Yargıtay Başkanı Alkan: “yargımız Şu Anda Bulunduğu Yeri Hak Etmiyor”

Yargıtay Başkanı Ali Alkan, “Yargı diğer kurumlarda olduğu gibi her zaman eleştiriye açıktır, bu eleştirilerden...

Yargıtay Başkanı Ali Alkan, “Yargı diğer kurumlarda olduğu gibi her zaman eleştiriye açıktır, bu eleştirilerden istifade eder. Ancak bu eleştiriler hakarete varmadan yargıya ışık tutmak amacı ile yapılmalıdır. Tabi bu ışık da gözümüze tutularak görmemize engel olacak şekilde değil, önümüze tutularak yolumuzu aydınlatacak şekilde olmalıdır. Yargı yıpratılarak sonuç alınamaz. Yargımız şu anda bulunduğu yeri hak etmiyor” dedi.Yaş haddinden emekli olan Yargıtay Başkanı Ali Alkan için Yargıtay Konferans Salonu’nda uğurlama töreni düzenlendi. Yargıtay üyesi seçildiğinde Yargıtay’ın üye sayısının 238 olduğunu ve kendisinin kıdem sıralamasında 238. sırayı aldığını dile getiren Alkan, törende yaptığı konuşmada, şimdiye kadar sayısız arkadaşını emekliliğe uğurladığını ve bir kısmının da veda konuşmaları yaptığını söyledi. 39 yılı aşkın melsek hayatını geride bırakarak emekliliğe ayrıldığını ifade eden Alkan, “Bu süre zarfında içimizden birçoğunun uygulamasına şahit olmadığı hakim yardımcılığı, sorgu hakimliği gibi unvanlar ile mesleğin bir çok kademesinde görev yaptıktan sonra 1997 yılında Yargıtay üyeliğine seçildim. 2009 yılında Yargıtay 13. Hukuk Dairesi Başkanı seçildikten sonra 7 Mayıs 2012 tarihinde ise Yargıtay Büyük Genel Kurulu beni Yargıtay Başkanlığı gibi yüce bir görev ile onurlandırdı.Hepinize teşekkür ediyorum” dedi.“MAHKEMENİN KADIYA MÜLK OLMADIĞI ÖZDEYİŞİNİ AKLIMDAN ÇIKARMADIM”Alkan, 1975 yılında Ankara Adliyesi’nde hakim olan merhum Cavit Karal’ın yanında staj yaptığını anımsattı. “Mahkemenin kadıya mülk olmadığı özdeyişini aklımdan çıkarmadım” diyen Alkan, “Bir süre yurdumuzun çeşitli yerlerinde görev yaptıktan sonra yanında staj yaptığım Cavit Karal’ın Ticaret Mahkemesi üyeliğinden yaş haddi nedeniyle emekli olması üzerine ondan boşalan Ticaret Mahkemesi üyeliğine atandım. Bu tevafuk benim de bir gün emekli olacağımı ve mahkemenin kadıya mülk olmadığı düşüncemi pekiştirdi. Kaderin bir başka cilvesi ise merhum Cavit Karal’ın benim doğum günüm olan 09 Şubat’ta vefat etmiş olmasıdır. Ben bu tevafukun bir uyarı olduğuna inandım. Bu nedenle görev ve makamların geçici, ölümün gerçek olduğunu, herkes gibi benim de bir gün bu dünyadan ayrılma vaktimin geleceğini, şaşmaz terazide hesap vereceğimi hiçbir zaman unutmadım ve unutmayacağım” diye konuştu.“BUGÜN SİZLERE VEDA EDİYORUM”Meslek hayatında acı-tatlı birçok olay ile karşılaştığını ancak görevini severek yaptığını vurgulayan Alkan, bu denli zor ve stresli bir görevin ancak sevilmesi halinde yapılabileceğini vurguladı. 1976 yılında hakim yardımcısı olarak atandığı Pervari’de verdiği ilk iki kararın üst savcılıkça temyizi üzerine Yargıtay’ca bozulduğunu anımsatan Alkan, “İlk önce moralimi bozmuş olsa da bu durum beni daha çok çalışmam yönünde motive etti. Bu gün sizlere veda ediyorum. 1969-1973 arası Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi iken Ankara’da Anafartalar Adliyesi’nde duruşma izlemeye giderdim. Duruşmalarda olayların, davaların hukuki nitelendirmesi yanında vurdu-kırdı, sövdü-dövdü gibi magazin yönleri de duruşma izlemeyi bana sevdirmişti. Önceleri davacı-davalı veya müşteki sanıktan ilk hangisi dinlenirse onun haklı olduğuna dair bir kanıya varırdım. Sonra karşı tarafı dinlediğimde ilk defa dinlenilen kişinin de o kadar haklı olmadığı sonucuna ulaşırdım. Hukuk fakültesi öğrencisi, bir hukukçu adayı iken karşı taraf dinlenilmeden yani savunma alınmadan bir kanaate varılmaması gerektiğini ve adaletin gerçekleşmesinde savunma hakkının bu bağlamda avukatların görevinin ne kadar önemli olduğunu o yıllarda öğrendim. Duruşmaları izlerken ara verildiğinde yakamdaki hukuk fakültesi rozetini gören meslek büyüklerimiz avukat veya hakim-savcı stajyeri olduğum düşüncesi ile beni de çay içmeye davet ederlerdi. Yapılan sohbetlerde hakim ve savcılar, işlerin çokluğundan, özlük hakları, hakimlik teminatı ve yargı bağımsızlığının yetersizliğinden yakınırlardı. Yargının 1970’li yıllardaki başlıca sorunları bunlar idi” şeklinde konuştu.“YABANCI KONUKLARA İŞ YÜKÜ SAYISINI AÇIKLAYINCA TERCÜME HATASI SANIRLARDI”Alkan, 2015 yılına gelindiği hala iş çokluğundan şikayet edildiğini kaydetti. Yargıtay Başkanlığı görevinde yabancı heyetleri kabul ederken çalışma ziyaretlerinde iş sayısı ile ilgili rakamları verdiklerinde bu rakamların yanlış ve tercüme hatası olduğunu muhatapların düşündüğünü dile getiren Alkan, “Yanlışlık olmadığı anlaşılınca bu iş yükünün altından nasıl kalktığımızı sorarlardı. Onursal Yargıtay Başkanımız Hasan Gerçeker’in başkanlığı döneminde İstanbul’da yargı bağımsızlığı hakkında uluslararası bir sempozyum düzenlenmişti. Burada saygıyla andığım 21. Hukuk Dairesi Başkanımız Sayın Serpil Özgenç Hanımefendi konuşmasında o yıl Kasım ayı itibarı ile 21. Hukuk Dairesi’ne gelen iş sayısının 20 bin olduğunu ve yıl sonunda bu rakamın 25 bine ulaşacağını ifade etti. Bu konuşma tercüme edilince Kanada Yüksek Mahkemesi Başkanı bunun kabul edilemez olduğunu söyledi. Burada şu hususu paylaşmak istiyorum. Kanada Yüksek Mahkemesi Başkanı 25 bin sayısını Yargıtay’a gelen toplam iş sayısı olarak anlamıştı. İşte konuklarımıza bu iş yükünün altından meslektaşlarımızın meslek sevgisinin çok üstün olması bu nedenle mesai saatleri ile bağlı kalınmaksızın özveri ile çalıştığını bu sayede işlerin yürütüldüğünü açıklamaya çalışırdım” ifadelerini kullandı.“ÇÖZÜLMESİNİN MÜMKÜN OLMADIĞINI YAŞAYARAK GÖRDÜK”Yargının en temel sorunlarından olan iş yükünün makul düzeye inmesi için herkesin özveri ile çalıştığının altını çizen Alkan, konuşmasına şöyle devam etti:“İşleri teraküme neden olmadan en kısa sürede bitirmek için bir yarış içinde olduğunuzu biliyorum. Hepinize bu vesile ile şükranlarımı sunuyorum. Ancak, bu iş yoğunluğu özverili çalışma ile sürdürülebilir bir durum olmaktan çıkmıştır. Yargıtay’daki üye sayısını 516 değil bin 516 yapsanız, tetkik hakimi sayısını bin değil 2 bin yapsanız, cumhuriyet savcısı ve personel sayısını ikiye de katlasanız bu problemin çalışan sayısının arttırılarak çözülmesinin mümkün olmadığını yaşayarak gördük. Her uyuşmazlık dava konusu edilerek yargının önüne gelmekte ve yoğun iş yükü yargılamanın makul sürede bitirilmesini engellemektedir. Uyuşmazlıklar yargıya gelmeden çözüm yolları geliştirilmelidir. Bunun başarılı bir örneği TSHH uygulamasıdır. 2012 yılında TSHH’de 466 bin uyuşmazlık karara bağlanmıştır. Şayet bu çözüm yolu olmasaydı bu uyuşmazlıkların yaklaşık 250 bini yargıya intikal edecek, bunun 1/5’i olan 50 bin dosya da Yargıtay’a gelecekti. 2014 yılında 13. Hukuk Dairesi’ne gelen dosya sayısının 49 bin olduğu gözetildiğinde bu müessesenin ne kadar önemli bir fonksiyon icra ettiği açıktır. Yargıtay olarak benzer bir müessesenin iş ve sosyal güvenlik hukuku alanında ‘İş ve Sosyal Güvenlik Uyuşmazlıkları Hakem Heyeti’ adı altında oluşturulması için gerekli girişimlerde bulunduk. Ancak, yasalaşacağı konusunda ümitlendiğimiz bir anda kabul edilebilir gerekçeleri açıklanmadan son anda vazgeçildi. Şayet bu müesseseyi de hukukumuza kazandırabilseydik iş ve sosyal güvenlik hukuku alanında Yargıtay’a gelen dosya sayısı yüzde 38 oranında azalacaktı.”“CÜBBELERİNİ ÇIKARIP GÖREVLERİNİ BIRAKMALIDIR”Alkan, gelinen noktada kısa sürede Yargıtay’ın iş yükünün azaltılması ve bir içtihat mahkemesi haline gelmesi için en pratik yolun Yargıtay’a müracaatın sınırlandırılması olarak görüldüğünü söyledi. Yargının diğer kurumlarda olduğu gibi her zaman eleştiriye açık ve bu eleştirilerden istifade ettiğine dikkat çeken Alkan, konuşmasına şöyle devam etti:“Yargı diğer kurumlarda olduğu gibi her zaman eleştiriye açıktır bu eleştirilerden istifade eder. Ancak bu eleştiriler hakarete varmadan yargıya ışık tutmak amacı ile yapılmalıdır. Tabi bu ışık da gözümüze tutularak görmemize engel olacak şekilde değil, önümüze tutularak yolumuzu aydınlatacak şekilde olmalıdır. Yargı yıpratılarak sonuç alınamaz. Yargı ile ilgili olarak haksız suçlamaların olduğunu hatta yargıya eleştiri sınırını aşan hakaretler yapıldığını söyledim. Yargıtay’ın başkanı ve temsilcisi olarak bu gibi konularda hakimlerin kararları ile konuşacağı ilkesinden hareketle mecbur kalmadıkça konuşmamayı tercih ederken bütün arkadaşlarımın olduğu gibi benim de ne kimseden korkum vardı ne de gelecek beklentim. Korktuğu ve beklentisi olduğu için doğru olduğunu bildiği kararı veremeyenler hemen cübbelerini çıkarıp görevlerini bırakmalıdır. Konuşma zorunluluğum hasıl olduğunda ise açıklamalarımı medeni ölçüler ve etik kurallar içerisinde yapmaya çalıştım. Polemiklerden kesinlikle kaçındım. Çünkü 18 yıllık Yargıtay üyeliğim süresince konusu ne olursa olsun sık sık yapılan açıklamaların rutine dönüştüğü, etkinliğini azalttığı ve yargıya zarar verdiğini gördüm. Bu nedenle sadece yargı bağımsızlığı, hakimlik teminatı, hukukun üstünlüğü gibi konularda evrensel ilkeleri korumak amacı ile açıklamalarda bulundum Bu durum zaman zaman meslektaşlarım tarafından niye konuşmuyorsun, açıklama yapmıyorsun şeklinde eleştirilmiş ise de bu tutum ve davranışımın doğru olduğunu düşünüyor, bu konudaki sorumluluğu üzerime alıyorum.”“TÜM YARGI ÇALIŞANLARI YÜKSEK ETİK STANDARTLARA SAHİP OLMALIDIR”Yargıya olan güvenin azalmasında önemli nedenlerden birisinin de yargı çalışanlarının etik kurallara uygun davranması olduğunu vurgulayan Alkan, “Toplumun yargı çalışanlarının etik dışı davranmayacağı konusunda tereddüdü yoksa verilen karar ‘şeriatın kestiği parmak acımaz’ özdeyişinde olduğu gibi her zaman kabul edilir. Bu nedenle hakim ve savcılar başta olmak üzere tüm yargı çalışanları yüksek etik standartlara sahip olmalıdır. Yine staj yaptığım dönemde Anafartalar Adliyesi’ndeki meslek büyüklerimiz özlük haklarının yetersizliğinden şikayetçi olurlardı. Bugün de aynı sıkıntı kısmen devam etmektedir. Ancak, şahsım özlük haklarının yargı bağımsızlığına müdahale ve ödün almak için kullanılması ihtimali nedeniyle yargının diğer sorunlarına göre öne çıkarılmasını mesleğin saygınlığı açısından doğru bulmadım. Hakimlik teminatı ve yargı bağımsızlığına gelince; insanlar yaşlandıkça geçmişi daha kolay hatırlarmış, bende geriye döneceğim. 40 yıl önce yanında staj yaptığımız hakim ve savcılar da hakimlik teminatının olmadığını ifade ederlerdi. Şöyle bir olayı hatırlıyorum. Anafartalar Adliyesi’nde suçüstü savcılığında çalışan bir savcı abimiz o gün yürürlükteki yönetmelik hükümlerine göre alt bölgelerdeki tüm hizmet sürelerini tamamlamış ve Ankara’da görev yapıyordu. Bize şu tavsiyede bulunmuştu. Arkadaşlar, tayin olarak gideceğiniz alt bölgelerde ikamet edeceğiniz ortalama standartlara sahip konut olmadığı için yatak odası takımı, yemek odası takımı, salon takımı gibi eşyalar almayın. Çünkü bu eşyaları koyacağınız konut olmadığı gibi taşınırken de bunlar hasar görür. Ancak 1. Bölgeye geldiğinizde bu eşyaları alın demişti. Devamla ben Ankara’ya atandığım zaman yemek odası, salon takımı gibi eşyaları yeni aldım demişti. Bu meslek büyüğümüzün o dönem Adalet Bakanlığı’nda personel genel müdürlüğü görevine getirilmesi söz konusu idi. Ancak bilmediğim nedenle bu göreve atanmamıştı. 3 ay sonra siyasal iktidar değişince savcı bey Diyarbakır Savcılığı’na atanmıştı, bu uygulama o dönemde hakim ve savcı teminatının olmadığının somut bir göstergesi idi. Bu savcı, açıkça sosyal ve siyasal düşünceleri nedeni ile siyasal iktidarın değişmesi üzerine yer değişikliği ile karşı karşıya kalmıştı. Günümüzde de 2014 yılına ait Avrupa Birliği’nin 80 sayfalık ilerleme raporunda hakimlik teminatı ve yargı bağımsızlığı konularına 23 sayfalık eleştiride bulunulması üyesi olmayı hedeflediğimiz Avrupa Birliği’ndeki ileri demokrasilerin yüksek standartlarına ulaşmamızın epey zaman alacağını gösteriyor. Bu sürenin kısalması en büyük dileğimdir. Yargımız şu anda bulunduğu yeri hak etmiyor” dedi.“FEDAKARLIKLAR SADECE BENİMLE SINIRLI KALMADI”Alkan üç yıla yakın bir süre görev yaptığını belirterek, “Bu görevi noktaladığım bu güne kadar gerek çalışma temposu ve gerekse yargıda olması gereken etik kurallara riayet konusunda titizlik gösterdim ve özveride bulundum. Ancak bu fedakarlıklar sadece benimle sınırlı kalmadı. En başta sevgili eşim ve 42 yılı aşkın hayat arkadaşımı da aynı özveride bulunmaya zorladı. Sevgili eşim bu konuda hiçbir zaman şikayet ve sitemde bulunmadı. Bu nedenle kendisine teşekkür ediyorum. Ayrıca tutum ve davranışlarıyla hiçbir zaman başımı önüme eğdirtmeyen sevgili kızım ve damadıma, her yaşın bir güzelliği ve tadı varmış dedirten bana ikinci baharı yaşatan zihnimde emekli olduktan sonra ne yapacağım gibi bir soru işareti oluşmasına engel olan sevgili torunlarıma huzurlarınızda teşekkür ediyorum. Yarın yeni başkanımızı seçiyoruz. Tüm adaylara başarılar diliyorum. Seçim sonuçlandıktan sonra hepsinin sorunların çözümü için el birliği ile çalışacağına yürekten inanıyorum” diye konuştu.Alkan, sözlerimi Cahit Sıtkı’nın bir şiiri ile tamamladı.

Reklam
Reklam

Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz

Anahtar Kelimeler: