AYLİN SIRIKLI DAL / KEMAL KARADAĞ - Yargıtay 16. Ceza Dairesi, "KCK"yı, "PKK ile organik bağlantısı, açıklanan amaç ve stratejisi, hiyerarşik yapısı, üye sayısı, sahip olduğu silahlı ve zorlayıcı gücü itibariyle devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden cebren ayırmaya yönelik amaç suçu gerçekleştirmeye elverişli nitelikte silahlı bir terör örgütü" olarak tanımladı.
Yargıtay 16. Ceza Dairesi, terör örgütü PKK'nın şehir yapılanması olarak kabul edilen KCK'nın, Diyarbakır'da görülen ana davasındaki temyiz incelemesini tamamladı. Yargıtay'ın gerekçeli kararında, terör örgütü PKK ile KCK'nın yapısı, sistemi, amaçları irdelendi.
Gerekçeli kararda, PKK için yeniden yapılanma sürecinin, silahlı terör örgütünün ele başı ve kurucusu Abdullah Öcalan'ın 1999'da yakalanmasından birkaç yıl sonra başladığı belirtildi.
Örgüt ele başı Öcalan'ın yargılanıp hapsedilmesinin, gerek Türkiye gerekse yurt dışındaki PKK sempatizanları arasında şok etkisi yarattığı ifade edilen gerekçeli kararda, örgütün, takip eden dönemde de Irak'ın işgali sürecinde, ABD tarafından kenara itilmesi, ABD ve AB tarafından uluslararası terörist örgütleri listesine alınmasıyla iç karışıklıklar ve kırılma emareleri yaşadığı aktarıldı. Terörist başının 1999'da yakalanması sonrasında örgütün temel ideolojisi açısından Marksist-Lenist ideoloji ve Kürtçü motifler baskın bir nitelik taşımaya devam etse de demokrasi kavramının istismarına dayanan bir söylem geliştiğine işaret edildi.
Bu yeni yaklaşımın, başlangıçta PKK'nın örgütsel yapısına da yansıdığı, örgütün silahlı terör örgütü olarak şekillenen tarihi mirasının aksine, kendisini siyasal bir hareket olarak lanse edebilecek yollar aramaya başladığı kaydedildi.
- "KCK sözleşmesi 2005'te ilan edildi"
PKK yönetici kadrosunun, 2005'te ilan ettiği KCK Sözleşmesi ile bölgedeki tüm Kürtleri, hiyerarşik olmayan bir "demokratik özerklik" modeli çerçevesinde tek bir sosyal, siyasal, adli ve kültürel yönetim çatısı altında örgütlemeyi kendisine yeni hedef olarak ortaya koyduğu ifade edilen gerekçeli kararda, bu şekilde bütün eylemleri kendi kontrolünde tutan PKK gibi öncü bir örgüt yerine, bütün bağlantılı grupları ve örgütleri kendi bünyesinde koordine eden bir örgüt yapılanmasına gidildiği anlatıldı.
KCK adı verilen oluşumun, PKK silahlı terör örgütünü bir devlet sistemi gibi yapılandırmayı hedefleyip birimlerini ve üyelerini sistematik bir yapıya kavuşturmayı amaçladığı belirtilen gerekçeli kararda, bu amaçla PKK silahlı terör örgütünün sözde yasama meclisi olduğu tespit edilen PKK/KONGRA-GEL tarafından KCK yapısının anayasası olarak nitelendirilen KCK sözleşmesinin kabul edildiği ifade edildi.
- Yasama, yürütme yargı olarak örgütlenmeleri var
"KCK Sözleşmesi" adı verilen bu sözleşmede, KCK yapılanması ile PKK'nın ideolojik, ahlaki, felsefi ve örgütsel bağlantısının açıkça vurgulandığına işaret edilen gerekçede, KCK örgütlenme modelinde aynen devletlerde olduğu gibi yasama, yürütme ve yargı olarak örgütlenmeler oluşturulduğuna dikkat çekildi.
Gerekçede, "KCK sözleşmesinin, devlet modeli gibi tasarlanan KCK'nın sözde anayasası niteliğinde hazırlandığı anlaşılmaktadır. Anayasaların giriş bölümünde olduğu gibi sözleşmenin de ön söz ve başlangıç bölümünde, örgütün yeni ideolojik söylemi ana hatlarıyla özetlenmektedir." denildi.
Sözleşmenin 1, 2 ve 3. maddelerinde, sistemin adının yer aldığı, KCK'nın demokratik toplumcu konfederal bir sistem şeklinde tanımlanarak, terör örgütünü simgeleyen amblem ve bayrak şeklinin tarif edildiği belirtilen gerekçede, 11. maddesinde, KCK'nın kurucusunun Abdullah Öcalan olduğu, Kongra-Gel'in (Kurdistan Halk Meclisi) en yüksek karar (yasama organı) olarak tanımlandığı kaydedildi.
Bir başka maddede, "Her KCK yurttaşı mükellefiyeti gereği vergilerini ödemekle yükümlüdür" şeklinde düzenleme bulunduğu, 15. maddede yüksek adalet divanının sistemde en yüksek yargı organı olarak belirtildiği, 16. maddede ise yüksek seçim kuruluna yer verildiği aktarıldı.
Gerekçede, "KCK sözleşmesinin, modern devletlerin anayasası biçiminde hazırlanmış, Türkiye, İran, Suriye ve Irak'ın belli bölgelerindeki toprakları üzerinde Kurdistan ismini verdikleri yeri yurt edinerek, bayrak şeklinin tanımladığı, bu bölgede yaşayan ve KCK sözleşmesine bağlı olanları vatandaş olarak tarif eden, sözde yasama, yürütme ve yargı organları oluşturup, halkı vergi vermeye ve çocuklarını askere alma bahanesiyle terör örgütüne göndermeye zorunlu kılan, gerektiğinde savaş ilan etme ve seçim yapma gibi devletin kullanacağı yetkileri KCK yapılanmasına devreden bir anlayışla düzenlendiği görülmektedir." ifadelerine yer verildi.
KCK Sözleşmesinin, örgüt arşivinde kalan bir doküman mı yoksa örgüt tarafından uygulamaya konulmuş bir belge mi olduğunun ele alındığı gerekçeli kararda, şunlar kaydedildi:
"Terör örgütüne gelir sağlamak amacıyla yöre halkından baskı, korkutma ve sindirme yöntemiyle ya da rızayla yıllarca haraç toplanması, sözde 'askere alıyoruz' bahanesiyle, çocuk yaştakiler başta olmak üzere ağırlıklı olarak Kürt kökenli vatandaşları terör örgütüne katılmaya ve örgütün amaçları doğrultusundaki eylemlere katılmaya zorlama, zaman zaman esnafa kepenk kapattırma, sıradan örgüt mensuplarına sözde mahkemeler kurdurup yöre halkını, hatta büyükşehir belediye başkanlarını dahi yargılatıp, cezalandırmaları, 2015 yılı ve devam eden zamanlarda KCK yöneticilerinin talimatları doğrultusunda, parti yöneticilerine ya da belediye görevlilerine kanunlara uymayacaklarına ve kendi kendilerini yöneteceklerine ilişkin öz yönetim açıklamaları yaptırılması, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde hendek süreci olarak ifade edilen terör eylemlerinde halkı devlete karşı isyana yöneltip, örgütün kırsal alandaki militanları ile şehirlerdeki milisleri vasıtasıyla yöre halkına ve güvenlik güçlerine yönelik aylarca süren ağır silahlarla saldırıda bulunma ve bombalama eylemleri gerçekleştirilmesi, bu sürecin terör örgütü tarafından sözde meşru savunma olarak değerlendirilmesi ve bunun gibi birçok eylem, sözleşme hükümlerinin uygulandığını gösterir açık örneklerdir."
KCK Sözleşmesinde, KCK ile PKK'nın ideolojik, ahlaki, felsefi ve örgütsel bağlantısının açıkça vurgulandığına işaret edilen gerekçede, KCK'nın, "PKK ile organik bağlantısı, açıklanan amaç ve stratejisi, hiyerarşik yapısı, üye sayısı, sahip olduğu silahlı ve zorlayıcı gücü itibariyle devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden cebren ayırmaya yönelik amaç suçu gerçekleştirmeye elverişli nitelikte silahlı bir terör örgütü olduğu" tespiti yapıldı.
- Sanıkların eylemleri siyasi faaliyet mi, örgüt kapsamında mı?
Yargıtay 16. Ceza Dairesinin gerekçesinde, sanıkların eylemlerinin genel olarak savunmaları ve görevleri ile siyasi parti üyelikleri itibariyle siyasi faaliyet olarak kabul edilip edilemeyeceği, silahlı terör örgütü kapsamında olup olmadığı konusunda da değerlendirme yapıldı.
Anayasa Mahkemesinin bir çok kararında siyasi partilerin, devletin ülkesi ve milleti ile bölünmezliği kuralına uymaları, ülkesi ve milleti ile birliğini ve bütünlüğünü doğrudan ya da dolaylı olarak bozacak hiçbir eylem ve propaganda faaliyetinde bulunmaması gerektiğini ifade ettiği vurgulandı.
Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünü zedeleyecek her türlü yazı, söz ve davranışın, siyasi parti faaliyeti ya da eylemi olarak kabul edilemeyeceğine işaret edilen gerekçede, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) 2009 tarihli Herri Batasuna ve Batasuna/İspanya kararına atıf yapıldı.
AİHM'in kararda, terör ve şiddet eylemlerinin siyasi eylemler olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığını belirttiği Herri Batasuna adlı siyasi partinin, İspanya’nın Bask bölgesinde tam bağımsızlık isteğini terör eylemleri ile ortaya koyan terör örgütü ETA ile bağlantılı olduğunun tespit edildiği ve bu kapsamda terör örgütü ETA'nın amaçları doğrultusunda Herri Batasuna Partisi üyelerince gerçekleştirilen eylemlerin de siyasi eylemler olarak kabul edilmeyeceğinin belirtildiği aktarıldı.
İspanyol Yüksek Mahkemesinin, 17 Mart 2003'te, terör eylemlerine doğrudan katılmasa bile adı geçen partinin terör örgütü ETA’nın eylemlerini kınamamak, sözcülerinin yasal olan ya da olmayan her yoldan mücadeleyi sürdüreceklerini söylemeleri, afişler ve gösterilerle ETA terör örgütü ile aynı yönde olacak şekilde halkı devlete karşı kışkırtmak suretiyle dolaylı destek verdiğini kabul ettiği belirtilen gerekçede, İspanyol Yüksek Mahkemesinin bu kararına karşı yapılan itiraz üzerine, İspanya Anayasa Mahkemesinin kararı onayladığı, bunun üzerine da dava önüne gelen AİHM'in hak ihlali görmediği anlatıldı.
AİHM'in, siyasi faaliyet ve örgütlenme özgürlüğünün kötüye kullanılıp kullanılmadığının tespiti için bir kısım kriterler belirlediği, buna göre bir faaliyetin siyasi faaliyet ve örgütlenme özgürlüğü kapsamında değerlendirilebilmesi ve Anayasa ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin korumasından yararlanabilmesi için gerçekleştirilmekte olduğu bağlam ile birlikte cebir ve şiddet ile ilişkisi, kullanılan yöntem ve takip edilen amacın hukuk ve demokrasi kurallarına uygun olup olmadığı ve bir terör örgütü ile amaç veya yöntem bakımından ya da yapısal bir bağlantısının bulunup bulunmadığına bakılması gerektiği kaydedildi.
Gerekçede, "PKK/KCK silahlı terör örgütü ve KCK Sözleşmesi hakkında yapılan açıklamalar göz önünde bulundurulduğunda, bu kapsamda gerçekleştirilen eylem ve faaliyetlerin siyasi faaliyet olarak değerlendirilmesi mümkün değildir." değerlendirmesi yapıldı.