Herkes farklı amaçlar ve araçlarla seyahat eder. İş, keyif, yerel lezzetleri tatmak, arkadaşlarımızla eğlenceli vakit geçirmek, yabancı kültürleri tanımak veya sadece yolda olmak için araba, uçak, tren, bisiklet kullanarak seyahat ederiz. Seyahat kavramının özüne inip detaylı düşününce gözümüzün önünde duran fakat modern hayatın bize unutturduğu bir detayı kaçırırız: Yürüyerek seyahat
İnsanoğlu tarihinin ilk dönemlerinden beri yürüyerek kıtaları aşmış, bir araya gelerek medeniyetler kurmuş fakat sanayi devrimi sonrasında üretmeye başladığı araçlar yüzünden bu avantajını unutmaya başladı. A noktasından B noktasına toplu taşıma veya arabayla gidiyoruz, yüksek binalara asansörle çıkıyoruz, kıtaları, okyanusları uçaklarla aşıyoruz. Bu durum insana zaman kazandırsa da seyahat etmenin en temel keyfinden de yoksun bırakıyor. Yolu keşfetme zevkini tatmak istiyorsanız yürüyerek seyahat etmek en doğal, basit ve keyifli seçenektir.
İlk defa gittiğiniz şehirde görmek istediğiniz yerlere otobüs, tramvay veya taksi ile ulaşmak yerine haritanızı alın ve şehrin sokaklarında yürümeye başlayın. Basılı haritalar sokakta gördüklerinizi birebir yansıtmaz. Zaman zaman yol sormak için sokaktan rastgele birisini durdurup sohbet etmeniz olası. Yerli insanlar yabancılara yardımcı olmaya bayılırlar. Bu tür durumlarda hiç aklınızda olmayan fakat gerçekten görülesi yerler hakkında da bilgi vermekten geri kalmazlar. Çoğu yerin yerli halkı tarafından bilinen fakat hiç bir rehber kitapta yer almayan köşeleri, hikayeleri vardır. Sokaklarda yürürken kaybolmanın en güzel yanı yerel halkla konuşup gerçek bilgiyi birinci ağızdan öğrenmektir.
Şehir merkezinde şöyle bir durup etrafınıza bakınca her an onlarca taksi, otobüs, minibüsün yüzlerce, binlerce kişiyi oradan oraya taşıdığını görürsünüz. İnsanların çoğu yürüme mesafesindeki yerlere bile araç kullanarak gitmeyi tercih ederler. Aslında bu tercihten öte şartlanmadır. Yukarda bahsettiğim gibi modern dünya bize ayaklarımızın varlığını unutturuyor.
Şehirlerde gitmek istediğim yeri sorduğumda insanlar ilk olarak otobüs durağını işaret ediyorlar. Yürümek istediğimi söyleyince aldığım tepkiler hep aynı: "Orası çok uzak, 3 kilometre, yürüyemezsin!" Evet canım bal gibi yürürüm, ocakta yemeğim yok nasıl olsa.
Belki New York, Pekin, İstanbul, Paris gibi kalabalık şehirlerde her yere yürümek mümkün olmayabilir fakat en azından 3-5 kilometre çapındaki bir alanda yürüyerek trafiğin karmaşasından kurtulabilirsiniz. Araç bekleme, kırmızı ışıklara takılma, kalabalık toplu taşımada nereye gittiğini görmeden yol alma, taksiye yüksek ücretler ödeme gibi dertlerden kurtulmanın en basit yolu şehirlerde yürüyerek hareket etmektir. Deneyin vazgeçemeyeceksiniz.
Yürümenin en büyük avantajı ise başlı başına sportif aktivite olmasıdır. 70 kg birisi 1 saatlik yürüyüş sonunda yaklaşık 314 kalori yakar. Bunun yanında kalp ritminin düzenlenmesi, yürürken alınan oksijen miktarının artması, yavaş hareket etmenin yarattığı keyif ve dinginlik de vücudumuz için oldukça faydalı.
Yürüyerek seyahat insanın yapabileceği en doğal ve vücuduna en uygun aktivitedir. Durum böyle olunca keyfini sonuna kadar yaşamak için botanik parklarda, ormanlık alanlarda ve hatta yağmur ormanlarında yürümeye ne dersiniz? Böylece çevrenizi saran doğanın bir parçası olduğunuzu hisseder, bitkilere dokunabilir, kokusunu duyabilir ve birçok canlıyı gözleme imkanı bulursunuz.
Hiç bilmediğim bir şehirde, köyde, kasabada öylesine yürümeye başladıktan çok kısa süre sonra kendimi oraya aitmiş gibi hissediyorum. Üstü açık tur otobüslerinden hep birlikte fotoğraf çekenler, taksi ile ulaşım sağlarken camdan etrafı izleyenler maalesef bulundukları yeri uzaktan izlemekle yetinir. Yürümeye başladığınız anda bulunduğunuz yerin bir parçası olursunuz ve kendinizi oraya ait hissedersiniz. Bunu yeterince uzun süre, farklı yerlerde yaparsanız bir süre sonra bu dünyaya ait olduğunuzu gerçekten hissedersiniz.
Drummer Lizard'a ait daha fazla içerik için sizi şöyle alalım.