Yemek ve duyguların bilimsel ilişkisi: "Fizyolojik olarak inanılmaz varlıklarız"

"İnsanlık Halleri" isimli podcast serisinde bu kez "Yemek ve duyguların bilimsel ilişkisi" incelendi. Alican Elkorek tarafından hazırlanıp sunulan serinin bu videosunda, "Yemek ve duyguların bilimsel ilişkisi" konusuna odaklanıldı. Serinin yeni videosunda yemek ve duyguların bağlantıları detaylı şekilde anlatıldı.

YouTube'de "İnsanlık Halleri" kanalından yaptığı yayınlarla adından söz ettiren Alican Elkorek, podcastinin bu bölümünde, Yemek ve duyguların bilimsel ilişkisini anlattı.

Elkorek, hazırladığı 'Yemek ve duyguların bağlantıları' başlıklı videosunun açıklamasında, "Bu bölümde duygular ve yemeğin arasındaki bilimsel ilişkiden bahsedeceğiz. Mikro ve makro besinlerin bedenimiz üzerinden duygularımıza olan etkisini ve beynimizde yarattıkları kimyasal reaksiyonları konuşmakla beraber, arzularımızı kontrol etmeyi ve aynı zamanda beslenme biçimlerini nasıl kullanabileceğimizi öğreneceğiz. Bunun yanında takviyeler ve taktiklerden de bahsediyoruz. " ifadelerine yer verdi.

Reklam
Reklam

"Bugün yemek ve duyguların biliminden konuşuyoruz" diyen Elkorek şu bilgileri paylaştı;

"Duygular hayatımızın merkezindeki deneyimlerdir. Birçok insan için yemekler de merkezi deneyime yakındır diyebiliriz.

Mutlu, heyecanlı, coşkulu, veya üzgün, kırgın da olsak, bu hayatın kendisidir. Dolayısıyla, duygusal açlıklarımızı veya tatminsizliklerimizi yemekle bastırmamız gerekir. Ancak bunun için öncelikle bu eylemi fark etmeye çalışmak en doğrusu olur.

Bu bölümde anlıyoruz ki; duygular, beynimiz ve bedenimiz arasında kimyasal reaksiyonlardan meydana geliyor. Beslenme seçimlerimiz de bunu olumlu ve olumsuz olarak oldukça etkileme gücüne sahip.

Duygularınızı yaşamak, yönlendirmek ve dönüştürmek için çeşitli bilimsel beslenme taktiklerini şimdi aktarmaya başlıyorum.

Besin türlerinin bedenimiz üzerinden duygularımıza olan etkisini bilimsel olarak anlatırken; Sizlere belirli bir beslenme türü dayatması, diyetler veya yasaklı gıdalardan bahsetmeyeceğimi lütfen bilin. Anlatacağım olgu; Dünyada ki en güncel bilimsel içeriklerin ışığında, tükettiğimiz besinlerin bedenimize ve duygularımıza olan etkisi ve bunların beynimizde nasıl kimyasal reaksiyonlar yarattığıyla ilgili değerli bilgilerden oluşuyor. Sonrasında bu bilgileri hayatınıza nasıl katabileceğinizle ilgili taktiler paylaşacağım. Ancak her şeyden önce eylemlerimiz ve beslenme seçimlerimiz konusunda kendimize güvenmeyi bir alışkanlık haline getirmeliyiz.

Reklam
Reklam

Tabi ki şekerle ilişkimizden başlayalım!

Doğum itibarıyla, insan olarak şekeri seviyoruz. Ondan kaçınmaya çalışsak da, onun tatlı ve lezzetli olduğunu, bize yaşatabileceği hazzı biliyoruz ve bazen gerçekten onu istiyoruz. Yüzlerce yıldır şekerin, tatlı tadı yüzünden sevildiğini sandık ama son dönemde bilim insanları yaptığı araştırmalar sonucunda anladı ki; Aslında şeker bedenimize girdiğinde, midemizde Vagus sinirine bağlı sensörler beynimize ulaşıp basitçe şu mesajı gönderiyor: “Bu inanılmaz bir şey, hadi daha fazla tüket!”, ve bu mesajdan sonra kendimizi durduramıyorken buluyoruz…

Çünkü şekerin içinde ki moleküller, beynimizin dengesini sarsarak ciddi miktarda dopamin hormonu salınmasına neden oluyor. Bu zamanla resmen bir çeşit bağımlılığa dönüşüyor. Yedikçe, daha fazla, daha çok istiyoruz. Her dopamin zıplamasının düşüşü olduğu için şekerden sonraki yükselmeler de, başlarda bize her ne kadar haz verse de, arkasından gelen düşüş halleri, doğal olarak duygu durumumuzu olumsuz anlamda etkiliyor. Fazla şeker tüketmenin sonucunda duygusal açlığımız bastırılmak yerine, daha çok artıyor. Bu durum duygu durum bozukluklarına, bağımlılığa ve çeşitli hastalıklara kadar sebep olabiliyor.

Reklam
Reklam

YEMEKLER BİZİ GEREBİLİR VEYA RAHATLATABİLİR.

Şimdi bazı yemekler bizi neden rahatlatıyor veya bazıları neden geriyor biraz bundan bahsedelim. Her şeyden önce şunu bilelim ki, yemek anına doğru yaklaştıkça vücudumuz heyecanla uyanmaya başlıyor. Bu coşku hali, açlığın geçeceği bilgisinden gelen bir uyarılma olabilir. Bunun biraz yemekle olan ilişkimizle de alakası var. Bazen yemeği kısıtlama dönemindeysek, sanki yine bir sınava oturacakmışız gibi hissettiğimiz anlarda bu heyecan gerilime dönüşebilir. Yemekten sonra ise midemize duran yemekle birlikte tatmin hissi, rahatlık, sakinlik ve hafif bir ağırlık olabilir. Bu ağırlığın çok abartılı olması iyi değil tabii, tadında olmalı ve en önemli faktör doygunluk hissimiz. Buna bağlı beyin molekülümüz olan seratonin salınımıyla kendimizi tamamen bir tatmin ve rahatlık haline bürünmüş buluyoruz. Yani yemeğin bizi rahatlatması seratonin sayesinde oluyor. Bunu da vagus sinirimiz beynimize mesaj göndererek sağlıyor.

Çok yağlı ve şekerli gıdaları daha fazla tüketme arzumuz hayatta kalma içgüdümüzden kaynaklanıyor olabilir. Ancak artık gıda kıtlığı dünyanın birçok yerinde yaşanmadığı için, bu temel içgüdümüz obezite, şeker ve tansiyon hastalığı gibi farklı tıbbi sorunlara ve konumuz olan yemekle bağlantılı bir mutsuzluk ve umutsuzluğa sebep olabiliyor. Bununla ilgili farkındalık sağlamamız gereklidir. Yemekle olan ilişkimizi daha derinden ve detaylı olarak anlamak için bölümün tamamını izlemenizi öneririm.

Reklam
Reklam

Dopamin Molekülü ve Yemek İlişkisi

Beynimizde ki dopamin molekülü ve yediğimiz yemeklerin ilişkisi oldukça enteresan. Dopamini ödül olarak değil, motivasyon ve daha çok arzulama molekülü olarak düşünmemiz gerekir, çünkü bilimsel olarak doğrusu budur. Dopaminin yapı taşları yediğimiz yemeklerde ki aminoasitlerden oluşur, ancak onu yaratan, arzulatan, devam etme gücü veren beynimizin dopamin sentezleme eylemidir. Dolayısıyla buna saygı gösterip, akıntının tersine doğru kürek çekmemeliyiz. Bu bilgiye göre bilinçli yemek seçimleri yapmalıyız çünkü bunların hepsi duygu durumumuzu olumlu veya olumsuz etkileyen seçimlere dönüşüyor. Yani yemeği bir bağımlılık haline getirdiğimizi hissediyorsak, bununla ilgili kendi üzerimizde çalışmaya başlamalıyız. Bunun en iyi yolu da duygularımızı ve yeme ataklarımızı gözlemleyerek kendi üzerimizde bir farkındalık sağlamaktır.  

Duygularımız ve Bağırsak Sağlığımızın İlişkisi

Bağırsaklarımızda milyonlarca küçük canlı mikro organizmanın yaşadığını biliyoruz. Bunlara mikrobiom diyoruz. Amaçlarının bize hizmet etmek olduğunu sanmayın, onlar içimizde yaşasalar da bizi pek düşünmüyorlar, çünkü düşünecek bir beyinleri yok Tek amaçları yaşadıkları ortamda yaşamaya devam etmek, çoğalmak ve hayatta kalmak. Muhtemelen bizden faydalanıyorlar. Tıpkı virüsler ve bakteriler gibi, hayatta kalmak ve çoğalmak için bedenimizi kullanıyorlar. Korkmayın sakın, çünkü tükettiğimiz yemekler ve içeceklerle; egzersiz yaparak, onları eğitmemiz ve onları dönüştürmemiz mümkün. Yoğurt, kefir, çeşit çeşit turşular ve taze meyveler & sebzeler yemek onların sağlığını, dolayısıyla bizim duygusal sağlığımızı olumlu yönde etkiliyor. Yani bağırsaklarınız ne kadar sağlıklıysa, modunuz da o kadar iyi oluyor diyebiliriz.

Reklam
Reklam

Microbiomların bazıları bizi daha iyi hissettiriyor, daha canlı kılıyor ve metabolizmamıza çok iyi geliyorlar, bazıları ise bizi daha yorgun, cansız ve olumsuz hissettirebiliyorlar. Yani içimizde yaşayan bu küçük mikro boyutta ki yaratıklar bizim duygularımızı direkt olarak etkileyebiliyor. Sağlıklı mikrobiyomlara sahip olmamız, psikolojmiz için, sindirimimiz için ve bağışıklığımız için çok önemli. Bu duygularınızı regüle etmek ve yemekle daha sağlıklı bir ilişki kurmak adına oldukça faydalı. Bunu sağlamanın başlıca yolu da; Katkısız, paketsiz, koruyucusuz, doğal gıdalarla beslenmek. Ne kadar doğal beslenirsek, duygularımız da o kadar sağlıklı çalışırlar.

Fizyolojik olarak inanılmaz varlıklarız. İnsan olmanın tadını çıkartalım.

Bölümün tamamını izleyerek konunun tamamına detaylı olarak öğrenebilirsiniz."

Anahtar Kelimeler: