Destanı ve Göç Destanı’dır. Türeyiş Destanı’nda anlatılan hikâye, yaratılış konusundadır. Türeyiş Destan’ı Çin kaynakları Wei Kitabı ve Kuzey Hanedanları Tarihi Kitabı’nda yazıldığı hâliyle günümüze ulaşmıştır. Destanda yer alan hikâyede Hun hükümdarının iki kızı olduğu, hükümdarın kızlarını insanlardan uzak tutmak amacıyla kulede hapsettiği, Tengricilik inancına göre kızların tanrılarla evlenmeleri için yaratıldığı ve bozkurt şeklinde gelen tanrının kızlarla evlendiği anlatılır. Doğan çocukların ise bozkurt ruhunu taşıyarak çoğaldıkları ve kurt sesi çıkardıkları da destanda yer alır.
Göç Destanı, Türeyiş Destanı’nın devamı niteliğindedir. Destanda Hulin Dağı bölgesinde bulunan ağaç içinden beş çocuğun doğduğu, çocukların yaşayış hikâyesi ile Kutluk Dağ adını taşıyan kayanın Çinlilere verilmesi sonucu oluşan kuraklık ve göç anlatılmıştır. Göç Destanı, Çin ve İran kayıtlarına göre iki farklı şekilde ortaya çıkmıştır. Ancak her iki hikâyede birbirini tamamlayan niteliklere sahiptir.