Walt Disney'in Logosundaki Şato: Neuschwanstein Şatosu

Sahibi Kral II.Ludwig’in içinde sadece 3 hafta kalabildiği; gerçeküstü bir dünyanın simgesi olan Neuschwanstein Şatosu bugün gerçeküstü bir başka dünyada, Walt Disney’in logosunda varoluyor.

Almanya’nın Bavyera eyaletinde, Würzburg’dan başlayıp güneye doğru giden, Münih’ten sonra Füssen’de son bulan güzergaha ‘’Romantik Yol‘’ adı veriliyor. Almanya’nın kırsalını tanıtan bu güzergah; sevimli kasabaları, çiçekli köy evleri, gölleri, yerel şatoları ile Bavyera’nın tüm güzelliğini yaşatan keyifli bir destinasyon. Son noktadaki Swangau kasabasında iki göl arasındaki bir tepeye Bavyera Kralı Ludwig II tarafından hayatı pahasına yaptırılan Neuschwanstein Şatosu, ‘’Romantik Yol’’un pırlantası.

Reklam
Reklam

Şato, başka bir dünyadan gelip bu evrende, Swangau Gölü'nün tepesine takılı kalmış büyülü bir mekan hissi verirken sadece bir masalda varolabilirmiş gibi görünüyor. Bu etkilenmeyi Walt Disney de yaşamış olmalı ki şatoyu Disney'in logosunda kullandığı gibi ünlü çocuk filmi ‘’Güzel ve Çirkin’’in geçtiği mekan yaratılırken de Kral Ludwig’in bu şatosundan esinlenilmiş.

Neuschwanstein Şatosu’na ulaşım

Şatoya en kolay ulaşım yolu Münih’ten trenle Füssen’e gitmek ve trenden iner inmez sizi karşılayan Swangau otobüslerine binmek. Yaklaşık 10 dakikalık bir otobüs yolculuğunun sonuna doğru bir tepenin üzerindeki şato, sislerin arasında yavaş yavaş belirmeye başladığı zaman bir masal kitabının ilk sayfasını çeviriyormuşsunuz hissini yaşıyorsunuz.Tepeleri karlı Bavyera Alpleri ve çam ormanlarının önünde dantelimsi girintileri ve gotik kuleleri ile bulutların üzerinde gibi görünen Neuschwanstein Şatosu sizi adeta büyülü bir peri masalının içine çekecek.

Küçücük bir köy olan Swangau’dan sonra ister yürüyerek ister shuttle otobüslerle veya son derece keyifli atlı arabalarla tepeye ulaşabilirsiniz. Sadece rehberli tur eşliğinde gezilebilen şatonun kırmızı tuğlalı giriş cephesinden geçip orta avluya ulaştığınızda artık nasıl bir zihnin bu masalı yazdığını öğrenme isteği daha ağır basmaya başlıyor.

Reklam
Reklam

Bavyera Kralı II.Ludwig

Neuschwanstein Şatosu dendiği zaman şatonun kendisinin mi yoksa onu inşa etmeyi varolmasının sebebi haline getirmiş Bavyera Kralı II.Ludwig ‘in mi daha etkileyici olduğuna karar vermek zorlaşır. Fazla uzun olmayan ömrünü ve ülkesinin hatırı sayılır imkanlarını bu gerçek dışı şatoya harcamış, kimilerine göre ‘’deli’’, hayranlarına göre ise ‘’çağının ötesindeki bir masalın kahramanı‘’ olarak kabul edilen bu eksantrik kral bugün Almanya’ya senede 1,5 milyon turistin ziyaret ettiği bir eser bırakarak kendi mitolojisini yaratmıştır.

Kardeşi Otto ile beraber Prusya Prensesi olan genç annesi ve Bavyera Kralı babası Maximillian’dan uzakta büyüyen Ludwig II, çocukluk ve ilk gençlik yıllarını Swangau’nun gölleri, dağları ve ormanları arasında yalnız geçirmiş ve bu yalnızlık utangaç kişiliği ile birleşince, insanlardan izole yaşamayı tercih eden bir şahsiyete dönüşmüş. Sonuç olarak bu karakter özelliklerini Neuschwanstein Şatosu’na da yansıtmıştır.

Reklam
Reklam

Şatonun içi

Fransız Versailles Sarayı'nın ihtişamı ile gözleri kamaşmış ve Wagner’in müziği ile büyülenmiş olarak 19 yaşında tahta çıkmak zorunda kalan II.Ludwig, gerçeğinden daha epik bir Ortaçağ Almanyası’na takıntılı bir tutku geliştirmiş ve hayal sarayının oluşmasında, ruhunu besleyen tüm bu unsurlar en belirleyici öğeler olmuştur.

Şatonun sadece ikamet edilen bölümlerinin gezdirildiği turda 1.katta yer alan, hizmetlilerin meşe kaplamalı odalarını geçerek asla bitirilememiş 2.kattan kralın özel bölümü olan 3.kata ulaşılır. 3. ve 4.kat bir kralın yalnızlığını ve içinde yaşattığı romantizm ile dehayı nasıl birleştirdiğini gösteren ihtişamlı bir görsel şölen gibidir.

Sahip olduğu imkanların görkemine rağmen akşam yemeklerini mutlaka tek başına yediği, küçücük masasının yer aldığı yemek odasından yatak odasına geçince pek çoğumuzun yatak odasından daha küçük olan bu meşe kaplı odaya dünyalar sığdırılmış olduğu görülebilir.

Dini inancına kuvvetle bağlı olan II.Ludwig’in karyolasının çatısı Notre-Dame kilisesini andıran gotik bir kilise maketi olarak tasarlanmıştır ki sadece buradaki ahşap işçiliğinin yapımı dört yılda tamamlanabilmiştir. Sarayın tamamında görülebilen kraliyet rengi gök mavisi yatak odasında göz alıyorsa da odanın dekorasyonundaki vurucu öğe duvar resimlerinin ‘’Tristan ve İsolde’’ hikayesinden pasajları içermesidir. Bu resimlerin yoğun duygusallığı, hiç evlenmemiş olan kralın ulaşamadığı gizli bir aşkı olup olmadığı sorusunu akla getirir. Kız kardeşi ile 8 ay nişanlı kalıp ayrıldığı, bir başka 19.yy. aristokrasi trajedisi kahramanı kuzeni, Bavyera Düşesi Avusturya –Macaristan İmparatoriçesi Elisabeth ya da daha bilinen adı ile ‘’Sisi ‘’ belki de bu ulaşılmaz aşk üçgeninin en güçlü adayıdır. ‘’Sisi’’nin, Kral Ludwig’in bir deli olduğunu hiçbir zaman kabul etmeyerek onu savunan ve onu en iyi tanımlayabilen kişi olması da bu savı güçlendirir.

Reklam
Reklam

Çalışma odasından geçilen bölüm, şatonun kral dairesinin en vurucu noktalarından biridir. Wagner’in Tannhauser operasından esinlenilerek yapay kayalarla oluşturulmuş mağara, kısa bir dehliz ile kralı bir dağın kovuğundan Swangau gölünü seyrediyor hissini verecek şekilde düzenlenmiş olan balkona taşır.

Kralın, çocukluk ve gençlik yıllarının özgür yalnızlığını ve doğaya olan özlemini milyonlarca markın harcandığı sarayın içine mağara yaptıracak kadar yoğun yaşaması, içine düştüğü umutsuzluğu duvarlara kazımış gibidir. 3. ve 4.katı kaplayan heybetli kraliyet salonu; mimari zarafetin ve estetiğin sergilendiği bir Bizans sarayının ideal kopyası gibi. Tüm sarayda yaklaşık olarak 1 milyon adet kullanılan kraliyet sembolü kuğu figürleri bu salonda da göze çarpmaktadır. Salon; altın, emaye ve binlerce ışıkla parıldayan mozaiklerle bezelidir .Ağırlığı 1 tonu bulan, dore pirinçten yapılmış devasa şamdanların sadece 1 tanesinde 600 mum yakılmaktadır. Büyük salonun duvar resimlerinin, ‘’Kuğuların Şövalyesi ‘’ olarak bilinen Lohengrin efsanesine adanmış olması, bu efsanenin genç kralı etkilediğini ve ona ilham verdiğini göstermektedir.

Reklam
Reklam

4.katta yer alan ‘’Şarkıcılar Salonu ‘’ freskleri ise 1885 yılında F.Pilory tarafından yapılmıştır ve yine Wagner’in Parsifal efsanesine yer verir. Wagner, kralın hayranı olduğu bir müzisyendir ve kral onu himaye ederek desteklemiş, ilişkilerini zamanla arkadaşlığa dönüştürmüştür. Hayatının anlamı olan şatonun duvar resimlerinde çoğunlukla Wagner operalarından pasajlar yer alır ancak ironik olan, Wagner’in bu şatoya hiç gelememiş olmasıdır.

Şatonun yapımı

Neuschwanstein Şatosu kralın yapmayı istediği üç adet şatonun birincisi ve yegane bitirebildiğidir. Şatonun yapılması, bulunduğu konumdan dolayı dönemin teknolojisi ile karmaşık iskele ve taşıma çözümleri gerektirmiş ve çok büyük miktarda malzeme teminine ihtiyaç duyulmuştur.

Mimar Riedel ve Dollmen tarafından 1869 yılında başlanan şatonun yapımı, kralın öldüğü sene olan 1886 ‘da bitmiştir. Kral, şatonun yapımının sürdüğü yıllarda, bulunduğu tepenin zirvesinden karşı yamacı birleştiren, şatonun yapımından önce babası II.Maximillian tarafından doğa yürüyüşleri için kullanılmak üzere yapılmış ‘’Marienbrücke’’ köprüsünden hayalinin gerçeğe dönüşümünü sabırla izlemiştir. Tüm bu yapım yılları süresince, daha aşağıda yer alan Hohenswangau şatosunda kalarak mesaisinin önemli bölümünü bu hayal peşinde harcamıştır.

Reklam
Reklam

Zamanını ve ülkesinin tüm kaynaklarını şatonun yapımına kanalize etmesi kendi bakanları tarafından suçlanarak cezalandırılmasına sebep olmuş, Haziran 1886 ‘da Bavyeralı bir grup doktordan oluşan psikiyatri komitesi, kralın zihinsel rahatsızlığı olduğunu ilan ederek, konumunun gerektirdiği bir saygı ile sıkı gözetim altında, Starnberg Gölü üzerindeki Berg Şatosu’na gönderilmiştir.

Kralın ölümü

Aynı senenin 13 Temmuz’unda, derinliği 1,5 m.yi geçmeyen gölün sularında kendinin ve doktorunun cansız bedenleri bulunmuş, cinayet mi boğulmamı yoksa intihar mı olduğu hiçbir zaman açıklık kazanamamıştır.

İnsanların içinde değil kendi yarattığı seçilmiş bir dünyada yaşamayı tercih etmiş olması Kral II.Ludwig’i tanımlayabilecek bir kader çizgisidir. İçinde sadece 3 hafta kalabildiği, gerçeküstü bir dünyanın simgesi olan Neuschwanstein Şatosu ise Walt Disney’e ilham vermiş ve bugün gerçeküstü bir başka dünyada Walt Disney’in logosunda varolmayı sürdürmektedir.

Ölümünden sadece 6 hafta sonra ziyarete açılmış olan şato bugüne kadar yaklaşık 50 milyon ziyaretçi ağırlamıştır ve Avrupa’nın en güzel şatolarından biridir.

Reklam
Reklam

Çocukla Geziyorum'a ait daha fazla içerik için sizi şöyle alalım.

Anahtar Kelimeler: