2022-2023 Adli Yılının açılışı, Yargıtay'da düzenlenen törenle yapıldı.
Açılışta konuşan Mehmet Akarca, adalet, barış, güven ve huzur getirmesi dileğiyle yeni adli yılın açılışını yaptığını söyledi.
Akarca, hukuk devleti gereklerine uygun, etkin ve kaliteli bir yargı hizmetiyle herkesin hukuki güvenlik, barış ve huzur içinde yaşamasının nihai amaçları olduğunu belirtti.
Konuşmasında, Birleşmiş Milletler'in (BM) yapısı ve işlevini değerlendiren Başkan Akarca, BM'nin kuruluş amacının, uluslararası barış ve güvenliği korumak, bu konudaki tehditleri önlemek, adalet ve uluslararası hukuk ilkelerine uygun olarak dünyada barışı gerçekleştirmek olduğunu söyledi.
Günümüzde ise devletlerarası ilişkilerin, devletler hukuku ve uluslararası sözleşmelerden çok, çıkar ve güç ilişkilerine göre şekillendiğini ifade eden Akarca, dünyanın çeşitli yerlerinde yaşanan savaş ve iç çatışmaları örnek göstererek, mevcut dünya düzeninin iflas ettiğini dile getirdi.
Akarca, "Yıllardan beri yaşanan bu ve benzeri somut gerçekler, Birleşmiş Milletler'in işlevini yerine getiremediğini, devletler hukukunun rafa kalktığını ortaya koymakta ve bu nedenle yapısının yeniden değerlendirilmesini zorunlu kılmaktadır." diye konuştu.
Dünyaya hakim olan Batı merkezli insan hakları anlayışının da temelinden çöktüğünü ifade eden Akarca, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) verdiği ihlal kararlarına uymayan Almanya, Fransa ve Yunanistan'a kimsenin söz söylemediğini, AİHM'in de yaptırım kararı almadığını anlattı.
Srebrenitsa katliamını hatırlatan, göçmenlere yönelik insan hakları ihlallerine değinen Akarca, "Güçleri olduğu halde göçmen ölümlerine engel olmayan, göçmenlerin bindikleri tekneleri batıran, geri iten veya bu insan hakları ihlallerine duyarsız kalan insan hakları havarisi devletler de sessiz kaldıkları için zalimdir, tarih önünde kaybedendir." dedi.
Türkiye'nin, insanların yaşam haklarına yönelik tehlikelere karşı sessiz kalmadığını, savaştan, iç çatışmalardan ve zulümden kaçanlara kapısını açtığını anlatan Akarca, "Savaştan ve zulümden kaçarak ülkemize sığınan insanların, can güvenliklerinin sağlanması koşuluyla ülkelerine geri döneceği güne kadar gerekli sabır ve hoşgörüyü göstermeliyiz. Irkçılığı kışkırtacak davranışlar bizlere yakışmaz." şeklinde konuştu.
Mehmet Akarca, hukukun temel işlevinin toplumsal barış ve düzeni sağlamak, hukuk devleti olmanın ön koşulunun ise yargı bağımsızlığı olduğunu vurguladı.
Hakimin bağımsızlığının bir anlamının olabilmesi için aynı zamanda teminatlı olması da gerektiğine işaret eden Akarca, Anayasa'da yer alan hakimlik teminatının, hukuk devleti ve yargı bağımsızlığının temel unsurlarından olduğunu hatırlattı.
Yasama, yürütme ve yargı olmak üzere devletin organları arasındaki ilişkinin, Anayasa'da açıkça belirtildiği üzere, karşılıklı saygıya dayalı olması gerektiğini vurgulayan Başkan Akarca, "Siyaset ve bürokrasinin devam eden yargılama süreçlerine ilişkin yorumları, yargı bağımsızlığının ve tarafsızlığının zedelenmesine, yargı otoritesinin zayıflamasına, masumiyet ilkesi ile lekelenmeme hakkının ihlaline yol açmaktadır." diye konuştu.
Yargı mensuplarının etki altına alınmaya çalışıldığını, Türk yargısını karalama çabalarının da bulunduğunu ifade eden Akarca, şunları kaydetti:
"Son yıllarda yargıyı etkileme girişimlerine siyasi niteliği ağır basan uluslararası bir boyut da eklenmiştir. Özellikle, darbecileri ve yandaşlarını çeşitli şekillerde himaye eden bazı yabancı ülkelerin ve bunların uzantılarının devam eden FETÖ yargılamaları nedeniyle Türk yargısını karalamaya yönelik faaliyetleri yoğunluk kazanmıştır. Şu bilinmelidir ki Türk yargısı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile Anayasamızın koruduğu temel hak ve özgürlükler konusunda bilinçli, eğitimli ve duyarlıdır.
Anayasaya, bağlı olduğumuz uluslararası sözleşmelere ve kanunlarımıza uygun biçimde yapılan yargılamalar sonucu bağımsız Türk yargısının vermiş olduğu ve Yargıtay denetiminden geçerek kesinleşen kararlara göre FETÖ bir terör örgütüdür. Bu nedenle, uluslararası alanda Türkiye ile iyi ilişkiler kurmak isteyenlerin öncelikle bu gerçeği kabul etmeleri ve gerekli somut adımları atmaları zorunludur."
Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca, bağımsız mahkemelerin, demokratik anayasal sistemin temel taşları olduğunu vurgulayarak, Türkiye'deki demokrasi geleneğinin, farklı fikir ve inanç sahiplerinin huzur ve barış içerisinde bir arada yaşamalarını amaçlayan çoğulcu demokrasi anlayışına dayandığını ifade etti.
Bu nedenle, seçimlerin bağımsız yargı güvencesinde yapılması ve yargı denetimi yoluyla toplumun tüm kesimlerinin haklarının korunmasının demokrasinin gerekleri olduğunu belirten Akarca, "Çağdaş demokrasilerde yargı, anayasal demokrasiyi korumakla da görevlidir. 2016 yılında demokrasimizi hedef alan hain darbe teşebbüsüne karşı ilk ve en güçlü refleksi gösterenlerin başında yargı mensuplarımız yer almıştır. Bu durum, Türk yargısının demokrasiye olan inancını ve ona yönelik saldırılara karşı ne kadar güçlü bir anayasal kurum olduğunu açıkça göstermiştir." diye konuştu.
Başkan Akarca, Türkiye'nin yeni bir anayasaya ihtiyaç duyduğunu da belirterek, "İki yüzyılı aşkın anayasacılık anlayışının insanlığa öğrettiği gerçeklere sırtımızı dönemeyiz." dedi.
Kuvvetler ayrılığı ilkesinin, demokrasinin, insan haklarının ve anayasanın teminatı olduğunu ve yargı organı da dahil devlet organları arasında işlevsel bir denge ve kontrol mekanizmasının varlığını gerekli kıldığını kaydeden Mehmet Akarca, şöyle konuştu:
"Bu nedenle yargı bağımsızlığı yeni anayasanın en karakteristik özelliği olarak ön plana çıkmalı ve daha teminatlı olması nedeniyle yüksek mahkemelerin yargı yönetimindeki rolleri güçlendirilmelidir. Yeni anayasa hazırlanırken Hakimler ve Savcılar Kurulunun yapısı da gözden geçirilmeli, yasama ve yürütme organlarının etkilerine karşı yargı bağımsızlığını teminat altına alan mekanizmalar açıkça düzenlenmelidir. Yargıtay, bu konuda yapılacak çalışmalara gerekli desteği sağlamaya hazırdır."
Yargısal kararların eleştirilmesi konusuna da değinen Akarca, bunun doğal olduğunu ancak eleştirilerin insaf ve vicdan ölçüleri içinde, mantıklı ve hukuki olması gerektiğini söyledi.
Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca, hatalı bir karar üzerinden tüm yargı sisteminin hedef alınarak yıpratılmasının doğru olmadığını vurgulayarak, şöyle devam etti:
"Modern hukuk sistemlerinde olduğu gibi Türk ceza muhakemesi sisteminde de hatalı kararların düzeltilmesini sağlayacak birçok mekanizma bulunmaktadır. Bir adli olay duyulur duyulmaz, henüz deliller dahi toplanmadan yargılama sürecine ilişkin kamuoyu baskısı oluşturmak amacıyla yazılı ve görsel medya ile sosyal medya üzerinden gerçek dışı ve yanıltıcı haberler yayılması son derece vahimdir, hatta suçtur. Karar vermek hakimin anayasal görevi olup, kimseye devredilemez. Hakimlere tavsiye ve telkinde bulunulamaz. Karar verme yetkisi kamuoyuna ait olsaydı, mahkemelere gerek kalmazdı. Yargının da bu konuda alması gereken tedbirler bulunmaktadır. Öncelikle, yargıya ve yargısal kararlara duyulan güven, hakim ve savcıların her türlü siyasal bağlantıdan kopması, politik güçlerin siyasi çatışmalarından uzak durması ile sağlanabilir. Hakim hiçbir koşulda hukuktan sapmamalıdır."
Bu kapsamda, basına gerekli ve doğru açıklamalar yapılarak kamuoyunun gecikmeksizin bilgilendirilmesinin de sağlanması gerektiğini bildiren Akarca, "Yargının, halkın eğitimine önem vermesi de gerekir. Yargı bağımsızlığı konusunda bilinç düzeyi yüksek bir toplum, gerçek dışı veya sansasyonel haberlere karşı daha sorgulayıcı ve dikkatli olacaktır." dedi.
Mehmet Akarca, Yargıtay Kanunu'nun bütünsel bir bakış açısıyla yeniden düzenlenmesi gerektiğine de işaret ederek, yeni kanunun, esnek ve yüksek mahkemenin kendi çalışma usulünü belirleyebileceği bir içtüzük ile idare edilebilecek nitelikte olması gerektiğini söyledi.
Yüksek mahkemenin çok sayıda dosya hakkında karar vermesinin, kendi içtihatlarının dahi tutarsız olmasına ve temyiz incelemesinin uzamasına neden olabileceğini belirten Akarca, "Bu nedenle, Yargıtayda etkili bir filtreleme mekanizması kurulmalı, çalışma usulü ile organizasyonu yeniden yapılandırılmalı, ayrıca buna uygun yeni karar türlerine de imkan tanınmalıdır." şeklinde konuştu.
Akarca ayrıca, bölge adliye mahkemelerine ilişkin de kanun değişikliklerine ihtiyaç duyulduğunu dile getirdi.
Yargıtay üyelerinin 12 yıllık görev süresine ilişkin sınırın kaldırılması talebini daha önce de gündeme getirdiğini anımsatan Akarca, Yargıtay tetkik hakimleri ile Yargıtay Cumhuriyet savcılarının tayinlerinde Yargıtayın da söz sahibi olması gerektiğini ifade etti. (AA)