Bilkent Üniversitesi Ulusal Nanoteknoloji Araştırma Merkezi (UNAM) bünyesinde Ankara Üniversitesi Biyoteknoloji Enstitüsü Müdürü ve Viroloji Anabilim Dalı'ndan Prof. Dr. Aykut Özkul'un yürütücülüğünde geliştirilen burun spreyi şeklindeki yerli kovid ilacının Faz çalışmaları için geri sayım başladı. Klinik öncesi aşamada laboratuvar ve hayvan deneylerini başarıyla tamamlayan ilaç çalışmasında burun spreyi uygulanan farelere hastalığın ya hiç bulaşmadığı ya da çok hafif virüs yükü ile hayvanların hasta olmadan enfeksiyonu atlattığı gösterildi. Kullanıma sunulursa protein tabanlı sprey ilaç olarak dünyada bir ilk olacak araştırmayla ilgili önemli açıklamalarda bulunan Bilkent UNAM Öğretim Üyesi ve Sentetik Biyoloji Uzmanı Doç. Dr. Urartu Şeker, bu ilacın oluşabilecek tüm varyantlara karşı etkili olacağını düşündüklerini söyledi. Doç. Dr. Şeker, ilacın GRFT proteini sayesinde, aşılardaki gibi virüs üzerindeki tek bir noktaya değil, pek çok bölgesine bağlanarak hücreye girişini engelleyebilen bir mekanizmayla çalıştığını söyledi. Doç. Şeker, bunun bir aşı değil "önleyici bir ilaç" olacağına da işaret etti.
Bütün bu araştırmaları UNAM'da yaptıklarını anlatan Doç. Dr. Şeker, "Burası Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından desteklenen Türkiye'deki 4 büyük araştırma merkezinden birisi. 6550 sayılı altyapıları güçlendirme ve destekleme ile ilgili bir kanun çerçevesinde finanse edilen bir merkez. Geçen yıl Kovid-19'un pandemi olarak ilan edilmesi ile beraber TÜBİTAK çatısı altında Kovid Platformu oluşturuldu. Biz de bu çatı altında Ankara Üniversitesi'nden projemizin asıl yürütücüsü Prof. Dr. Aykut Özkul ile Hacettepe Üniversitesi Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı'ndan Prof. Dr. Koray Ergünay'la birlikte bu çalışmaya başlamıştık" dedi.
Doç. Dr. Şeker, "Biz aslında GRFT adı verilen bir protein üzerinde çalışıyoruz. Bu bir lektin proteini ve şeker gruplarına bağlanabilen bir protein aslında. Virüs proteinlerinin etrafında, onları şekere batırılmışçasına kaplayan şeker grupları var. Bu da oraya bağlanıyor. Bu şekilde virüsün hücreye girmesine engel oluyor. Virüs hücreye giremediği için çoğalamıyor ve çoğalamadığı için de hastalık yaratacak ciddi bir probleme neden olamıyor. Biz bu araştırmanın in-Vitro yani hayvan dışı deneylerle, salt hücrelerle ilk çalışmaları yaptık. Bu deneylerden elde ettiğimiz sonuçlar ilacın işe yarayabileceğini gösterince hayvan deneylerine geçtik" diye konuştu.
Geçtiğimiz günlerde sonuçlanan hayvan deneylerinde ise Kovid-19 ile enfekte olan farelerin yanına sağlıklı fareleri koyarak sprey ilaç adayının etkinliğini gözlemlediklerini anlatan Doç. Dr. Şeker, sözlerini şöyle sürdürdü: "Sağlıklı hayvanların bir kısmının burnuna damlalar şeklinde bizim ilaç adayı proteinimizden verildi. Bir süre, enfekte farelerle bir arada kalan hayvanlarda daha sonra gördük ki damla verdiğimiz farelerde hastalık gelişmezken ya da çok çok düşük seviyelerde bir enfeksiyon görülürken, diğer sağlıklı olarak konulan hayvanlarda ciddi problemler ortaya çıktı. Organlarda bozulmalar meydana geldi ve hatta hayvanlardan bir kısmı Kovid nedeniyle öldü." Sprey ilaç adayının Faz 1 çalışmaları için hazırlıklarını tamamladıklarını da belirten Doç. Dr. Urartu Şeker, "Başvurularınızı yaptık. Olumlu sonuç da geldikten sonra ilk numune üretimlerimize başlayacağız ve faz çalışmalarımıza bir an önce geçeceğiz" dedi.
GRFT proteininin, bu şekilde doğrudan burundan verilerek Sars-Cov2 virüsünü bloke edecek, hücreye girişini engelleyecek şekilde protein tabanlı bir ilaç adayı olarak şimdiye dek hiç çalışılmadığını da belirten Doç. Dr. Şeker, bunun dünyada da ilk olacağına işaret etti. Doç. Dr. Şeker, bunun bir ilaç adayı olduğunu ve aşı ile karıştırılmaması gerektiğini de vurgulayarak şu bilgileri verdi: "Bu bir aşı değil, insanlar bunu çok karıştırıyor. Bu bir ilaç ve profilaktik, yani koruyucu amaçlı bir ilaç. Tedavi edici değil. Ama tedavi edici özellikleri olduğunu da düşünüyoruz, onunla ilgili çalışmalarımız da halen sürüyor. Aşı ile bu ilacın farkı şu: Aşıda, virüsü bloke edici antikorlar vücut tarafından üretiliyor. Ama biz, virüsü bloke edici molekülü (geçici olarak) önceden vermiş oluyoruz."
Aşılar, Kovid-19 virüsü üzerindeki Spike (Taç) proteinini anahtar gibi kullanıp insan hücresindeki ACE 2 proteinine bağlanarak "hücre kilidini" açıp hücreyi ve vücudu enfekte ediyor. Aşılar ya da doğal bağışıklıkla oluşan antikorlar, Spike proteini üzerindeki tek bir noktayı hedefleyerek adeta anahtarla kilidin uyuşmamasını sağlıyor ve böylece virüs hücreye giremiyor. Ancak bu noktada mutasyon sonucu herhangi bir değişiklik olduğunda, antikor etkinliği azalıyor çünkü virüsün hücreye girişi yeterince önlenemiyor. Spike proteini pek çok şeker gruplarıyla kaplı ve sprey ilaç adayındaki GRFT ise şekere bağlanabilen bir protein olduğu için çok daha fazla bölgeyi bloke ederek aslında "kilidi" daha sağlam tutuyor.
Doç. Dr. Şeker, ilaç ve aşı mekanızması farkıyla ilgili şu bilgileri verdi: "Antikorlar virüsler üzerindeki özel bölgeleri (Kovid-19 için Spike proteini) tanıyorlar ve virüse oradan yapışarak virüsün hücreye girmesini engelliyor. Bizim ilacımız ise (GRFT proteini) virüsün üzerinde pek çok farklı noktaya bağlanabiliyor. İster aşı ile oluşsun, ister doğal hastalık sonucu oluşsun, antikorlar her şekilde virüsün tek bir protein bölgesine bağlanıyor. Nötralize edici dediğimiz antikorlar, virüsün önceki versiyonlarına karşı oluşmuşsa, o bölgede de mutasyon gelişmişse, bu durumda etkinliğinde kayıplar meydana geliyor. İşte varyantlarda aşılar işe yarıyor mu yaramıyor mu, etkinliği düştü mü konusu da bundan kaynaklanıyor. Bu ilaçtaki avantajlarımızdan bir tanesi de aslında ilacın doğrudan virüsün tek bir bölgesine değil, (Spike üzerindeki) şeker gruplarına bağlanabilmesi. Tek bir proteine değil, virüs üzerindeki şeker grubuna bağlanabildiği için, varyant fark etmeksizin aynı etkinliği göstermesini bekliyoruz. Bununla ilgili de bir çalışma yapıyoruz bir yandan."
İlacı vücuda vermektense (sistemik uygulama) doğrudan nazofarengial boşluktan yani burundan uygulamanın yan etki riskini de düşürebileceğine işaret eden Doç. Dr. Şeker, güvenlik testlerinin yapılacağı Faz 1 çalışmasının ardından etkinlik çalışmalarının yapılacağı Faz-2 ve 3 araştırmalarının hızla sonuçlanacağını umduklarını söyledi ve sözlerini şöyle noktaladı: "Burundan uygulanan bir ilaç dizayn ettik çünkü virüsün ilk çoğaldığı yer, buradaki epiteller. Doğrudan buradaki dokuyu koruyacak şekilde bir tedavi, ilaç adayı ya da aşı geliştirmenin daha avantajlı olacağı ile ilgili de dünyada çeşitli çalışmalar da var. Bizim beklediğimiz, 3 saatte bir kullanımın yeterli olabileceği. Ama virüs açısından çok yoğun bir ortama girerken belki daha sık aralıklarla kullanılabilecek. İşte bunları da faz çalışması sonucu göreceğiz. Faz 1 çalışması genellikle 10-15 kişilik bir gönüllü grubu ile yapılır ve burada asıl amaç, etkinlikten ziyade güvenlik sınırlarının belirlenmesidir. Etkinlik kısmı için yapılacak faz çalışmasına ise (yani faz 2, faz 3) örneğin evinde Kovid pozitif bir hasta ile karantinaya girmiş ve PCR sonucu negatif çıkmış kişiler ile sağlık çalışanlarını almayı planlıyoruz. Çünkü sağlık çalışanları doğrudan aktif olarak sahada çalışan ve virüse birebir maruz kalan grup. Her şey yolunda giderse faz çalışmalarımızın aşı çalışmalarındaki kadar uzun sürmesini beklemiyoruz. Çünkü aşı çalışmalarında bir cevap gözlenmesi gerekiyor, bu cevabın oluşması da zaten birkaç ayı alıyor. Her şey yolunda gittiği takdirde aralık sonu gibi kullanıma geçebiliriz diye umut ediyoruz."
DHA