Yumuşak doku kanseri, vücudumuzda yer alan sert yapıdaki kemik ve kıkırdak dokularının dışında kalan kaslar, tendonlar, kan damarları, sinirler ile eklemi çevreleyen dokular (sinovya) ‘yumuşak dokular’ olarak sınıflandırılıyor. Yumuşak dokularda gelişen kötü huylu tümörlere de yumuşak doku kanserleri, tıp dilindeki adıyla ‘sarkom’ deniliyor. Bu tümörlerin yüzde 60 gibi yüksek bir oranı kollar, bacaklar ve kalçalarda oluşurken, yüzde 40’ı da göğüs, batın, baş ile boyunda gelişiyor. Yumuşak doku kanserinin nedeni henüz bilinemiyor. Genellikle genç erişkinlerde ve çocuklarda ortaya çıkıyor. Öyle ki çocukluk çağı kanserlerinin yüzde 15’ini sarkomlar oluşturuyor.
Acıbadem Dr. Şinasi Can (Kadıköy) Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Selami Çakmak, kötü huylu yumuşak doku tümörlerinin hasta tarafından fark edilecek boyuta ulaşana dek ağrısız bir şekilde büyüyebildiği uyarısında bulunarak, “İlk belirtiler de sinsi başlayabiliyor; künt ve sürekli hafif bir ağrı şeklinde olabiliyor. Erken tanı için özellikle bu ağrıların dikkate alınması son derece önemlidir” diyor.
Yumuşak doku tümörlerinin oluşum nedeni henüz kesin olarak bilinmese de DNA’da meydana gelen mutasyonların bu kanserin gelişiminden sorumlu olduğu düşünülüyor. Ayrıca aileden geçen bazı kalıtsal hastalıklar, lenfödem, HPV gibi bazı virüsler, radyoterapi, arsenik gibi bazı endüstriyel kimyasallar, bazı travmalar ve böcek ilaçları riski artıran faktörler arasında yer alıyor.
Yumuşak doku tümörleri uzun süre herhangi bir belirti vermeden büyüyebiliyor. Tümör vücudun hangi bölgesini tutmuşsa belirtiler de o yere göre değişiyor. Genellikle de kollarda, bacaklarda veya gövdede oluşan şişlik veya kitle ile sinyal veriyor. Prof. Dr. Selami Çakmak, şişliğin ağrılı veya ağrısız olabildiğini belirterek, “Kötü huylu tümör yakınında bulunan kemik veya sinir dokusuna yaslanmış ve ona hasar vermişse; ağrı, uyuşma, karıncalanma ya da yangı şeklinde karşımıza çıkabiliyor. Ancak ağrılar sinsi başlayabiliyor; ilk başlarda künt ve sürekli hafif bir ağrı şeklinde olabiliyor. Hareket ile aktivite artışıyla şiddetlenmeyen ağrı istirahat halindeyken de gelişebiliyor. Akşam saatlerinde ve geceleri kötüleşebiliyor. Tümör yerleştiği kemikte dokunun zayıflamasına yol açmışsa basit bir düşme veya hafif bir travmayla kemik kırılabiliyor” diyor. Bu belirtilere ateş ve gece terlemeleri de eşlik edebiliyor.
Hastadan alınan detaylı öykü ve muayene sonrasında başvurulan röntgen, ultrason, tomografi ve MR gibi vücut görüntüleme yöntemleriyle sorunun kaynağı, tümörün vücuttaki yeri ve varsa soruna neden olan kitlenin özellikleri hakkında bilgi ediniliyor. Prof. Dr. Selami Çakmak, tümör tedavisinin karar ile planlama sürecinde ilk ve en önemli aşamalardan birinin ‘biyopsi’ yöntemini planlamak olduğuna dikkat çekerek, “Çünkü hatalı alınan biyopsiler tedavi sonucunu negatif yönde etkileyebiliyor. Biyopsi sonucunda tümörün kötü huylu olduğu belirtilmişse vücudun diğer bölgelerini de inceleyecek kemik sintigrafisi ve PET-CT gibi tetkiklerin ardından hemen tedavi aşamasına geçiliyor” diyor.
Yumuşak doku kanserinin ana tedavisi, geniş sınırlarla yapılan, yani tümörün vücutta hiçbir kalıntısı kalmayacak şekilde çıkartıldığı cerrahi yöntem oluyor. Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Selami Çakmak, “Bazı durumlarda ameliyattan önce veya ameliyat sonrasında tedaviye ek olarak kemoterapi veya radyoterapi eklenebiliyor” diyerek, şöyle devam ediyor: “Bu tedavi yöntemlerinin hangisinin önce yapılacağına ortopedist, tıbbi onkolog, radyasyon onkoloğu ve plastik cerrahi uzmanından oluşan bir takım çalışmasıyla karar veriliyor. Tedavinin planlaması baştan iyi yapıldığı takdirde cerrahi tedaviden daha iyi sonuçlar alınıyor. Dolayısıyla tedavinin başarısında multidisipliner yaklaşım ve iyi bir planlama kilit rol üstleniyor.”