Oramirallere suikast iddiasıyla tutuklandıktan 9 gün sonra serbest bırakılan Deniz Yarbay Ali Tatar, yeniden yakalama emri çıkınca evinde intihar etmesinden önce eşine bir mektup bıraktığı belirlendi. Tatar’ın intihar etmeden önceki gece yakalama emrini aldığında “Bir daha asla oraya dönmem, ölürüm daha iyi” dediği ortaya çıktı.
[
[
****](https://www.mynet.com/orduda-son-yillardaki-sir-olumler-110100486337 )
Tatar’ı adım adım intihara götüren süreç şu şekilde gelişti: Oramirallere suikast iddiasıyla gözaltına alınan Yarbay Ali Tatar, 7 Aralık’ta tutuklanarak cezaevine gönderildi. Avukatının itirazı üzerine, Çarşamba günü serbest bırakıldıktan sonra Beylerbeyi Astsubay Okulu Tesisleri’ndeki lojmanına geldi. Cuma gününe kadar ailesi ve birkaç komutan arkadaşıyla vakit geçirdi. Cuma akşam saatlerinde Savcı Süleyman Pehlivan’ın yaptığı itiraz üzerine yeniden çıkarılan yakalama emri kendisine tebliğ edildi. Tatar, tebliği aldıktan sonra, “Bir daha asla oraya dönmem. Oraya döneceğime ölürüm daha iyi” dedi, sinir krizi geçirdi.
Ailesi evdeki silahları sakladı, yakınları onu teskin etmeye çalıştı. Tatar’ın evinde kendisine ait 3 ayrı silah vardı. Eşi ve yakınları olası bir duruma karşılık bu silahları sakladı. Ama komutan silahlardan birisini bulup gece banyoya sakladı.
GECE VEDA MEKTUBU YAZDI
Tatar, o gece bir mektup yazdı. Sabah erkenden kalkıp gidip kapıda bekleyen askeri inzibata teslim olacaktı. Tam çıkacağı sırada eşinin eline gece yazdığı mektubu tutuşturup, “Sen bunu al, midem çok ağrıyor, hemen geliyorum” diyerek banyoya yöneldi. Eşi bir şeyler yapacağı endişesi taşıdığı için ardından banyo kapısına yöneldi, tam o sırada silah sesi duyuldu.
Eşi yanındakilerle kapıyı açıp çığlıkla içeri girince eşini yerde kanlar içinde buldu. Tatar ailesi ve lojmandaki askerler tarafından hemen GATA’ya kaldırıldı. Tatar yapılan müdahalelere rağmen kurtarılamadı.
İŞTE MEKTUBUN AYRINTILARI
Mektupta, cezaevinde kaldığı koğuşla ilgili bilgi veren ve, “Ben bir daha oraya gidemem, orada kalamam. Koğuşlar 125 metrekare ama 29 kişi kalıyor” diye yazan Tatar’ın, “Suçsuzum, üzerime çok geliniyor. Bunu kaldıramıyorum” dediği öğrenildi.
Mektupta, Genelkurmay Başkanlığı’nı kendisine sahip çıkmamakla suçlayan ve TSK’yı kastederek, “Bizi koruyamadı” diyen Tatar, üzerine atılı amirallere suikast suçu iddiasıyla ilgili de şunları kaleme aldı: “Oramiral Uğur Yiğit Komutanım’a suikast iddiasında adım geçiyor. Babam öldüğü zaman ben seferdeydim. Komutanım (Oramiral Eşref Uğur Yiğit) beni arayarak, ‘Başın sağ olsun, böyle şeyler herkesin başına gelir. Sen rahat ol’ diye bana teselli vermişti. En kötü günümde yanımda olan kişiye karşı nasıl böyle bir şey (Suikast) düşünebilirim. Bana babacan yaklaşan bir insana sadece saygı ve minnet duyabilirim.”
YARBAYIN AİLESİ SORUYOR
Yarbay Ali Tatar ağabeyi bir dizi soru ortaya attı. Tatar, 'Kim bu gizli tanıklar?, İhbar mektuplarını gönderenler kim? Bunları gazetelere kim servis ediyor?" diye sordu.
Ali Tatar'ın ağabeyi Haydar Tatar Canlı Gaste programında Can Dündar'ın sorularını yanıtladı.
Tatar şunları söyledi:
"Kardeşim çarşamba günü serbest bırakıldı. Cuma günü ben Ankara’dan İstanbul’a hareket ettim. Vardığımda evdeki gerilimi gördüm. Onlardan tekrar tutuklama ile ilgili talep çıktığını duydum. Tutuklamanın ne olduğu konusunda bilgi sahibi değilim. Tutuklamayla ilgili savcılıktan ulaşmış bir tebligat yok. Kardeşime son haber Merkez Komutanlığı’ndan telefonla geldi.
Tutuklama haksız gerekçelerle oldu. Gizli tanıklardan bahsediliyor. Kimdir gizli tanıklar? İhbar mektuplarından bahsedliyor. Kimdir bu ihbar mektuplarını gönderenler? Kimdir bunları gazetelere servis edenler? Kimdir bizim ailemizi bu olaylara karıştıranlar?
Haberlerin tamamı düzmece ve komplodur. Mahkemenin elinde kanıt varsa neden bize bildirmiyorlar? Neden sorgulama, yargılama sırasında bu bilgiler bize iletilmiyor? Başka birinin bu böyledir demesiyle bir insan yargılanabilir mi? Bu işler bu kadar ucuz mu?
Haksız bir suçlamayla karşı karşıyaydı. Kardeşimin ruh hali bozulmuştu. Avukatın önerisi ile hastaneye gidecektik. Üzüntü ve acı içindeyiz. Yaşadığımız olaylara bir anlam veremiyoruz. Ailemizde bunların olması mümkün değil. Yasal yollardan Türkiye'deki bütün mahkemelerin kapılarını çalarak olmadığı takdirde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne giderek hakkımızı arayacağız."