"İlk çeyrek yaş krizimi bu sene yaşadım.
Güneydoğu Asya seyahatim sırasında dang humması (sivrisineklerin bulaştırdığı eklem ve kas ağrılarına neden olan viral bir hastalık) kaptım ve bir haftayı Kamboçya'daki bir otel odasına tıkılı şekilde, acaba her şeyi yanlış mı yapıyorum diye düşünerek geçirdim.
Anlayacağınız, uzunca bir süredir yetişkinliği 'doğru' yapıyordum. Güzel bir dairem ve ciddi bir ilişkim vardı. 9-5 bir ofis işine ve bankada rahatlatıcı miktarda birikime sahiptim. Hayatım, yirmili yaşlarındaki her kişinin hayalini kurduğu gibiydi, tek bir şey dışında: Çok mutsuzdum.
Kulağa feci klişe gelme pahasına şunu söyleyeceğim: Hiçbir zaman 9-5 çalışmaya uygun biri olmadım. Günlük çalışma rutini beni deli ediyor. Tek eşli ilişkiler kendimi klostrofobik hissetmeme neden oluyor.
**Anne babamın kuşağının yaptığı şeyleri yapmak kendimi beyin hücreleri ölmüş bir zombi gibi hissetmeme neden oluyor, ama yine de uzun süredir onların gururlu ayak izlerini takip ettim. Çünkü yetişkin olmak öyle bir şey sanıyordum.
**
Ama sorun şu ki, yetişkini oynamaktan artık sıkıldım.
Erkek arkadaşımı, dairemi ve ofis işimi birer ay arayla kaybettim. Buna üzülmüş gibi yaptım. Yetişkinlik kalıbına artık uymadığım için mutsuzmuşum gibi davrandım. Ama işin aslı, umrumda bile değildi. Hem de hiç! Hatta kusursuz hayatımın dağılmasını izlemek beni adeta rahatlattı diyebilirim.
Çünkü aslında yetişkinlik dönemim için istediğim şey o değildi. Ve artık şu anda bulunduğum noktada öyle yaşamıyorum.
Şimdi sevdiğim şeyi yaptığım bir işim var. Sık sık seyahat ediyorum, dışarı çıkıyorum, aşık oluyorum, aşık olmam geçiyor ve "yetişkin tarzı" gerekliliklerim yok.
Minimalist bir dekora sahip şık bir eve sahip değilim ve önemli misafirler geldiğinde kullanmak için özel tabaklarım yok. Ciddi bir ilişkim yok. Şarap zevkim pahalı değil.
Bunların eksikliği belirli bir süre kendimi etrafımdakilere göre daha az yetişkin hissetmeme neden oldu. Sonuçta arkadaşlarımın bu edinimlere doğru hızla ilerlemesini izledim.
Sosyal medya hesabımdaki zaman çizelgem evlilik duyuruları ve bebek fotoğraflarıyla doluydu. Eski sınıf arkadaşlarımın yüksek maaşlı işlere girdiğini ve mal mülk aldığını gördüm. Arkadaşlarımdan bazılarının hayatlarının belirli bir rutine girdiğini, bazılarının başarılarının ağızlarının suyunu akıttığını gördüm.
Ve kötü günler geçirdiğim zaman o kıskançlığı anlıyorum. Değişkenliğin yorucu olduğu zamanlarda içmek, seyahat etmek ve önüne gelenle yatmak ve tişört değiştirir gibi hayat planımı değiştirmek için kendimi çok yorgun hissediyorum. Evet, Kamboçya'da ıssız bir otel odasında hastayken ve canım sıkılıyorken, arkadaşlarımın aşırı imrendiği o geleneksel "yetişkin" tarzı şeyleri istedim.
Ama o günler nadiren oluyor.
Aslına bakarsanız, genel kanıya göre olmam gereken "yetişkin" olmadığım için kendimi hiç de kötü hissetmiyorum. Hayatımı seviyorum. Ve sevmiyor gibi yapmaktan sıkıldım.
Şöyle garip bir inanış var: hayatta "olmamız gereken" yere doğru ilerlediğimizi gösteren şeylerden gurur duymalıyız. Ebeveynlerimizin zamanında yirmili yaşların ortasında veya sonlarında olmak demek şık eşyaları olan bir eviniz, muhtemelen bir partneriniz ve çocuğunuz olduğu anlamına gelirdi.
İstikrarlı bir işiniz ve bir emeklilik planınız olduğu anlamına gelirdi ve geleceğiniz daha kesin ve öngörülebilir olarak şekillenmeye başlar. Belirli kilometre taşlarına ulaşmanız yetişkin olduğunuz anlamına gelirdi. Bu yüzden hâlâ o anlama geldiğini sayıyoruz. Ama bir saniye.
Artık ebeveynlerimizin zamanında yaşamıyor olduğumuz gerçeğini görmek için bir dakikanızı ayırır mısınız?
Dünya değişiyor. Aynı şekilde biz de değişiyoruz.
Oluşturduğumuz işgücünde artık 9-5 saatleri bir gereklilik değil. Tek eşlilik kabul edilen tek ilişki şekli değil. Bir yere kök salmak, uzun vadede seyahat etmekten daha ucuz demek değil ve günümüzün iş dünyasında farklı firmalar arasında sıkça geçiş yapmak kariyerimiz için en iyisi olabilir.
O zaman hâlâ neden ne derece yetişkin olduğumuzu, bizden önceki neslin değerleriyle uyumlu olmasına göre ölçüyoruz?
Yirmili yaşlarımın ortasındayım ve daire değiştiriyorum. Bekarım. Geçen sene seyahat etmeye çok para harcadım ve yakın bir gelecekte çocuk yapma gibi bir planım yok. Ama kendimi kesinlikle yetişkin olarak hissediyorum.
Bir kriz çıkarsa üstesinden gelebiliyorum. Sevdiğim biri bana ihtiyaç duyunca yanında olabiliyorum. Hayat karşıma beklenmedik engeller çıkarırsa durumu kendime güvenerek ve kararlılıkla yönetiyorum. Yetişkin olmak için kendimi yetersiz donanıma sahip biri olarak görmüyorum. Hatta çoğu kez kendimi bu konuda oldukça başarılı görüyorum.
Çünkü 'yetişkinlik' kavramıyla ilgili gerçek şu ki, eğer yetişkinliği sahip olduğunuz mallara ve ulaştığınız kilometre taşlarına göre ölçüyorsanız, bunun nedeni muhtemelen yoğun bir güvensizlik duygusu.
Yetişkin olmak, pinterest'te paylaşılmaya layık bir oturma odanız ve parmağınızda yüzüğünüz olması anlamına gelmiyor.
Yetişkin olmak kendinizin farkında olmak demek. Kendi ihtiyaçlarınıza kulak vermeniz demek. Nasıl bir hayat tarzı yaşamak istediğinizi bilmek ve bunun için çaba harcamak demek.
Bazen yetişkin olmak, evlenmek ve çocuk sahibi olmak anlamına da gelebilir, ama bazen de bunun tam tersidir. Bazen uzun süreli seyahat etmektir. Bazen sık sık kariyer değişikliği yapmaktır. Bazen "Benden beklenen hayat yerine kendi istediğim hayatı seçiyorum ve bundan memnunum. Kendi bütünlük tanımıma göre yaşıyorum" deme cesaretine sahip olmaktır.
Çünkü sonuçta hepimizin yapacağı en olgun hareket kendimizi tanımaktır. Kendimize güvenmektir. İsteklerimiz ve ihtiyaçlarımız, etrafımızdaki insanların arzularından farklı da olsa onların yine geçerli olduğunu bilmektir. Farklı da olsalar anlamlılar ve varlar.
Ve yapabileceğimiz en olgun hareket, kendimize olmak istediğimiz yetişkin haline gelme dürüstlüğünü tanımaktır."
Heidi Priebe