Eski yılın bu son yazısında sorunlardan söz etmek istemedim. Yaşamın ve insanın güzelliklerini, hoşluklarını paylaşalım istedim. Gündelik yaşamın ritminde, yaşam gailesi içerisinde kaybettiğimiz renkleri, sesleri, küçük güzellikleri birazcık hatırlatmak gerek diye düşündüm.
Geçenlerde, uzun süredir "nevroz"la boğuşan ve sonunda onunla baş eden bir danışanım, "İstanbul'da ne çok martı varmış!" dedi "ve güneş ne güzel batıyormuş!" Evet, İstanbul'da çok martı vardır ve güneş çok güzel batar. Güneş Ankara'da, Mardin'de, Antalya'da da güzel batar. Her yerin kendine has kuşları, ağaçları, renkleri vardır. Bir an durup onlara bir bakın. Otobüste yorgun argın eve dönerken, trafiğin ne kadar sıkışık olduğunu düşünmeyin; onu zaten biliyor, dahası yaşıyorsunuz. O sırada çöpten atlayan bir kediyi, pırıl pırıl yanan ışıkları ya da şapkası uçmasın diye uğraşan birini izleyin. Arka tarafta vara yoğa gülüp, kıkırdayan gençlerin, incir çekirdeğini doldurmayan konuşmalarını dinleyin kızmadan. Başlarında esen kavak yellerine gülümseyin. O gün biraz daha yavaş yürüyün evinizin yolunu. Yağmur yağıyorsa kapatın şemsiyenizi. Islanın! Makyajınız aksın ya da saçınızın jölesi... Ne olur ki?! Akan burnunuzu mantonuzun koluna silin ve ıslık çalın. Çalamadıysanız aklınızdan geçen şarkıyı "üflüüük, üflüüük..." diye söyleyin. Şaka yapın kendinize! Evde aynadan size bakan suratsıza(!) nanik yapın, dil çıkarın; sonra da yanağından bir makas alın ve şöyle deyin: "Hadi, neşelen biraz yahu, sıkıntıları yarın konuşuruz. Söz, yarın sana yardım edeceğim. Hatta istersen borç bile veririm!"
O akşam dizinizi kaçırın mesela! Onun yerine biriyle sohbet edin, çocuklarınızla, eşinizle, arkadaşlarınızla veya apartmandaki yaşlı teyze ya da amcayla. Uzaklardaki bir akrabaya/ arkadaşa mektup yazın. Ama kâğıtlı kalemli mektup olsun, e- posta değil! Hani şu, "önce mahsus selam ederim..." neviinden bir mektup. Terliklerinizi ters giyin ve çocuklarınıza "nasıldı bakalım bugün okul? Ödevler bitti mi?" sorularını sormayın. Ama onlarla saklambaç oynayabilirsiniz, hatta evin içinde su savaşı bile yapabilirsiniz! Yemek yaparken mırıldandığınız şarkıya, komik sözler uydurup, daha yüksek sesle söyleyin.
Bu örnekleri çoğaltabilirim elbette, ama sanırım herkes ne demek istediğimi anladı. Değiştirebileceğiniz bir ya da birkaç şeyi, kısa süreliğine de olsa değiştirmekten söz ediyorum. "Yapamam, edememler"le sıkıştırılmış yaşamınıza bir an soluk aldırmanızdan... Yapabileceğiniz küçücük bir değişiklik, belki de sizi çok şaşırtacak ve şöyle dedirtecek: "Vay be, ben de eğlenceli biri olabiliyormuşum!" Çünkü aslında hepimizin içinde böyle bir yan vardır.
Büyük hedeflere koşullandırıldığımız bir çağda yaşıyoruz. Durumumuz ne olursa olsun, hep en yükseğe sıçramamız gerektiği gibi bir inanca kaptırmış gidiyoruz. Bunu tartışmayacağım; sadece bu büyük hedef ve koşuşturmacaların arasında, gözden kaçan minik şeyleri görmenizi öneriyorum. Bunları görmek sorunlarınızı çözmeyecek belki, ama onlarla uğraşabilmeniz için size güç kazandıracak. Ağır bir valizi taşırken, bir an onu yere bırakıp dinlenmek gibi. Çünkü her kim olursanız olun, buna hakkınız ve gücünüz vardır. 12-13 yaşlarında bir kız, dolmuştan inerken yanımıza yaklaşıp para istedi. Tam o sırada arkamdan inmekte olan genç kız, koltukta bulduğu allık kutusunun bana ait olup olmadığını sordu. Bana ait olmadığını söyledim. Bizim küçük dilenci kız, yüzünde bir gülücükle "bana ver abla" diye allığı istedi ve sonra sekerek uzaklaştı. Hayatın hepimize sunduğu sürprizler ve bizim ondan beklentilerimiz farklı elbette. Ama hayatın sürprizlerini görmek için bile kendi gözlerimize ihtiyacımız olduğunu unutmayın.
Swevo "yaşanan an da anı olacaktır" diyor. Yeni yılda, yaşadıklarınızı güzel anılara dönüştürebilmeniz dileğiyle.