YPJ’linin annesi: ‘Kızımı sarı saçlarından tanıdım’

Kobani’den Suruç’a sığınan Hacer doğum sancıları artınca gittiği hastanede sedyeyle geçirilen yaralı YPJ savaşçısı kızını saçlarından tanıdı. Aile, Çağıl Kasapoğlu’na terkettiği evlerini, hayatlarını ve savaşmayı seçen kızlarını anlattı.

Çağıl Kasapoğlu

BBC Türkçe, Suruç

Suruç'ta kullanılmayan ambarların, dükkanların çoğunda Kobani'den kaçan Suriyeli Kürtler kalıyor.

Dört duvar arasına sıkışan kalabalık Abdül ailesinin on birinci çocukları da işte böyle bir ambarda dünyaya geldi.

Gazete kağıtlarıyla kaplı camların içinde, çıplak duvarlarına üç beş kıyafetlerini astıkları bu geçici yuvalarında doğan bebeklerine Kürtçe'de ‘evsiz' anlamına gelen Bewar adını verdiler.

Hacer Abdül, dokuz çocuğu ve karnında Bewar'la Suruç'a geleli yaklaşık 20 gün olmuş.

Reklam
Reklam

Hacer'in bir de 16 yaşında kızı var. "Çok cesur, IŞİD'in aylar süren zulmünden hiç korkmayan bir kız".

Ama Hacer, 16 yaşındaki kızı Hennan'dan IŞİD'e karşı kadınlardan oluşan halk savunma gücü YPJ'ye katıldığından beri, yani 3 aydır haber alamamış. Ta ki... Doğum sancısı başlayıp Suruç Devlet Hastanesi'ne kaldırılana kadar.

'Hissetmiştim'"Yalancı sancıymış, ben doğum yapacağımı sanıyordum. Hemen hastaneye götürdüler, serum taktılar. Çok yaralı vardı. Kalabalıktı. İçimde onu göreceğime dair bir his vardı. Herkesi kapıdan sokuyorlardı. Biri de sedye üzerinde asansörle çıkarıldı. Uzaktan, sadece sedyeden sarkan sarı saçları gördüm.”

"Etrafı çok kalabalıktı, ama kokusu içime girdi. Kokusundan benim kızım olduğunu hissettim. Hemen serumu attım, bakmak için ona doğru gidiyordum. Tam o sırada o da beni gördü... ‘Anneee (Mammaa)' diye bağırdı. Çok ağladım, çok ağladık.”

Hacer'i önce yaralı kızının yanına yaklaştırmamışlar. Yaklaşık bir saat sonra, ikisini görüştürmek için Hacer'i kızının tedavi gördüğü odaya götürmüşler. O anı, "Ben çok ağladım... Hep öptüm onu, kokusunu içime çektim, başka ne diyebilirim. O da çok ağladı. Gözlerinden çok yaş düştü...” diye anlatıyor.

Reklam
Reklam

YPJ saflarında savaşan Hennan, daha 16 yaşında. Ailesi, "Bak gitme, ölüm var, seni ele geçirirlerse her şey olabilir” diyerek kızlarının cepheye gitmesine engel olmaya çalışmışlar. O ise, "Vatanımı, ailemi ben savunmazsam kim savunacak. IŞİD'çilerle kim savaşacak” diyerek evinden ayrılıp YPJ'ye katılmış.

'Bizim vatanımız var, neden Bewar?'Hacer, hastaneden daha sonra ayrılan kızının hala Türkye'de olduğunu arada bir kendilerine telefon açtığını söylüyor. Hennan yine savaşmaya Kobani'ye gidecekmiş. Ama bir isteği var annenin: "Ben bir daha göreyim, isterse yine gitsin. Ama bir kere daha göreyim kızımı.”

Hastanede karşılaştıklarında henüz Bewar doğmamış, anne Hacer eve geri yollanmış.

Hennan o sırada bir gün annesini arayıp, "Erkek olursa Kobani'de şehit olan Ogul veya Veled'in isimlerini verin” demiş, "Kız olursa ne isterseniz koyun”

Anne Hacer ve baba Mehmet Ali ise, Suruç'ta bir ambarda doğan çocuklarına, evsiz anlamında Bewar adını verdi. Hennan bu isme tepki göstermiş, kızmış ailesine. "Neden Bewar diyorsunuz, evsiz miyiz biz? Vatanımız var, yurdumuz var, malımız mülkümüz var. Neden Bewar dediniz?” diye çıkışmış telefonda.

Reklam
Reklam

Arap aşiretleri ve IŞİD baskısıAile son birkaç ayda IŞİD'in saldırılarından kaçmak için ‘sürekli yer değiştirmiş.'

Mehmet Ali Abdül, Arap ve Kürt köylerinin sınırında kalan Qunaaftura adlı köydeki evlerinden nasıl kaçtıklarını anlatıyor:

"Kobani saldırısından önce komşu köylerdeki Araplar bize zulüm yapıyordu. Köyümüze gelip bize ‘Esad'a karşı savaşın' diye zorluyorlar, baskı yapıyorlardı.”

"Bizim oralarda önce IŞİD yoktu. Aylar önce onlar gelip Arap aşiretleri, Arap köylüleri bize baskı yapmaları için kışkırttı. ‘Bu bölgede Kürt diye bir şey olmasın, hepimiz Esad'a karşı savaşalım' diyorlardı. Biz de Esad'a karşı değildik, onu destekliyorduk.”

'Üç kardeşim ellerinde'"IŞİD sonradan geldi. Bizim savaşla alakamız yoktu. Ama bir gece geldiler altınları, paralarımızı çaldılar, ineklerimizi öldürdüler. Benim ailemden 16 kişiyi esir aldılar. 40 gün önce 13'ü serbest bırakıldı, fakat 3 kardeşim hala onların elinde.”

Mehmet Ali ve Hacer, köyleri saldırıya uğrayınca önce sınıra yakın başka bir köye sığınmışlar, saldırılar yaklaştıkça en az 3-4 köy değiştirmişler. "Geceleri kadınları köy merkezlerinden uzakta tarlada tutuyorduk, gündüzleri getiriyorduk” diyor Mehmet Ali.

Reklam
Reklam

Yaklaşık 40 gün önce, bir gece yarısı, IŞİD, köylerine ağır silahlarla saldırmış. Mehmet Ali'nin iki akrabasının kafasını kesmişler. Bazılarını da tutuklayıp götürmüşler. Onlar da o gece tekrar yola koyulmuş.

'Aylarca bizi neden kimse görmedi?'"Sonunda da kendimizi burada bulduk” diyor Mehmet Ali.

"Biz orada aylardır zulüm gördük. Fakat bizi kimse görmedi. Amerikalı bir gazeteci öldüğünde dünya gördü, vurmaya başladı. Ama biz neden görünmüyorduk aylarca?” diye soruyor.

O sırada Hacer elinde pembe bir battaniye ve siyah bir hırka getiriyor. İkisi de delik deşik.

Hacer, hırkanın katlarını açıyor, içinden çıkan küçük bir mermiyi göstererek "Bak, bu çamaşırlar evin içinde ipe asılıydı. Dümdüz taradılar evi, bu kurşunla delindi bunlar” diyor.

'Ancak toprağımla doyarım'Köyde hali vakti yerinde bir aileymiş. "Bir miktar para getirebildim. Şimdilik idare ediyoruz. Bizim durumumuz iyiydi” diyor. Ben nasıl gidip yemek isteyeceğim. Gururuma dokunuyor” diyor.

Ama savaşın seyrinin ne olacağı burada ne kadar kalacakları belirsiz şimdilik. "Çocuklara yetecek yemeğim olmazsa, aç kalırlarsa gidip yardım isteyeceğim mecburen” diyor Mehmet Ali.

Reklam
Reklam

Kendi aklındaysa sürekli Kobani ve eve dönüş umudu var.

"Ben ancak kendi toprağımı yediğimde doyarım.”