Zambiya'nın başkenti Lusaka'da geçen ay cinayete kurban giden altı kişinin cesedi bulundu. Kurbanların cesetleri parçalanmış, kalpleri, kulakları ve cinsel organları kesilerek alınmıştı.
Meselenin özünde, bazı organlara kesilen organların güçlü büyücülerin elinde, insana zenginlik veya siyasi nüfuz getiren birer muskaya dönüşeceğine duyulan karanlık inanç yatıyor.
Afrikalıların çoğu bu tür inançlardan haberdar, ancak büyü için adam öldürme olaylarının bu kadar sık yaşanması insanları şoka uğratıyor. Burundi, Tanzanya ve son olarak da Malawi'de albinolar bu tür büyü ayinlerine kurban gitti.
Albinolar hedef alınıyor
Malawi'de daha bu hafta polis, 21 yaşındaki albino bir kadını öldürmekle suçlanan 10 kişiyi tutukladı. Nijerya'dan Güney Afrika'ya kadar birçok yerde büyü için öldürme ritüelleri görüldü.
Kısa yoldan zengin ve nüfuzlu olmak için kesik organlara yapılan büyünün işe yaradığını gösteren hiçbir belirti yok. Bunlar sadece potansiyeline uyanmaya başlayan ve 21. yüzyılda batıl inançlardan arınmayı uman bir kıtaya sürekli olarak "karanlığın kalbi" yakıştırması yapılmasına neden oluyor.
Açlık ve işsizlik
Bu cinayetlerin sonucu Zambiya Cumhurbaşkanı Edgar Lungu öncülüğündeki Yurtsever Cephe hükümeti açısından daha da ciddi oldu. Lusaka'nın parçalanmış cesetler bulunan Zingalume, George ve Matero ilçelerinde halk kendilerini koruyamadığı gerekçesiyle isyan ederek taşlarla polise saldırdı.
Ancak Zambiya'nın yoksulları uzun süredir çok daha sıradan 'düşmanlarla'; açlık ve işsizlikle mücadele ediyor. Zambiya'da bakır ticareti ile ülkenin para birimi kwacha'nın gerilemesi ve kuraklığın başlamasının etkileri, Lusaka'da yabancılara da saldırılar düzenlenmesine yol açan isyanlarda kolayca görülebiliyor.
İsyancılar dükkanları yağmalayıp, yiyebilecekleri kadar yiyecek aldılar ve yabancı dükkan sahiplerini ritüel cinayetlerle suçladılar. "Yabancı" denilenler, 1994'te Ruanda'da yaşanan soykırımdan sonra, önce Demokratik Kongo Cumhuriyeti'ne, oradan da Zambiya'ya kaçanlardı.
Birleşmiş Milletler'in 2013'te Ruanda'yı dönmeleri için güvenli ilan etmesine rağmen, çoğunluğu Hutulardan oluşan mülteciler Zambiya'da kaldı. Mülteci olmak hiç hoş değil: vatansız kalan yaklaşık 6000 Ruandalı 22 yıldır Zambiya'da ceplerinde pasaport ve yasal statüleri olmadan yaşadı. Sonra Zingalume gibi yoksul ilçelerde halka karışıp, ayakta kalmak ve yaşamlarını sürdürebilmek için küçük dükkanlar açtılar.
Kimsenin parası yokken, bir şeylere sahip olan yabancıları suçlamak yabancı düşmanlığının özünde var. Saldırıya uğrayan eski Ruandalılar kiliselere sığındı. İki gün süren isyan ve yağmalama olaylarında 700'den fazla kişi evini terketmek zorunda kaldı.
Zambiya ve Güney Afrika Cumhuriyeti'nin tarihinde "yabancı" sözcüğü, genelde Luanda'nın petrol sahalarında çalışan Portekizliler, ya da süpermarket, bakır madeni veya tavuk çiftliği işleten Çinliler için değil, siyah Afrikalılar için kullanılıyor.
Bizim yabancı fobimiz, Afrofobi olarak ortaya çıkıyor ve büyü için adam öldürmek kadar sık görülen ve kınanması gereken bir olgu.
Özgürlük savaşçılarına kapı açık
Oysa Zambiya yurtsuz Afrikalılara kapılarını açmakla tanınıyor. Bir zamanlar Güney Afrika'daki ırk ayrımına karşı mücadele eden Afrika Ulusal Kongresi Zambiya'da üstlenmişti. Tıpkı o zamanlar adı Rodezya olan Zimbabwe'de beyaz azınlık yönetimine baş kaldıranlar gibi.
Güney Afrika'da ırk ayrımına karşı mücadelenin simgesi olan Nelson Mandela, 1990'da hapisten çıktıktan sonra bir ay sonra, Zambiya'ya teşekkür ziyaretine gelmişti.
Zambiya'nın şu andaki sıkıntısı, bakır madenlerinde yaşanan sorunlar ve kuraklık nedeniyle içinde bulunduğu ekonomik kriz. Küresel Açlık raporunda Çad, Orta Afrika Cumhuriyeti ve Zambiya, "küresel açlık endeksinde dünyanın en aç ülkeleri" olarak gösterildi.
Zambiya Ağustos ayında genel seçimlere gidecek. Seçim öncesinde ritüel cinayetler için isyan çıkan ilçelere asker yerleştirilmesi, güvenliği sağlamak için değil, seçmenlere baskı yapmak için yapılan bir adım olarak görüldü. Bu ulusun açlığa nasıl tepki verdiğini de tarih gösteriyor.
Tarih tekerrür eder mi?
30 yıl önce ülkenin kurucu lideri Kenneth Kaunda yiyecek fiyatlarının iki katına çıkmasıyla başlayan isyanları bastırmaya çalışmıştı. 1990'da isyanlar başkent Lusaka'ya kadar ulaştı, isyan bastırmaya gönderilen askerler darbe girişiminde bulundu, Kaunda da ertesi yılki seçimleri kaybetti.
Ritüel cinayetler, 6 kişinin öldürülerek parçalanmasına, saldırıya uğrayan yüzlerce göçmenin evlerini terketmek zorunda kalmasına ve sokaklarda askerlerin kol gezmesine yol açmış olabilir. Ancak ekonomik kriz Zambiya'da etkilerini hissettirdiği sürece, Lusaka özlemi çekilen yağmurlar yerine, yeni isyanlarla karşılaşabilir.