Özellikle 2015 yılında yayınlanan yeni raporlara göre; gecede sekiz saat uyumamız gerektiği bir mit. Çünkü Afrika ve Güney Amerika’daki avcı ve toplayıcı toplulukları içeren bir çalışma onların altı saat ile yetindiklerini gösterdi. Bu toplulukların alışkanlıklarının insanların eskiden nasıl yaşadığına ayna tutacağı düşünülmekte.
Aslında, haberin kaynağı olan UCLA ve diğer üniversitelerin araştırmasında böyle bir şey yoktu. Araştırma, çalışma sonuçları raporunda yansıtılmamış, oldukça teknik bir yaklaşım olan çok özel bir yöntemle uyku süresini ölçüyordu.
Fakat gerçekleri ortaya çıkaracak uyku mitleri arıyorsanız, 2015 yılında Oxford Nuffield Klinik Sinirbilim Bölümünde yaptığımız incelemeden çıkan altı tanesini burada bulabilirsiniz:
Yüksek verimli, yaratıcı işçiler çok uyuyup işe geç gelirler. Güne erken başlayanlar uyanmak için kahveye, uyuyabilmek için alkole sarılırlar.
2011 yılında Thinking and Reasoning dergisinde yayınlanan bir araştırma bu fikrin doğruluğunu bir başka açıdan gösterdi. Araştırmanın ortaya koyduğu üzere, yaratıcılığı ve verimliliği asıl etkileyen şey ne kadar erken kalktığınız değil, biyolojik olarak en verimli olduğunuz saatlerde uyanık olmanız. Yani eğer ki sizin bünye olarak en verimli çalışabildiğiniz saatler sabah 10-12 arasıysa; ancak bu saatlerde uyuyorsanız elbette verimlilik miktarınızı en üst seviyeye çıkarmanız beklenemez. Ancak aynı şey, akşam 6-9 arası verimli çalışabilenler için de geçerli! Yani uyuma miktarınızın doğrudan verimlilikle ilgisi olduğu iddia edilemez.
Doğal uykunun, uyanıkken biriken ve nöronlar için toksik olan atıkları arındırıp tamir eden işlevleri vardır. Uyku az olunca atıklar da birikir. Uykusuzluk, CEO’ların sıklıkla yaşadığı tükenmişlik sendromunun başlıca nedenlerindendir. 'Jetlag'in yanlış kararlara yol açtığı bilinmekte, kalitesiz uyku da milyonlarca trafik kazasına neden olmaktadır.
Yaygın inanışa göre, gençler tembel olduklarından geç saatlere kadar oturmayı tercih edip sabah kalkamadıkları için yorgun, asabi olur, işbirliğine yanaşmazlar. Asıl problem ise onların yatma-kalkma zamanlarını beklenenden iki üç saat daha ileri bir saate kaydıran biyolojik zamanlama sistemleri, yani vücutlarının doğal mekanizmalarıdır.
Uzun çalışmanın, yorucu vardiyaların performans üzerine etkileri olduğunu hepimiz biliyoruz. Düşünün: Saat sabah 10 ve eşiniz kalp krizi şüphesi ile acil olarak hastaneye kaldırıldı. Acilde iki doktor var, biri 24 saatlik vardiyasının sonunda diğeri daha yeni gelmiş. Hangisini seçerdiniz?
Keşke o kadar kolay olsaydı. İşe erken başlamaya devam ettiğimiz sürece çoğu insan da uykusundan olmaya devam edecek. Ama ödeyecek bir bedelleri var: artmış obezite riski, diyabet, kalp ve damar hastalıkları, yüksek tansiyon, daha fazla uyarıcı, yatıştırıcı ve alkol kullanımı, yorgunluk, sinirlilik, kaygı, depresif ruh hali, hayal kırıklığı ve öfke. Buna karşın, işe daha geç başlayanlar üretkenliklerini, iş verimlerini ve hayat kalitelerini iyileştiriyorlar.
Uyumadan bir saat önce teknolojik cihazları kullanmayı bırakma tavsiyelerinin farkındayız, ama aynı zamanda biraz rahatlamayı da hak ediyoruz, televizyon ve internet de bunun bir parçası. Oda sıcaklığı düşükken, ekranlar kapalıyken ve ortam sessizken daha iyi uyunur.
Tüm mitlerin daha detaylı açıklamalarını Evrim Ağacı'ından okuyabilirsiniz.