Rick T Cartman / Mynet Haber
Eskiden böyle miydi?
Akatlar daha dutlukken arsa alan, torunlarını zengin eden dedeler bir yana; Burdur’dan apartman dairesi almak için Çeşme’deki arsayı satan büyükbabalar, altınlarını bozdurduktan sonra Tarabya yerine Esenyurt’ta kooperatife giren nineler çoğunlukta… Aile tarihlerimiz öyle büyük talihlerle, öyle berbat tercihlerle dolu ki!
Her 2 senede bir araba değiştiren babalarımızı, alınan satılan onca Fiat Tempra’yı, Toyota Corolla’yı, Renault Megane’ı, tüm o Volkswagen Passat’ları da hatırlayalım bir yandan...
Nereye gitti bu ev & araba alma alışkanlıkları? Yeni nesil neden böyle yatırımlara önceki nesiller kadar hevesli değil?
Türkiye özelinde konuşuyorsak, yanıtımız gayet net.
‘Çünkü paramız yok.’
Saatlerce çalışıp kazandığımız maaşlar Türkiye’deki inanılmaz ev/arsa fiyatlarını karşılamaya yetmiyor, Florida’daki bir villa ile Ulus’taki bir apartman dairesinin aynı fiyatta olduğunu görüp görüp güler durumdayız. Eh, araba desek; efsanevi ÖTV’ler, KDV’ler derken otomobillerin fiyatları yurtdışındaki hallerinin 2-3 katına kadar yükselmiş durumda. Dünyanın en pahalı benzinini Türkiye’nin kullandığını da hatırlatalım!
Nasıl alalım kardeşim?
Meğerse aynı evsizlik, arabasızlık tüm dünyaya yayılmış.
Milenyum jenerasyonu tüm dünyada parasız, herkes ekonomik krizde. Amerika’daki mortgage krizi, vesaire derken yeni nesil büyük harcamalar yapmaktan korkuyor, korkudan büyük meblalı banka kredilerine yanaşmıyor, eh para da biriktiremiyor.
Türkiye’deki yeni neslin de hafifçe dahil olduğu bir genelleme daha var: ‘Kira Nesli’ olarak adlandırılan yeni nesil, eskilere göre daha farklı değerlere sahip. Ev ve araba almak başarı göstergesi olmaktan çıktı; artık masada daha çok gezmek var, girişimlerde bulunmak var, kendini geliştirmeler, yeni tecrübeler, hayatı yaşamak var.
Fiziksel şeylere yeni neslin pek de ilgisi yok.
Toplu taşıma araçlarını kullanmak çok daha ucuz, kafa ütülemeyen bir yolculuğa ihtiyaç duyduğumuzda da taksiye atlıyoruz... Üstelik yolda bu yöntemleri tercih etmek, araba almaktan, temizliğini bakımını yaptırmaktan, depoyu fullemekten daha pahalıya da gelmiyor.
Kendimiz mi sürmek istedik? Araba kiralıyoruz! Tüm bakımlar kiraladığımız şirketten, üstelik 2 yıllığına bile kiralayabiliyoruz aynı arabayı. Neden araba alalım? (Ayrıca 'Hangi parayla alalım?' cümlemiz de her madde için geçerli!)
Ev için de aynı şey geçerli. Zaten bu yaşlarda kazandığımız, biriktir(eme)diğimiz paralarla şehir içinden, işimize yakın bir ev alabilmemiz imkansız. Nispeten daha ucuz olan küçük yazlık beldelerden bir yazlık almaya gelince; çok çok daha ucuza istediğimiz yerde apart kiralayabiliyorken, AirBNB ile istediğimiz yerde konaklayabiliyorken... Neden altından kalkamayacağımız masraflara girelim?
Gerçek şu ki, geleceğimiz eski nesillerinki gibi belirli değil.
Eskiden böyle miydi? Çoğunluk üniversiteden, yüksek okuldan mezun olduğu mesleğe sarılırdı. Aile mesleği olan oradan devam ederdi; evlen, çoluk çocuğa karış derken, her şey netti.
Bir önemli istatistik verelim: Forbes Dergisi’ne göre, yeni nesil ortalama 3 yılda bir iş değiştiriyor. Yani şu anda nerede ne kadar süre yaşayacağımız hakkında bir fikrimiz yok. İşimizi ne zaman değiştireceğimizi bilmiyoruz, yeni işimizin de yaşadığımız yere yakın olacağının garantisi yok.
Fiziksel şeyler satın almaktan daha mutlu eden alışkanlıklarımız var.
The Atlantic Dergisi’nde köşe yazarlığı yapan James Hamblin söylüyor, biz de yüzde bin katılıyoruz: "Son 10 yılda gerçekleştirilen psikoloji araştırmalarında sağlıklı yaşama önem vermenin, parayı spora ve yeni tecrübelere harcamanın, yeni şeyler almaktan çok daha mutlu ettiği kanıtlandı."
Üç günlük dünya zaten...
Zaten komşuluk da bitti...
Ev almak, yeni arabalar hakkında konuşmak yeni bugünün jenerasyonuna pek arkadaş kazandırmıyor. James Hamblin’in makalesindeki cümle ile: "İnsanlar, başkalarının mülkler hakkında konuşmayı pek sevmiyorlar, bunun yerine bir konserde yaşadığınız tecrübeleri paylaşmak çok daha iyi bir muhabbet konusu."
Yeri gelmişken; konserlere giden insanların daha mutlu insanlara dönüştükleri kanıtlandı, haberiniz var mı?
Kaynaklar: theatlantic.com, brightside.me