David Bond
BBC spor editörü
Performans artırıcı yasak kimyasallar kullandığı için itibarı sıfırlanan Lance Armstrong dün akşam yayımlanan röportajda mahzun ve pişmankar göründü.
Armstrong, bisiklet sporunun en büyük sporcularından biri olarak Fransa Bisiklet Turu'nda kazandığı 7 altın madalyayı iade etmek zorunda kalmış ve sporuna ömür boyu müsabaka yasağı getirilmişti.
Lance Amstrong, dün gece kameraların önünde Oprah Winfrey'in sorularını yanıtlarken, bir ihtimal, spor tarihinin en büyük sahtekârlıklarından birini, deyim yerindeyse, daha iri puntolarla gözler önüne serdi.
Ama söylenenlere bakıldığında, bilinen bir şeyin birinci ağızdan ifade edilmesinden başka bir şey değildi; yıkıcıydı beldi ama Armstrong'un söyledikleri yarışlarında yasaklı kimyasal maddeler kullandığını teyit etmemizi sağlamakla sınırlı kaldı.
Armstrong açıklamaları sırasında ısrarlı olarak isim vermedi, vermeyi de reddetti. Söyledikleri, alt metinde bize şunu anlattı:
Bisiklet sporcuları, o dönemde yakalanma korkusu olmadan rahatlıkla performans artırıcı kimyasallar kullanabiliyordu.
Ama bu "boşluğun" artık geride kaldığını söyledi. Artık sporcular daha sıkı denetleniyordu ama spor aldığı büyük yaradan sonra toparlanmak için en az 10 yıla ihtiyaç duyacaktı.
UCI (Bisiklet sporunun şemsiye idari örgütü) açısından bakıldığında Armstrong'un söylediklerinin "ağır darbe" niteliğinde olduğu söylenemez. Armstrong, UCI ile arasının iyi olmadığını defalarca tekrarladı ve onlara karşı suçlamada bulundu ama, bu suçlamasının devamını getirmedi.
1996'da kanser teşhisi konulan Armstrong izleyen yıllarda en büyük bisiklet yarışı Fransa Turu'nu 7 kez kazanmıştı.
Getirdiği suçlama 2001 yılındaki bir doping testiyle ilgili. Armstrong, o dönem Lozan'daki ilgili laboratuvara teslim ediyor. Armstrong, UCI'ın aynı dönemde bu laboratuvara doping ile mücadele çerçevesinde 70 bin sterlin bağış yaptığını ama laboratuvarın başkanı ile UCI arasında bir görüşme olmadığını söylüyor.
Armstrong'un açıklamalarında bunun dışında, deyim yerindeyse, dişe dokunur bir şey yoktu. UCI'ın fahri başkanı Hein Verbruggen'in adını geçirmedi ki, fahri başkanın o dönemde Armstrong'a yakın olduğu söyleniyordu.
Lance Armstrong'un söyledikleri, karanlıkta olan bir resmin aydınlanmasına da yardımcı olmadı. Örneğin, "Şüphe bulutlarının bariz şekilde görüldüğü bir ortamda bir sporcunun uzun süre ve aşırı dozlarda doping yaptığı nasıl olup da gizli kaldı? UCI buna göz mü yumdu?" sorularına, yanıt hala yok.
UCI'ın şimdiki yöneticileri olarak başkan Pat McQuaid ve diğerlerinin bu sabah rahat bir nefes aldıkları söylenebilir.
Röportaja dönmek gerekirse, Oprah Winfrey'in belli bir açıdan gelebilecek eleştirilerin önünü kestiği söylenebilir. Winfrey'in soruları yumuşak değildi; program sırasında arşiv görüntüler yayınladı, mahkeme salonlarında Armstrong'un ifade verişini gösterdi, eski doktorunun ve antrenörünün açıklamalarını aktardı.
Ama Winfrey bir şeyi eksik yaptı; o da sormadığı bir soruydu.
Armstrong, arşiv görüntüler yayınlandıktan sonra, mahkemede 2005 yılında verdiği ifadeyi, bugün olsa, başka şekilde şekillendireceğini söylediğinde, Oprah Winfrey, "bununla, mahkemeye yalan beyanda bulunduğunu kabul ettiğinin farkında olup olmadığını", sormadı.
Görülenlere bakıldığında ise, bir dönem sporunun meşalesini taşıyan bir ismin, olanların hepsinin yalan olduğunu, "başarılarını" kendini beğenmiş bir küstahlıkla elde ettiği itirafını, acı bir şekilde gördük.
Lance Armstrong, şimdi triatlon, bisiklet, koşu ve yüzme sporuyla ilgilenmek istiyor.
Ama spor yasağı bunu engelliyor. Spora dönme konusunda, gönüllere hitap etmiş olabilir ama, söyledikleri, spor otoritelerini bu yasağı kaldırmaya ikna edecek güçte değildi.
Armstrong'un bundan daha fazlasını açığa çıkarması gerekiyor.