Başbakan Binali Yıldırım, şehircilik konusunda 15 yıldır yanlışları doğruya tahvil etmek için gayret gösterdiklerini belirterek "Temelleri yanlış atılmış, planları yanlış yapılmış, yanlış inşa edilmiş şehirleri maalesef kentsel dönüşüm diye, riskli alanlar ilan ederek, kendi elimizle yaptığımız bu rezilliği düzeltmenin gayretini gösteriyoruz. Şimdi o yaptığımız işleri daha fazla para harcayarak düzeltmeye çalışıyoruz" dedi.
Başbakan Yıldırım, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi Kültür Kongre Merkezi'nde düzenlenen Çevre Projeleri Açılış Töreninde konuştu. 120 tesisin açılışını yaptıklarını ifade eden Yıldırım, "AK Parti hükümetlerinin bir sıkıntısı var. İş çok, açılış için zaman yok. Onun için yüzer yüzer bir paket yapıyoruz, öyle açıyoruz" dedi. Açılışı yapılan 120 tesisin içinde katı atık depolama tesisleri, arıtma tesisleri, temiz hava merkezinden içme suyu şebekelerine kadar birçok yatırım olduğunu belirten Yıldırım, ayrıca 340 tane çevre temizlik aracı ve 21 çöp konteyneri dağıtımının da yapıldığını söyledi. Toplam bedelin 955 milyon lira olduğunu kaydeden Yıldırım, bu yatırımların başlangıç olduğunu da ifade etti.
Çevreyi ve şehirciliği çok önemsediklerini kaydeden Başbakan Yıldırım, Antalya Finike, Çanakkale Bayramiç, Gümüşhane Köse, Mardin Nusaybin, Şırnak Silopi ilçe belediyelerinin çevre temizlik araçlarının anahtarını vereceklerini sözlerine ekledi.
"200'DEN FAZLA YERDE KENTSEL DÖNÜŞÜM YAPMAYA ÇALIŞIYORUZ"
Hacı Bayram Veli'nin "İnsan şehri inşa ederken, aslında taşın toprağın arasında kendini de inşa eder. Marifet halkın kalbini, ruhunu ihya edecek, insana huzur verecek şehirler imar etmektir" sözünü anımsatan Yıldırım, yatay mimarinin önemine dikkat çekti. Hiçbir zaman şehircilik konusunda 'böyle geldi böyle gider' anlayışını benimsemediklerini ifade eden Yıldırım, 15 yıldan beri yanlışları doğruya tahvil etmek için ellerinden gelen gayreti gösterdiklerini belirterek, şöyle devam etti:
"Temelleri yanlış atılmış, planları yanlış yapılmış, yanlış inşa edilmiş şehirleri maalesef kentsel dönüşüm diye, riskli alanlar ilan ederek kendi elimizle yaptığımız bu rezilliği düzeltmenin gayretini gösteriyoruz. Şimdi o yaptığımız işleri daha fazla para harcayarak düzeltmeye çalışıyoruz. 200'den fazla yerde kentsel dönüşüm, riskli alan ilan ederek yapmaya çalışıyoruz. İzmir'in yüzde 62'si bina stokunun imarsız, depreme dayanıklılık bakımından sorunlu. İstanbul hakeza. Tüm Türkiye çapında olaya baktığımız zaman 7 milyon binayı yenilemek gerekiyor. 100 milyar liralardan bahsediyoruz. Bunları daha baştan düzgün yapsaydık, önce kanalizasyonu, suyu, garajı, yeşil alanı olsaydı, sonra binayı yapsaydık, bu iki kere masraf olmayacaktı. Düzeltmek için harcadığımız para, yapmak için harcadığımız paradan daha fazla. Bir de içinde yaşayan insanlar var. Nereden bakarsan bak sıkıntı. 15 yılda memleketin bir ucundan diğer ucuna uzanan yeni bir Türkiye inşa ettik. Ülkemizi, şehirlerimizi, insanımızı ihya etmek üzere önemli bir hamle başlattık. Kökü derinlerde olan bir çınarı yaşatmak için kolları sıvadık ve bugünlere geldik. Yaşanabilir marka şehirler, bizim AK Parti iktidarının şehircilikteki en önemli hedefidir. Şehirlerimizi 7'den 70'e herkesin huzur içinde hayatını sürdürebilmeleri için gece gündüz çalışıyoruz. Nihai hedefimiz bu, buna uygun adımlar atıyoruz. Elbette her şey bir anda olmuyor. Bu bir dönüşüm. Bu bir ihya hareketi. Zaman içerisinde daha ideal hale gelecek. Yapılanları da görmemiz lazım. 15 yılda Türkiye'nin gerçekten çehresini değiştirdik. Laf üstüne laf değil, taş üstüne taş koyduk, biz bu yola baş koyduk.
"HER İLDE BİR ŞEHİR ORMANI PROJESİNİ BAŞLATTIK"
81 ilde, 15 yılda 755 bin konut inşa ettik. Türkiye'de ilk defa çevreye karşı işlenen suçları TCK kapsamına aldık. Kabahatten çıkardık, TCK kapsamına aldık. Çöpsüz temiz şehirler için katı atık temizleme tesisi sayısını 83'e çıkardık. Artık çöp toplama tesislerinde elektrik üretiyoruz. Her ilde bir şehir ormanı projesini başlattık. Değişik değişik bir sürü ormanlar var. Okul bahçelerini, üniversite külliyelerini, yol kenarlarını, orta refüjlerine sürekli ağaç dikiyoruz. Şehirlerde ilçelerde yeşil alanlar oluşturuluyor. 15 yılda yeşil alan miktarını ciddi şekilde artırdık. Orman varlığımızı 2 milyon hektar seviyesinde artırdık. En son aldığımız karar, bu çok önemli, millet gidiyor bereketli topraklara bina, fabrika yapıyor. Kıraç yerler boş duruyor. Tarım Bakanlığımız karar aldı, Türkiye genelinde 184 tane ova var. Bu ovaları tarımsal sit alanı ilan ediyoruz. Başka amaçla kullanılamayacak."
"REFERANDUMDA EVET ÇIKARSA BİTECEKSİNİZ"
Kentsel dönüşüm çalışmalarının aralıksız sürdüğünü ifade eden Yıldırım, 162 bin konutluk devam eden proje olduğunu söyledi. Terörden zarar gören şehirlerin yeniden inşası hakkında konuşan Yıldırım, şöyle dedi:
"Bu alçak terör örgütünün Güneydoğu'da canını okuduk, hepsini o şehirlerden çıkardık. Şimdi aralarında ne konuşuyorlar, terör örgütleri, 'Bu referandum evet çıkarsa biz bittik.' Biteceksiniz, başka yolu yok. Kürt kardeşlerime söylüyorum, Kürtlüğünüzle iftihar edin, PKK'nın sizin kürtlüğünüzle bir derdi yok, onları işi gücü size hayatı zindan etmek. Daha yeni Viranşehir'de bir çocuğu şehit ettiler. Bunların Kürtler diye bir sorunu yok, Kürt vatandaşlarımızın PKK diye bir sorunu var. FETÖ, BTÖ ve DEAŞ. Bu 3 alçak terör örgütüyle mücadele ediyoruz. Dünya DEAŞ ile mücadele ediyormuş gibi davranıyor. Gerçekte mücadele eden yok. Tek mücadeleyi veren Türkiye. Fırat Kalkanı ile El Bab'ı da hallettik ve oradaki insanlar normal hayatlarına döndüler. 5 yılda 50 bin insanı ölümden döndürdük."
ANAYASA REFERANDUMU
Başbakan Yıldırım, 16 Nisan'da gerçekleşecek referandumla ilgili de konuştu. "Sanki ölüm kalım meselesi, sanki genel seçim oluyor. Seçim falan yok. Bu bir referandum" diyen Yıldırım, şunları söyledi:
"Mevcut sistem, cumhuriyet kuruldu, parlamenter sistem. Parlamenter sistemin 1923'ten bu tarafa bir bak, sürekli problem. Problem iki yerde çıkıyor, bir, zayıf iktidarlarda, ikincisi cumhurbaşkanı seçiminde. Cumhurbaşkanı seçilecek, cumhurbaşkanını milletvekilleri seçemeyecek. Kim seçecek, Ankara'da görünmez ortaklar var. Meydana iniyoruz, millete derdimizi anlatıyoruz. Zahmeti çekiyorsunuz, dağ, bayır geziyorsunuz. Seçimleri kazanıyoruz, Ankara'ya geliyoruz, 'Hoşgeldiniz biz sizin ortaklarınızız', 'Siz nereden çıktınız biz sizi hiç görmedik', 'Bizi göremezsiniz. Biz bu devletin bekçileriyiz. Siz yanlış yaparsanız biz sizi düzeltmeye memuruz.' Kim verdi size bu yetkiyi? Cevap yok. Öyle diyenler AK Parti iktidarında gereken cevabı aldılar. 2007 27 Nisan bildirgesi. Hemen iade ettim. Kardeşim bir dakika dedim. Milletin iradesi üzerinde güç tanımayız. Olmadı, 17-25 Aralık, olmadı kapatma davası, olmadı en son 15 Temmuz. Bu sefer tanklarıyla toplarıyla geldiler. Ama iman gücü, bayrak sevgisi her şeyin üstünde.
"CUMHURBAŞKANI ORADA VESAYET ODAKLARIYLA HAREKET ETTİ"
Mevcut sistemde ne yapıyoruz, bir seçim oluyor, milletvekillerini seçiyoruz. O milletvekilleri Meclis'te toplanıyor, A partisinin şu kadar, B partisinin bu kadar milletvekili var. 20 milletvekili ve üstü milletvekili olan grup kuruyor, Meclis'e giriyor. Mevcut sisteme göre cumhurbaşkanı bu partilerde gelenek, böyle bir şart da yok, en büyük partinin genel başkanına hükümeti kurma görevi veriyor. Eğer hükümeti kurarsa güvenoyu için Meclis'e geliyor, 276'yla güvenoyu alıyor, çalışmaya başlıyor. Bu iş en az 2 ay, bazen üç ayı da buluyor. Eğer tek başına iktidar yoksa bazen hiç güvenoyu almıyor, yok olup gidiyor. Yani millet sandıkta memleketi kimin yöneteceğine karar veremiyor. Veremediği için orada ali cengiz oyunları başlıyor. Milletin seçtiği değil, vesayet odaklarının uygun gördükleri hükümet kuruyor. Hatırlayın, 1995 seçimlerini. Orada Refah Partisi ile önce Anavatan Partisi koalisyon kuracaktı, son dakika birileri birilerinin kulağını çekti, Doğruyol'la Refah, ama onları da rahat bırakmadılar. 28 Şubat post modern darbesi. Cumhurbaşkanı orada vesayet odaklarıyla hareket etti, ne yazık ki. Hele hele 2007'de biz cumhurbaşkanını seçemedik, 254 milletvekilimiz var, Allah'tan korkun. 276 ile seçmen mümkün, bizim var 354. Seçemedik. Neymiş, 367'nin üzerinde Meclis'e giren olursa o zaman seçim yapılırmış. CHP hemen bizim 357 oy aldık, doğru anayasa mahkemesine, seçimi durdurdu. İkincide de 367'yi bulamadık, dedik ki vesayetçiler CHP'yi sürdüler piyasaya, madem öyle işte böyle, millete gidiyoruz. 22 Temmuz 2007, yüzde 47 AK Parti aslanlar gibi 343 milletvekili ile işbaşına geldi. Orada Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini öngören kanunu gönderdik, görev süresi bitmiş cumhurbaşkanı bu kanunu onaylamadı. Geri gönderdi. Tekrar gönderdik, mecburen onayladı. Ama hemen Anayasa Mahkemesine gitti.
"AHMET NECDET SEZER'İ SEÇTİRMEK İÇİN ECEVİT'İN YAPTIĞI GAYRETLERİNİ BİLİYORSUNUZ"
21 Ekim 2007'de biz referandumu yaptık, orada da millet yüzde 69 kabul oyuyla cumhurbaşkanını doğrudan vatandaşın seçmesi için karar verdi. O günden itibaren her şey değişti. Aslında şimdi, o günden itibaren 2014 10 Ağustos'ta halkın doğrudan oylarıyla seçilen ilk Cumhurbaşkanı da Recep Tayyip Erdoğan. Bu durumda ne olacak, bir yanda güçlü bir başbakan, bir yandan daha da güçlendirilmiş bir Cumhurbaşkanı. Yürür mü bu, yürümez. Yakın tarihimiz boyunca yürümemiş. Yıldırım Akbulut-Özal. Çok iyi anlaşarak başladılar, kısa sürede fikir ayrılığı oldu. Aynı şekilde Mesut Yılmaz, Demirel, Özal. Ahmet Necdet Sezer'i seçtirmek için Ecevit'in yaptığı gayretlerini biliyorsunuz, en sonunda neyi yaşadıklarını da biliyorsunuz. Bedeli Türkiye'ye çok büyük oldu. O anayasa kitabının atılmasının bedeli, bir gecede faizler yüzde 7500 arttı, Türkiye bir gecede yüzde 100 fakirledi. Biz ne diyoruz, artık kriz üretmeyen, istikrarsızlık üretmeyen, güçlü, tek başına bir iktidar olsun. Bunu öyle göz korkutuyor ki, bu da aynı belediye başkanlığı seçimi gibi. Rejim falan değişmiyor. Onların kimyası değişiyor. Bu değişime ayak uydurmak mecburiyetinde. Ama onların böyle bir derdi yok. Bir karambol olsa da bir taraftan sisteme dahil olsak. Ömürleri boyunca terlemeden ya ihtilaller öncesi, ya ihtilaller sonrası iş çıkarmışlar. Artık yağma yok. Davetsiz misafirlere geçit yok. İşin adını millet koyuyor, sandıkta hükümeti kuruyor, sandıkta da hesabını soruyor. Olay budur. Bunun dışında söylenenler hep laf-ı güzaf. Bizim milletimiz bunların hepsini bilir. Basireti engindir, neyin yapılıp yapılmadığını çok iyi bilecektir. Milletimiz 16 Nisan'da Türkiye'nin 2023 hedeflerine giden aydınlık Türkiye'nin yolunu açacak. Sürekli istikrar dönemini başlatacak ve böylece zaman israfının önüne geçeceğiz. Projeler gecikmeyecek, belirsizlikler ortadan kalkacak. Her şey tıkır tıkır çalışacak. Herkes kendi işini yapacak, tam bir demokratik erklerin denge ve kontrol sistemi içinde çalışması gerçekleşmiş olacak."
(ANKA)
(TA/ORH)