Yaşadığımız dünya bir bilgisayar simülasyonu olabilir ve bunun aksini kanıtlayamıyoruz

Bilim insanları ve filozoflar yaşadığımız dünyanın bir simülasyon olabileceğini öne sürüyor.

Suzi Erit / Mynet Haber

Bir bilgisayar simülasyonunun içinde yaşayıp yaşamadığımız sorusu Matrix’ten çok daha önce insanların kafalarını uzun süre karıştırıyordu?
Henüz bir cevap bulamazken, bir uzman bu felsefi çıkmazda biraz ilerleyerek bize fanustaki beyin olup olmadığımız argümanlarını açıklamaya çalıştı.

Avusturya Notre Dame Üniversitesi Felsefe Bölümü öğretim görevlisi Laura D’Olimpio, The Conversation’a yazdığı yazısında, en azından var olduğumuzdan emin olabileceğimizi söyledi.

Şöyle düşünün: şu an, olduğunuzu düşündüğünüz yerde değilsiniz. Aslında, siz kötü bir dahi tarafından yürütülen bir bilim projesinin deneğisiniz.

Reklam
Reklam

Beyniniz, uzmanca vücudunuzdan ayrılmış ve laboratuvardaki bir rafta ihtiyacı olan mineralleri ona sağlayan fanusunun içinde canlı tutuluyor.
Beyninizin sinir uçları günlük duygu gereksinimlerinizi karşılayacak bir süperbilgisayara bağlı.

İşte bu yüzden tamamen normal bir yaşam sürdüğünüzü düşünüyorsunuz. Halen var oluyor musun? Hala sen 'sen' misin? Ve bildiğin dünya hayal ürününün bir parçası ya da o kötü bilimadamının yarattığı illüzyon mu?

Kulağa kabus gibi geliyor. Ama tamamen emin bir şekilde bunun gerçek olmadığını söyleyebilir misin?

Birisine beyninin raftaki bir fanusta durmadığını kanıtlayabilir misin?

Bu ünlü teorinin bir versiyonu “fanustaki beyin” deneyini filozof Hilary Putnam 1981’de yayınladığı Reason, Truth and History ( Neden, Gerçek ve Tarih) adlı kitabında öne sürdü. Aslında bu teori Fransız filozof René Descartes'ın 1641’de Meditations on First Philosophy (İlk Felsefe Üzerine Meditasyonlar)'de ortaya koyduğu teorinin daha genişletilniş bir versiyonuydu.

Bazı düşünce deneylerinin üzerinde çok durulmasa ve pek aklımıza yatmasa da kullanışlı bir amaca hizmet ediyorlar. Bu deneyler filozofların hangi inançlara tutunduğumuzu ve bununla bağlantılı kendimizle ve çevremizdeki dünya ile ilgili ne çeşit bilgiler edindiğimizi araştırmak için kullanılır.

Reklam
Reklam

Descartes, bunu yapmanın en iyi yolunun herşeyden şüphe etmeye başlamak ve bilgilerimizi bunların üzerinden kurmamız gerektiğini düşünüyordu.

Sadece şüpheci yaklaşımı kullanarak mutlak kesinliğin bilgi için güvenilir tek dayanak olduğunu iddia ediyordu.

Decrates “eğer gerçek arayışındaysanız, hayatınızda en az bir kere olabildiğince çok, her şeye karşı şüphe duymalısınız” diyor.

Decrates’ten alıntılanan ve filozoflar tarafından en çok tutulan klasik şüpheli sorgulamalarından bazıları şöyle; Şu an uykuda olmadığımız ve uyanık olduğumuzdan, rüya görmediğimizden nasıl emin olabiliriz?

Şimdiye kadar topladığımız bilgiler ışığında bu meydan okumayı ele aldığımızda; Decrates kadir, çakal bir kinci iblisin bizi kandırdığını, dolayısıyla hayatlarımızı yaşadığımızı sandığımızı, aslında gerçekliğin bize göründüğünden çok daha farklı olduğunu hayal etmiş.

Reklam
Reklam

Fanustaki beyin deneyi teorisi ve şüphecilik iddiası popüler kültürde de çokça yer aldı. Bahsetmeye değer örneklerden ikisi; 1999 yapımı olan “The Matrix” ve Christopher Nolan’ın 2010’da çekilen “Inception” filmi.

Bu düşünsel deneyin büyük ekranda yansımasını izleyerek, izleyiciler düşsel olarak bilimkurgu bir dünyaya giriş yapıp güvenle felsefi düşünceleri keşfedebilir.

The Matrix’i izlerken, kendimizi normal dünyanın aslında bilgisayar simülasyonu, körelmiş vücudunun ise fanus içinde olduğunu keşfeden başroldeki Neo (Keanu Reeves) ile özdeşleştiriyoruz.

Dış dünyanın bizim algıladığımızla aynı olup olmadığını kesin olarak ifade edemesek de Descatres bunu takip eden düşüncesine daha bir umutla giriş yapıyor.

En azından var olduğumuzdan emin olabiliriz... çünkü bundan her şüphe ettiğimizde, orada şüphe eden bir “ben” var anlamına geliyor.
ünlü deyişte denildiği gibi; “cogito ergo sum” (düşünüyorum, çünkü varım)

Evet belki beyniniz bir fanusun içinde ve algıladığınız bu dünya şeytani bir bilgisayar dehası tarafından inşa edildi...

Reklam
Reklam

Ama en azından düşünüyorsunuz.

Kaynak: How do you know you’re not living in a computer simulation?