Samim Akgönül
Strasbourg, Fransa
Fransızca'da halk arasında kullanılan bir deyiş var ''Le pouvoir fait bander'' diyorlar.
Yani siyasi güç cinsel gücü tahrik eder gibi birşey.
Ben kibarcasını söyledim.
Gerçekten de Siyaset kurumunu kadın erkek ilişkilerinden ayrı düşünmek güç.
İnsana dair her şeyde geçerli bu kural denilebilir. Ancak siyasette sanki biraz daha meydanda.
Herhalde bütün dünyada siyasetçilerin ahlaklı ve sadık olmaları gerektiği düşünüldüğü içindir.
Bir nevi insan üstü varlık olmaları beklenir siyaset erk sahibi olanlardan. Öyle olduklarına kimse inanmasa da.
Dünya siyaseti her zaman erk sahiplerinin sadakatsizliğine şahit olmuş, muhalifler bunları kullanmaktan, rakiplerini köpeklerin önüne atmaktan hiç çekinmemiştir.
En azından, skandallar ortaya dökülünce kıs kıs gülmüşlerdir köşelerinde.
Büyük, uzun süreli aşklar da olmuştur vitrinlerde sergilenen.
Kim unutmuştur John Fitzgerald Keneddy ile Marylin Monroe'yu?
Peki Adnan Menderes'le, Ayhan Aydan'ı hatırlayan var mı ? Hani cunta mahkemesinin savcısı cebinden çıkardığı külodu sallamıştı devrik başbakanın burnuna.
Kepazelikler de olmamış değildir elbette. Bill Clinton, Monica Lewinski hafızalarda hâlâ taze, Silvio Berlusconi başlıbaşına bir fenomen bu kepazelik konusunda, Türkiye'yi çalkalayan 'kaset' edebiyatına değinmeye tenezzül bile etmemek gerek.
Son günlerde bu rezaletlerden birine şahit olduğumuz şüphesiz, birilerinin biry erlerde ellerini ovuşturduğunun şüphesiz olduğu gibi.
Uluslararası Para Fonu Başkanı ve gelecek sene Fransa'da yapılacak cumhurbaşkanlığı seçiminin muhtemel adayı Dominique Strauss-Khan (DSK) New York'ta bir otel odasında kat görevlisine tecavüze yeltenmekle suçlanıyor.
Dünya medyalarına ve özellikle de Fransız siyasetine bomba gibi düşen bu olayın üç boyutu olduğu düşünülebilir.
Birincisi Dünya tabloidlerinde yer alan kişisel boyutu. DSK'nın kadınlara düşkünlüğü biliniyordu.
Ancak işin buralara geleceğini elbette kimse tahmin edemezdi. Fransa'nın en önemli siyasî şahsiyetlerinden birinin kelepçelerle bir Amerikan filmi tadında polis arabasına bindirilmesi Fransa'da şok etkisi yarattı.
Bu görüntünün Fransız kamuoyu için Türk askerlerinin başına çuval geçirme olayıyla eş değerde bir tepki yarattığı söylenebilir.
Son haberlere göre, cezaevindeki psikolojik değerlendirmede söylediği bir cümle yüzünden 'suicide watch' yani intahar gözlemi programına tâbi tutuluyor, hücresinde 15 dakikada bir kontrol ediliyormuş.
Elbette bu tip haberlerin ne kadarının gerçek ne kadarının zaten yere düşmüş bir adamı daha da aşağılamak için yayılan söylentiler olduğunu kestirebilmek güç.
İkinci konu daha küresel.
DSK Perşembe sabahı IMF başkanlığından istifa etmeden bile önce potansiyel adayların listeleri basında yer almaya başlamıştı.
Hesaplar yapıldı, güçler tartıldı. Akbabalar gökte dönmeye başladılar.
Yunanistan, İrlanda, İzlanda gibi ağır ekonomik kriz geçirmiş ülkelerde endişe kendini gösterdi. IMF'de Strauss-Khan'ın başarılı bir yönetim gösterdiği ekonomik çevrelerce kabul ediliyor. Kurumun fakir ülkeleri daha da sömüren canavar kurum imajını düzelttiği bile söyleniyor. Yunanistan'da sokaklara dökülen orta ve alt sınıfın bu fikre katılması pek mümkün değil.
Elbette Fransa'da tartışılan en önemli boyut Cumhurbaşkanlığı konusu.
Olaydan önce yapılan anketlerde DSK'nın oyları Sarkozy'ye karşı yüzde 62'ye kadar yükselmişti.
Zaten hâlâ olanların bir Sarkozy komplosu olduğunu düşünenler çoğunlukta. Hatta first lady Carla Bruni'nin hamileliğini bile Cumhurbaşkanlığı seçimleri için bir Sarkozy taktiği olarak görenler var.
Kimilerine göre yaratılmak istenen Sağ aday taze aile babası, Sol aday cinsel sapık imajı.
Zaten DSK da birkaç hafta önce kendisine para, kadınlar ya da Yahudiliği üzerinden bir komplo kurulacağını birkaç gazeteciye belirtmiş.
Elbette olayın komplo olup olmadığı konusundan ziyade, Fransa gibi büyük bir ülkede siyasetin bu kadar pespaye bu kadar sığ bir konuma düşmesi üzücü.
Sonuçta, Perşembe günü yapılan anketler diğer sol aday adayları en soldaki Martine Aubry, ve Sosyalist parti eski genel sekreteri François Hollande'ın gene de Sarkozy'ye kıyasla önde olduğunu gösteriyor. François Hollande'ın eski eşi ve 4 çocuğunun annesi Segolene Royal de aday adayı.
Gerçekten de Fransa'da aile ve ilişki konularında kamuoyu Amerika ve Türkiye'dekinden biraz daha geniş.
Sarkozy'nin Carla ile Cumhurbaşkanı seçildikten sonra evlendiği, eski karısı Cecilia ile çalkantılı ilişkileri unutulmamalı.
Carla Bruni'nin de Sarkozy ile evlenmeden önceki zengin aşk hayatı, ve eski eşinin oğlundan olan bir çocuğu olduğu hatırlanırsa Fransız kamuoyunun bu tip konularda rahatlığı daha iyi anlaşılabilir.
Sonuçta ikinci kere Cumhurbaşkanı seçilebilmek için bütün adayların başkalarının yatak odalarından çıkıp politika üretmeleri gerekecek. Bu da o kadar kolay birşey değil. Diğer bir deyişle elleri ovuşturmak için daha biraz erken.