YURT BÜLTENİ - 4

KARADA OLUP, KARA YOLU OLMAYAN CENNET: KALEKÖY    Antalya'nın Demre ilçesinde, birinci derece tarihi ve doğal sit alanı olan Kaleköy, güzelliğiyle hayran bırakıyor.

KARADA OLUP, KARA YOLU OLMAYAN CENNET: KALEKÖY

Antalya'nın Demre ilçesinde, birinci derece tarihi ve doğal sit alanı olan Kaleköy, güzelliğiyle hayran bırakıyor. Karayolu olmayan Kaleköy'e, yalnızca denizden ulaşılabiliyor.
Demre'ye bağlı Kekova bölgesindeki Üçağız Mahallesi'nin bir parçası olan Kaleköy, M.Ö. 4'üncü yüzyıldan bu yana canlı yaşamın olduğu bir güzellik ve küçük bir Likya köyü olarak biliniyor. Cumhuriyet öncesi Rumların ve Türklerin birlikte yaşadığı bir balıkçı köyü olan Kaleköy, bugün ise sadece deniz yoluyla ulaşılabilen bir huzur merkezi olarak görülüyor. Kaleköy'e her gün düzenli olarak Demre, Kaş ve Üçağız'dan yat turları düzenleniyor. Kaleköy, mavi yolculuğa çıkan yatların uğrak noktalarından biri olmasıyla dikkat çekiyor.

Reklam
Reklam

ROMA KALESİ'NDE DEV TÜRK BAYRAĞI
Kıyıdaki salaş iskelelere yanaşan yatlardan Kaleköy'e çıkan Akdeniz tutkunları, önce kıyıdaki sığ sularda yüzen, sessizliğe alışan caretta carettaları görüyor. Ardından denizin içindeki Türkiye'nin simgelerinden biri olan Likya lahdi Kaleköy'e ayrı bir tarihi zenginlik katıyor. Yukarı doğru tırmanarak denizden 300 metre yüksekliğindeki tarihi kaleye çıkınca ortaya çıkan muhteşem doğal ve tarihi güzellik bulunuyor. Tarihi Roma Kalesi'nde dalgalanan dev Türk bayrağı, kaleye çıkanları selamlıyor. Yukarı tırmanırken kayalara oyulmuş ve kalenin dışında çok sayıda Likya lahdi yer alıyor. Geçen yıl hizmete giren tarihi Kaleköy Camii ise yukarı tırmananların ilgi odağı haline gelmiş durumda.

SABAH KUŞ VE DENİZ SESİ KARŞILIYOR
Tarihi Roma Kalesi'nden Üçağız Mahallesi, Kaleköy'ün karşısındaki batık kent ile Akdeniz'in doğal ve tarihi zenginlikleri izlenebiliyor. Denizin renginin turkuazın tüm tonlarını barındırdığı Kaleköy'de kayalara oyulmuş Roma'nın en küçük antik tiyatrosu da yer alıyor. Kaleye tırmanırken taş merdivenlerin sağında, solunda el emeği göz nuru ürünler ve el yapımı dondurma satan Kaleköylü kadınlar bulunuyor. Birinci derece tarihi ve doğal sit alanı olan Kaleköy'de yapılaşma yasak. Bu nedenle burada ev sahibi olmak çok zor çünkü satılık ev yok. Kaleköy'deki tarihi taş evlerin çoğu pansiyon olarak hizmet veriyor. Sessizliğin içinde, sadece dinlenmek, okumak, Akdeniz'in turkuaz rengi sularında denize girmek isteyenlerin tatil için tercih ettiği bir yer Kaleköy. Sabah uyanınca sadece kuş sesi, denizin sesi ve çok nadir balıkçı motorlarının sesi duyulabiliyor. Cenneti andıran Kaleköy, yabancıların en çok ilgi gösterdiği yerlerin başında yer alıyor.

Reklam
Reklam

'ÜÇÜNCÜ KEZ GELİYORUM'
Kaleköy'de tatil yapan İngiliz Simon Cran Ford, "Üçüncü kez geliyorum. Yine geleceğim. Sakin, sessiz, kalabalık değil. Özel bir yer. Çok mutluyuz. Arkadaşlarımıza da tavsiye edeceğim" dedi.

'TUTKU İÇİNDE GELİYORUM'
İngiliz Sarah Crow, "Özel bir yer benim için burası. Her yıl geliyorum. Sessiz ve sakin. Yemekler bir harika. Huzur içinde bir tatil yapıyorum. Tutku içinde geliyorum buraya. Yine geleceğim. Her şey çok güzel burada" diye konuştu.

'ÇOK ÖZEL BİR YER'
Kaleköy'de tatil yapan Ümit Küçükoğlu da, "Ben 36 yıldır tatil için buraya geliyorum. Yazın tatilimi burada yapıyorum. Burası Türkiye'de değişmeyen yegane cennet. Birinci derecede sit alanı olması nedeniyle yapılaşma kısıtlı. Buraya ancak denizden gelebiliyorsunuz. Yol yok, trafik yok, araba gürültüsü yok. Alışveriş merkezi, eğlence merkezi yok. Sadece dinlenmek için, kitap okumak için, huzur bulmak için geliyorum buraya. Çok özel bir yer. Sanırım bir 36 yıl daha geleceğim, ömrüm yeterse" şeklinde konuştu.

Görüntü Dökümü
---------------
- Kaleköy'ün hava görüntüleri
- İnsanlardan detaylar
- Antik kalıntılar ve yatlar
- Röportajlar

Reklam
Reklam

HABER- KAMERA: Ahmet ACAR/DEMRE (Antalya), (DHA)

=========================

MİLLİ IRK ANGORA TAVŞANINI, YENİDEN ÜLKEYE KAZANDIRMAYI İSTİYOR

Türkiye'de nesli tükenmekte olan Angora tavşanı uzun tüyleri ve görünüşüyle dikkat çekiyor. İsmini Ankara'dan alan ve yerli bir ırk olan Angora tavşanı yurt dışından 6 bin liraya getirilerek bakılıyor. Angora tavşanının tüyü giyim sanayi ve astronot kıyafetlerinde kullanılıyor.
Tüyleri 40 santimetreye kadar uzayan Angora tavşanı, 2000'li yılların başında alacak ve işleyecek firmalar olmaması nedeniyle yok denecek kadar azaldı. Hobi olarak tavşan yetiştiren Mehmet Şahin, Angora tavşanını Türkiye'ye getirerek 6 bin liraya satıyor. 8 Angora tavşanına sahip olan Şahin, tavşanların üremesini sağlayarak milli ırkımız olan cinsi yeniden ülkeye kazandırmayı hedeflediğini belirtti.

TÜYÜ UZAY KIYAFETLERİNDE KULLANILIYOR
Angora tavşanı ile ilgili bilgiler veren Bursa Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Mustafa Tayar, "Angora tavşanı olarak geçen Ankara tavşanı, Ankara kedisi, Ankara keçisi, bizim yerli gen kaynaklarımızdı. Ama maalesef bize ait olan bu gen kaynaklarını kaybettik. 1700'lü yıllarda tekrar elde ettik, en son hatırladığım Ankara Üniversitesi'nde Angora tavşanı ile çalışmalar yapan arkadaşlar vardı. Ama hem Türkiye'de ekonomik karşılığı olmadığı için hem de gerekli alt yapımız olmadığı için ırk üretimi olmayan bir ürün. Bu boşluk doldurulacaktır. Şu anda Çin ve Kore bunun liderliğini üstlenmiş ülkeler. Ciddi ekonomik değeri olan bir yünden söz ediyoruz. Çünkü Angora tavşanının yünü hem ısı tutması açısından hem de ses geçirgenliği açısından çok uygun bir materyal olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle bebeklere ait hazırlanacak ürünlerde doğal olması sebebiyle ve birçok alerjik reaksiyonu önlemesi nedeniyle çok uygun bir materyaldir. Ayrıca uzay çalışmalarında astronotların giydiği kıyafetlerinde olmazsa olmazlardan biri olarak karşımıza çıkıyor. Yine elektromanyetik dalgalar ilişkisi sebebiyle romatizma hastaların kullandığı battaniyelerde önemli bir ham madde olarak karşımıza çıkıyor. Ama maalesef ülkemizde henüz ekonomiye katma değer sağlayacak bir üretim alt yapısı henüz mevcut değilö dedi.

Reklam
Reklam

'ANGORA TAVŞANI RAHATLIKLA BAKILABİLİR'
Angora tavşanı ülkemizde olmadığı için fiyatının çok yüksek olduğunu belirten Prof. Dr. Mustafa Tayar, "Aslında rahatlıkla bir üretim yapılacak bir hayvan. Yani bir tavuk kümesi gibi bir yerde bakılabilir. Besleme açısından bir sıkıntı yok. Belli bir olgunluğa eriştikten sonra 3 ayda bir kırkım yapılarak çok ciddi bir yün toplanabilir. Yılda 800 grama yakın bir yün verecek hayvandan bahsediyoruz. Hanımların sürekli söylediği Angora kazakları dediği o tüylü kazakların yapımında şapka yapımında kullanılan çok iyi bir tekstil ham maddesidir. Özellikle kırsal kalkınma için doğru bir organizasyonla yapılabilir. Havacılık ve uzay sanayinde yeni imkanları olan bir üründür. Bugünlerde insanların daha doğala dönmeyi tercih ettiği bir dönemde çok iyi bir piyasası oluşturulabilirö dedi.

"TÜRKİYE'YE ÖZGÜ TEK TAVŞAN IRKIö
Angora tavşanının özellikleri hakkında konuşan Türkiye Süs Hayvanları Federasyonu Tavşan Komisyonu üyesi Tahsin Işık, "Yün kalitesi çok yüksek olduğu için tekstil sanayide çok aranan yün özelliğine sahip. Aslında milli ırkımız. Türkiye'ye özgü tek tavşan ırkı. Kaliteli yünü 40 santimetreye kadar uzayabiliyor. Tekstil sanayisinde aranan özelliğe sahip. Tekstilde kullanılabiliyor. Birçok giyim eşyasında kullanılabiliyor. Hatta ısı yalıtımı çok iyi olduğu için uzay elbiselerinde kullanılıyor. Biz ülkemizde bir şey üretirken, fizibilitesini yapmıyoruz. Ürettiğimiz ürünü 'Nasıl pazarlarım?' diye bir çaba içerisinde değiliz. Komşumda var arkadaşımda var o yüzden ben de yaparım mantığı ile yaklaşılıyor. Ne yazık ki ürettiklerini pazar bulamadıkları için üretim uzun ömürlü olmuyor. Angora tavşanı sahip çıkılması gereken bir değer öncelikle. Ama eğer detaylı bir üretim yapılabilirse tekrar ülkemize kazandırılabilirse, mevcut bir popülasyon oluşturulabilirse tekrar hem yünü hem damızlık, damızlık altı satışları yeni iş kolları açabilirö diye konuştu.

Reklam
Reklam

'YURTDIŞINDAN TANESİNİ 6 BİN LİRAYA ALIYORUZ'
Dünyanın dört bir yanında Angora tavşanının yetiştirildiğini söyleyen Işık, "Romanya, Hollanda, Almanya hatta Rusya, Güney Amerika ve Çin'e kadar birçok ülkede Angora tavşanı yetiştiriliyor. Angora tavşanının ismi zaten Ankara'dan geliyor. Ankara tavşanı. Kendi ırkımız. Amacımız Angora tavşanına sahip çıkmak. Biz bir adım attık. Değerli hobici arkadaşlardan da bu değere sahip çıkmasını istiyoruz. Angora tavşanı üretilirse ülkemize yeni bir iş kolu tekrar kazandırılabilir. Ülkemizde 2004 yılına kadar en son kayıtlara göre Ankara Üniversitesi yetiştirmiş. Pazar ve yünü işleyecek bir firma olmadığı için tamamen Avrupa'ya gönderimi yapılmış. Avrupa'daki pazar da yün alımını durdurduktan sonra pazar bittiği için insanlar bu hayvanı üretmekten vazgeçmiş ve ülkemizde kalmamış ne yazık ki. Bu ırk Türkiye'de olmadığı için yurt dışından getirdiğimiz zaman tanesini yaklaşık 6 bin liraya getiriyoruzö dedi.

Görüntü Dökümü
-------------
-Angora tavşanından görüntüler
-Tahsin Işık tavşanlarla ilgilenirken
-Tahsin Işık Röportaj
-Prof. Dr. Mustafa Tayar Röportaj
-Detaylar

Reklam
Reklam

Haber: Muammer İRTEM - Kamera: Mehmet İNAN/BURSA, (DHA)

==============================

400 YILLIK TAŞ EVLER, BUTİK OTELE DÖNÜŞTÜRÜLÜYOR

Hakkari'nin Irak sınırının sıfır noktasındaki Çukurca ilçesinde 400 yıllık olduğu tahmin edilen tarihi kale evlerinin turizme kazandırılması için yürütülen restorasyon çalışmalarında, 21 evden 7'sinin bu yıl bitirilmesi hedefleniyor. Evlerin butik otel, restoran ve sosyal donatı alanları gibi yen yaşam alanı olarak değerlendirileceği belirtildi.
Çukurca ilçesi Cumhuriyet Mahallesi'ndeki tarihi kale evlerinin turizme kazandırılması amacıyla Çukurca Belediyesi ve Doğu Anadolu Projesi (DAP) Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı, 1 yıl önce çalışmalara başladı. İl Kültür Turizm Müdürlüğü tarafından birinci derece sit alanı olarak tescillenen ve sivil mimarinin en güzel örneklerinden olma özelliğini taşıyan toplam 21 kale evden 7'si, yıl sonuna kadar tamamlanacak. Bu evler, restore edildikten sonra kafe, restoran, sosyal donatı alanları ve butik oteller gibi yeni yaşam alanları oluşturulacak.
Çukurca Belediye Başkan Vekili Necmi Alkan da restorasyon çalışmaları son aşamaya gelen kale evlerinde incelemelerde bulundu. Alkan, projenin yaklaşık maliyetinin 1,5 milyon TL olduğunu söyledi. Turizme kazandırılacak olan tarihi evlerin önemli bir açığı gidereceğini belirten Alkan, "Bu proje, geçmişten gelen yapıyı, topluma ve Çukurca'ya kazandırma projesidir. Bu projenin bitirilmesi halinde gerek turizm, gerek ekonomik olarak ilçeye büyük bir katkı sağlayacağına inanıyoruz. Bir de ilçemizde konaklama sorunu var. Bu sorununu butik otel adı altında çözmek ve insanları bölgeye çekmek için proje çok önemli. Kale evlerinde, 21 adet 400 yıllık olduğu belirtilen tarihi taş evler bulunmakta. Bunların 7'sinin restorasyonunu hemen hemen tamamladık. Geriye kalan 14'ünü de hızlı bir şekilde restore edeceğiz ve ilçemize kazandıracağız. Kültürel ve turizm anlamında ilçemize büyük katkı sağlayacağını düşünüyoruz. Kayyum döneminde başlatılan bazı projeler var. O projeler tamamlanacak. Daha güzel ve yaşanılabilir bir Çukurca için her türlü hizmetleri yapmaya hazırız" dedi.

Reklam
Reklam

Görüntü Dökümü
------------
-Çukurca'dan genel görüntü
-Çukurca seninle güzel' tabelası
-Tarihi taş evlerden genel ve detaylar
-DHA Muhabirinin anonsu
-Restorasyonu yapılan tarihi taş evler
-Çalışmaları yerinde inceleyen Belediye Başkan Vekili Necmi Alkan
-Tarihi taş evlerden detaylar
-Çukurca Belediye Başkan Vekili Necmi Alkan ile röportaj
-Taş evlerde sürdürülen restorasyon çalışması
-Detaylar

HABER: Behçet DALMAZ- Serdar KARA/ÇUKURCA (Hakkari), (DHA)

==========================

MEME KANSERİNİ YENEN KADINLARDAN HAYAT DERSİ

Ekim ayının tüm dünyada 'Meme Kanseri Farkındalık Ayı' olarak kutlanması nedeniyle açıklama yapan Medikal Onkolog Prof. Dr. Rüçhan Uslu, meme kanserinin her evrede tedavi edilebilir bir hastalık olduğunu belirterek yüreklere su serpti. Meme kanserini atlatan ve hikayelerini anlatan hastalar ise "Biz kanserden ders çıkardık, hayatımızı karartmak yerine yaşamayı seçtik" diye seslenerek, nasıl başardıklarını anlattı.
Türkiye'de ve dünyada kadınlarda en sık görülen kanser olan meme kanserinde tarama ve erken tanının önemine dikkat çekmek için her yıl ekim ayı 'Meme kanseri farkındalık ayı' olarak kutlanıyor. Kent Onkoloji Merkezi Koordinatörü Medikal Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Rüçhan Uslu, kadınların korkulu rüyası olan meme kanserinin tedavisindeki gelişmeleri anlattı. Meme kanserinden kurtulan iş insanı Canan Yemez (54), pilates eğitmeni Yağmur Öztürk (32) ve İngilizce öğretmeni Belgin Yaramış (45) da tanı ve tedavi sürecinde yaşadıkları deneyimleri diğer hastaların mücadelesine destek olmak, yol göstermek için paylaştı.

Reklam
Reklam

HER EVREDE KULLANACAĞIMIZ İLAÇLAR VAR
Prof. Dr. Uslu, meme kanserinin tedavi edilebildiğini ve her evrede uygulanabilecek ilaçlar bulunduğunu bildirdi. Uslu, her yıl meme kanseri tedavisi için yeni 2-3 ilacın kullanıma sunulduğunu vurgulayarak, şöyle konuştu:
"Meme kanseri her ne kadar çok sık görülse bile her evrede, ister birinci evre ister evre dörtte, tedavi edilebilir bir kanserdir. Bizim için şeker hastalığı, yüksek tansiyon, kalp damar gibi kronik hastalıklardan hiçbir farkı yoktur, tedavisi vardır, her evrede uygulanabilecek ilaçları vardır. Üzerinde en çok araştırma yapılan kanser türüdür. Bu da tedavisinde seçenekleri artırıyor. Onkolojide 5, 10 yıllık sağ kalım oranlarından söz edilir. 4'üncü evre pankreas kanserinde 5 yıllık yaşam şansı yüzde 5'lerde, meme kanserinde 10 yıllık sağ kalım oranı yüzde 90'lardadır. Meme kanserinde 4'üncü evrede 5 yıllık yaşam şansı yüzde 70- 80'leri bulmaktadır. Bunlar onkolojide çok yüksek başarı oranlarıdır. Her yıl 2- 3 yeni ilaç devreye girmektedir, ne kadar uzun yaşarsanız şansımız o kadar artacaktır."
Her hastanın kendine özgü olduğunu, içtikleri suyun bile farklı olduğunu belirterek kişiye özel tedavi gerektiğini kaydeden Prof. Dr. Uslu, "Her hastaya aynı tedavi uygulanamaz. Her hastanın bu süreci birlikte yürüyeceği bir medikal onkoloğu olmalıdır. Karşınızda bir hastalık var. Doktora siz yardım etmezseniz hastalık iyileşmeyecektir, doktor size yardım etmezse hastalık yine iyileşmeyecektir. Tedavide başarı için bu işbirliği şart" diye konuştu.

'ÖNCE KABULLENMEK LAZIM, BEN KOLAY ATLATTIM'
Kendisi meme kanseri tedavisi gördüğü sırada annesi de meme kanseri olan Yağmur Öztürk de yaşadığı mücadeleyi anlattı. Pilates eğitmeni ve bir çocuk annesi Yağmur Öztürk (32) geçen şubat ayı başında kendi kendine muayene yaparken sağ memesinde bir kitle hisseti. Eşi Şahin Öztürk'ün ısrarlarıyla doktora giden Yağmur Öztürk hemen ameliyat olması gerektiğini öğrendi. Kent Onkoloji Merkezi'nde ameliyat olan, iki lenfte metastaz saptanan Öztürk, 16 kür kemoterapi, 35 kür ışın tedavisi gördü. Teşhis koyulduktan üç ay sonra annesi Betigül Özönans'a da meme kanseri tanısı koyulduğunu, sol göğsünün alındığını anlatan, annesiyle genetik kaderi paylaşan Öztürk, hastalıkla başa çıkma yöntemlerini anlattı. Başarının baştan her şeyi kabullenmekle başladığını belirten Öztürk şu mesajları verdi: "İlk başta korkuyorsunuz ister istemez. Yakın olmadığımız bir hastalık, ailemde de karşılaşmadım. Sonra araştırdım baktım ki çözümü olan bir şey, çok fazla üzülmeye gerek yok. Tabii ki de ilaç alacaksın, zor bir süreç, geçecek ama psikolojik olarak kendinizi ayakta tuttuğunuz zaman gerçekten çok kolay atlatılıyor. Çok kolay diyorum herkese. Siz, 'Ben iyiyim' dediğiniz zaman beyniniz 'Ben iyiyim'i vücudunuza yayıyor. Bu bilimsel bir şey zaten. 'Ben iyiyim' diyerek atlattım, ailem tabii ki yanımdaydı. Önemli olan şu; nasıl verem, grip, kalp hastalıksa, kanseri de kabul etmeden maalesef atlatamazsınız. Önce kabullenmeniz gerekir. Çünkü kabullendiğin zaman aşamaları kabullenmiş oluyorsunuz, mide bulantısı ile bazı ağrılar mı, biliyorsunuz bekliyorsunuz, geçip gidiyor. Ben bundan ders çıkardım. 30 yaşında bana tanı konuldu 32 yaşındayım, şu anda 55 yaş maneviyatına sahibim. Sürekli şükretmeyi, her an mutlu olmayı öğreniyorsunuz. Herkese şunu söylüyorum, bir şeylerin farkında olmak için hasta olmayı beklemeyin. Ameliyattan sonra ayıldığımda tek yapmak istediğim şey eşim ve oğlumla çimlerde yürümekti. Başka zaman sana çok anlamsız geliyor ama değil, en anlamlısı en küçük istediklerimiz."

KİMİ HASTA ÇOK İLGİ İSTİYOR, KİMİ HASTA İLGİDEN SIKILIYOR
İzmir Çiğli'de Cahide Ahmet Dalyanoğlu Ortaokulu'nda İngilizce öğretmeni olan Belgin Yaramış (45) da elle muayene sonucunda bir şeylerden şüphelenip meme kanseri tanısı alan hastalardan. 2011 yılında meme kanseri teşhisi aldıktan sonra ameliyat olan ve kemoterapiye başlayan Yaramış, yaşadıklarını şöyle anlattı:
"Kanser olduğumu öğrendiğim andan itibaren zor bir süreç beni bekliyordu. Bunu biliyordum. Bir şekilde üstesinden gelmeye çalıştım. Çok küçük bir kızım vardı, Duru. Beni hayatta tutan o oldu açıkçası. Çevremde arkadaşlarım, ailem herkes çok destek oldu. Hep beraber bu işin üstesinden gelmiş olduk. Bu geçen yıllarda şunu fark ettim; her hasta çok farklı oluyor, kimi çok fazla ilgi bekliyor kimisi daha sonra gösterilen ilgiden çok rahatsız oluyor. Kendi açımdan baktığımda ben her şeyin eskisi gibi devam etmesini istedim. Arkadaşlık ilişkileri nasıl devam ediyorsa öyle devam etmesini istedim. Ama yine arada bir 'Nasılsın, nasıl gidiyor?' diye sorulunca insan gerçekten çok mutlu oluyor. Bir öğretim yılı uzak kaldım mesleğimden. Öğrencilerim çeşitli organizasyonlar düzenledi, onlarla buluştum. Öğrencilerim gerçekten çok iyi geldi. Bu süreçte doktorunuza güvenmeniz gerekiyor. Ben doktoruma çok güvendim. Bana 'Şunu ye, bunu ye' dediklerinde, önerdiklerinde hiç dinlemedim. Hep doktoruma danıştım. Şimdi kontrollerim devam ediyor. Gayet sağlıklıyım, eskisi gibi hayatıma devam ediyorum. Ben bu hastalık sayesinde her şeyi kafaya takmamayı öğrendim. Sihirli kelime başaracağınıza inanmak. Güçlü durabiliyorsanız bu önemli. Gerçekten inanmak, iyileşmeyi istemek büyük oranda size yardımcı olan şey."

CANAN YEMEZ, KENDİNİ KİTABINA VERDİ HASTALIĞINI UNUTTU
Bir aile şirketi olan nakliyat firmasında yöneticilik yapan, 2 çocuk bir torun sahibi Canan Yemez'in ise Ocak 2015'te sağ memesinde kitle saptandı. İlk kez kontrollerini 6 ay geciktirdiğini belirten Yemez'in sağ memesi ile koltuk altı lenfleri alındı. Meme kanserinin 3. evrede yakalandığını, agresif bir tür olduğunu ve Kent Onkoloji Merkezi'nde hemen kemoterapiye başlandığını belirten Canan Yemez, şunları söyledi: "Kemoterapi almam gerektiği söylendiğinde başıma ne geleceğini bilmediğim için çok korktum, bunların normal bir duygu olduğunu bilmek istedim. Saçlarım döküldüğünde belki yaşım gereği fazla etkilemedi beni. Tabii ki üzüldüm, özellikle 2.5 yaşındaki torunumun kel kafayla beni görünce şoka girmesi... Artık ne benim ne ailem için hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Hepimizi değiştirdi, o kitleyle birlikte hayata bakış açımı çok fazla değiştirdiğimi düşünüyorum. 'Olmazsa olmazımın' olmadığını öğretti bana. Çok büyük, bilgece bir hastalık olduğunu düşünüyorum. Toplumda da ısrarla bu hastalıkla savaşmak gerektiği söyleniyor. Ben kendi adıma savaşmadım, hastalığı yeneceğim, yerine başka bir şeye odaklandım. Edebi değeri vardır yoktur, 'Kemo kafası' adlı bir kitap yazdım. Hastalığımla ilgili yorum yapacak vakit bulamadım, çevremdekiler de beni değil, kitabımın nasıl gittiğini sordular. Hastalığın değil kitabımın peşine düştüm. Benim önerim dikkatinizi hastalığa değil, ilgi duyacağınız bir şeylere verin, ona yoğunlaşın. Yemekse yemek, çiçekse çiçek, seyahat. Ne seviyorsanız, ne istiyorsanız ona odaklanın, hastalığınızı düşünmeyin. Bu süreçte hastaların çevresindekiler de önemli. Ya gereksiz derecede aşırı ilgi gösteriyorlar, bu 'Ben ölüyor muyum' dedirtiyor ya da 'Herkeste var, grip gibi' diyerek senin yaşadıklarını umursamıyorlar. Oysa sadece 'Seni anlıyorum, şu anda zor günler geçiriyorsun, elbette ki geçecek' mesajı veren bir halde olsalar hiçbir şey yapmalarına gerek kalmayacak."

Görüntü Dökümü
---------------
- Prof. Dr. Rüçhan Uslu ile röp.
-Yağmur Öztürk ile röp, pilates yaparken detay
- Belgin Yaramış ile röp (İngilizce öğretmeni), sınıfta ders yaparken detay görüntü
- Canan Yemez ile röp (iş kadını), nakliyat firmasında çalışırken detay görüntü.

Haber-Kamera: Mücahit BEKTAŞ / İZMİR, (DHA)

=================================

HİLAL-İ AHMER SERGİSİ ANTALYA'DA - (ÖZEL)

Türk Kızılay'ının 'Hilal-i Ahmer Koleksiyonu' sergisi, Fraport-TAV Antalya Havalimanı'nda sergileniyor.
Türk Kızılay'ının 150'nci kuruluş yıl dönümü etkinlikleri kapsamında, farklı disiplinlerden 61 sanatçı tarafından tasarlanan hilal heykelleri, Antalya Havalimanı İç Hatlar Terminali'nde sergileniyor. Cumhurbaşkanlığı himayesindeki 'Türk Kızılay 150. Yıl İletişim Etkinlikleri Projesi' kapsamında oluşturulan koleksiyonla Kızılay'a yönelik farkındalığın artırılması amaçlanıyor. Antalya Havalimanı TAV Genel Müdürü Deniz Varol, Hilal-i Ahmer sergisine ev sahipliği yapmaktan mutlu olduklarını söyledi. Yıl boyunca birçok sergi açtıklarını kaydeden Varol, "Bu seferki sergimiz çok özel. Kızılay çok köklü kurumumuz. 150'nci yıl kutlamaları kapsamında bu özel etkinliğe imza attılar. Hilal-i Ahmer koleksiyonunu gösterime açtık. Yolcularımız buradaki eserleri inceleyerek özel anılar biriktirecek. Bu sergi aynı zamanda bir insanı yardım organizasyonu" dedi.
Hilal-i Ahmer sergisinde yer alan eserlerin bir kısmının satılık olduğunu söyleyen Antalya Havalimanı Fraport Genel Müdürü Bilgihan Yılmaz ise, "Bu sergiden elde edilecek gelir Türk Kızılayı'na gidecek. Onlar da ihtiyaç sahipleri için kullanacak. Bu da bizim için sergiyi daha önemli kılıyor" diye konuştu.
35 eserin yer aldığı sergi, 26 Ekim'e kadar açık kalacak.

Görüntü Dökümü
------------
- Hilallerden detay görüntüler
- Sergiyi gezen turistlerden ve vatandaşlardan görüntü
- Röp: Deniz Varol
- Röp: Bilgihan Yılmaz
- Röp: DHA Muhabiri İbrahim Laleli'nin anonsu
- Detaylar

Haber: İbrahim LALELİ- Kamera: Emrah GÜL/ANTALYA, (DHA)

===========================