Okul öncesi eğitimin başlaması sizce belli bir yaşa göre mi olmalı, yoksa çocuğun buna hazır olup olmamasına göre mi karar verilmeli?
Okul öncesi eğitim dönemi 36-66 ay arasındaki çocukları kapsar. (Yeni düzenlemeyle 60 - 66 ay arasındakiler isteğe ve gelişimlerine bağlı olarak ilkokula da başlayabiliyorlar) Günümüzde apartman yaşantısı, az çocuklu aileler ve çalışan ebeveynler olduğu gerçeği göz önünde bulundurulduğunda çocuğun sağlıklı bir sosyal gelişiminin olması, enerjisini doğru bir şekilde harcayabilmesi, ehil ellerde yaşının gerektirdiği bilgi ve becerileri kazanabilmesi için erken dönemde okul yaşantısının olması oldukça faydalıdır.
Daha uzun süre okul öncesi eğitim almış çocuklar davranışları, becerileri ve sosyal ilişkileriyle diğer çocuklardan bir adım öndedirler. Bu durumda çocuğun önce ilkokula sonra hayata en hazır hale gelebilmesi için en azından bir sene okul öncesi eğitim kurumuna devam etmesi gereklidir. Okul öncesi yaş grubundaki bir çocuğun (38 aylık dahi olsa) okula gitmeyi kendiliğinden istediği sürece kendi yaş grubundan öğrencilerin bulunduğu bir sınıfta okul hayatına başlamasının hiçbir sakıncası yoktur.
Okul saatleri ve eğitim süreci zaten onun gelişimine göre hazırlanmıştır. Bunun yanında 48-60 aylık yani bir sonraki sene ilkokula başlayacak olan çocukların mutlaka okul öncesi eğitimden geçmesi gerekmektedir. Bu yaş grubundaki çocuk hazır olmadığını gösterse, itiraz etse de eğitimcilerin ve ailenin desteğiyle okul hayatına başlamalıdır. Aksi takdirde ilkokulda sorun yaşama ihtimalleri oldukça yüksektir. Problemi okul öncesi dönemde çözümlemek, bu dönemde çocuğu yaşıtlarından beklenen gelişim düzeyine getirmeye çalışmak daha sağlıklı bir eğitim hayatı sunacaktır.
Anaokullarının kapılarında sıklıkla annelerinden ayrılmak istemeyen ve ağlayan çocuklar görüyoruz. Okula yeni başlayan bir çocuğun bu tip sorunlar yaşaması, annesinden ayrılmak istememesi neden kaynaklanır?
Bu durum okulun ilk günleri sıklıkla yaşanılan ve ilk bir iki hafta için normal karşıladığımız bir durumdur. Öncelikle okula başlamadan evvel çocukların zihin olarak okula hazır olması durumu kolaylaştırır. Bu da daha çok ailenin okula dair güzel ve eğlenceli şeylerden bahsettiği sohbetlerle mümkündür. Çocuğun okulu kendisinin evden uzaklaştırılmak için gönderildiği bir yer olarak algılamasına ortam sağlanmamalıdır. Özellikle yeni kardeşi olmuş bir çocuk "artık benimle olmak istemiyorlar" düşüncesine kapılabilir.
Bu durumda okul olgusunun büyümekle özdeşleştirilmesi faydalı olabilir. Okulda geçirilen güzel bir gün sonunda küçük sürprizler, minik hediyelerle olumlu etkinin oluşması sağlanabilir. Bunların yanı sıra çocuğu okula bırakırken ebeveynin duyduğu endişe çocuğa yansır. Ailenin güven duyarak kararlılıkla çocuktan ayrılması, çocuğun da güven duymasını sağlayacaktır. Uzun uzun sarılmalar, "ah canım" gibi titrek sesli hatta belki gözü yaşlı uğurlamalar çocuktaki kaygıyı arttıracaktır.
Daha genel bir bakış açısıyla ele alırsak; bu durumu ilk olarak yeni bir ortama dahil olmanın verdiği "bilinmeyene duyulan korku" olarak açıklayabiliriz. Biz yetişkinler dahi tanımadığımız insanlardan oluşan yeni bir ortama girdiğimizde zaman zaman endişelenebiliriz. O yaş grubundaki çocukların bu duyguyu hissetmeleri normaldir. Ailelerin ve eğitimcilerin desteğiyle kendilerini güvende hissettikçe "bilinmeyen" olgusu zamanla aidiyet hissine dönüşür. Sınıf ortamı, arkadaşları, öğretmenine duyulan sevgi ve benimsemeyle kaygılar ortadan kalkar. Genellikle bir haftanın sonunda bu çocuklar okul hayatına alışmış olurlar.
Okula başlayıncaya kadar sürekli ailesiyle vakit geçirmiş, kapalı bir ortamda büyümüş, sosyal çevreyle çok fazla iletişim halinde olmayan, özellikle annesinin desteğini her zaman yanında hissetmiş, her yaptığı şeyde yanında birileri olan bir çocuğun birden bire "birey" olarak kalacağı bir ortamda rahat hissetmesini beklememiz anlamsız olur. Kendilerine güven duyup, tek başlarına bir şeylerin üstesinden gelmeyi başardıkça bu çocuklar da sınıfta mutlu olmaya başlarlar. Son olarak kural koyulmadan büyüyen, evde herkese istediğini yaptırabilen "merkez" de kendisinin var olduğu bir anlayışla yetiştirilmiş çocukların okula alışması biraz daha uzun sürer, çoğu diretir, sınıfa girmeyi reddeder, aileler genellikle bu okul olmadı diyerek kapı kapı farklı okullar ararlar.
Sorun okulda da olabilir ancak biraz da okula başlamadan önceki zaman diliminde ebeveynin tutumuyla ilgilidir. Okuldaki yumuşak disiplin ve kurallar bu çocuklara ağır gelebilir. Tek başına oynamaya alışmış bir çocuk için oyuncağı paylaşmasının gerekmesi dahi kendisini mutsuz hissettirebilir. Bu gibi durumların çözümü kararlılıktır. Bazı çocukların okula mutlu gelebilmesi aylar sürebilir.
Ailenin, eğitimciyle işbirliği içinde ve kararlılıkla çocuğu okula getirmeye devam etmesi gerekir. İlk birkaç gün sınıfın içinde sonrasında sınıfa girmeden dışarıda onu bekleyerek daha sonra birkaç saatliğine okuldan ayrılarak kademeli olarak çocuğun okula alışmasını sağlamak mümkündür. Eğitimci zaten bu konuda aileye rehberlik edecektir.
Tüm bunların dışında; çocuk sınıf arkadaşlarıyla yada öğretmeniyle kendisini mutlu hissetmeyebilir. Ebeveyn de yaptığı gözlem sonucunda öğretmenin kendileri için uygun olmadığını düşünüyorsa, okul hayatına ilk adımını attığı bu önemli dönemde onun kendisini daha mutlu hissedeceği arkadaşlar ve öğretmenle olabilmesi için farklı kurumlar denemelidir.
Aileler ağlayan ve okula gitmek istemeyen çocuklarının okula hazır olmadığını düşünerek bir kaç gün sonra çocuğu okuldan alarak, anneanne-babaanne bakımına geri götürüyorlar, sizce bu doğru mu?
Yukarıda bahsettiğim gibi, sınıf arkadaşları ve/veya öğretmen tarafından sergilenen özensiz davranışların sonucunda çocuk bu duyguya kapılıyorsa başka kurumlar araştırılmalı ancak kararlılıkla mutlaka çocuğun bir okula devam etmesi sağlanmalıdır. Şimdi bu yapılmazsa çok büyük bir ihtimalle aynı sorun bir sonraki sene yaşanacaktır.
Veli burada şuna karar vermeli; ya bu sene bu sorunu çözümleyecek ve seneye rahat bir okula başlangıç dönemi yaşayacak yada sorunu erteleyerek belki daha da büyümesine yol açacak. İlkokul, okul öncesi dönemden daha fazla bilgi ve beceri içeren bir müfredata sahiptir. Sorunu çözmeyi ertelemek bu önemli senenin ilk zamanlarının çocuk için verimsiz geçmesine, onun yaşıtlarından geri kalmasına neden olacaktır.
![anasinifindanilkogr3_450]()
Bir veli okul öncesi eğitim alan çocuğuna nasıl destek verebilir? Veli öğretmen ilişkisi ve işbirliğinin çocuğa faydası var mıdır?
Öğrenme; "çocuklarda kalıcı davranış değişikliği"nin sağlanabilmesidir. Öğretmenlerin olumlu davranışları kazandırabilmesi ve "öğrenme"nin gerçekleşebilmesi için mutlaka ki veliyle işbirliği içinde olması, çocuğun okul dışındaki yaşantısına dair de bilgi sahibi olması gerekir. Öğretmen hem çocuklar hem de veliler için bir rehberdir, yol göstericidir. Yemek masasına çatal ve kaşıkları sayarak koyma gibi basit bir faaliyetin bile çocuğun eğitimi için önemli olduğunu bilir ve velileri günlük yaşam içinde çocukları ilerletebilecek küçük faaliyetlere dair bilgilendirir. Her zaman yapılan şeylerin nasıl fark ettirmeden eğitim faaliyeti haline dönüştürülebileceğine dair fikirler sunar. Çocukla "ilgilenmek, kaliteli zaman geçirmek" aslında ne demektir bunun fark edilmesini sağlar. Ayrıca ailesiyle öğretmeninin aynı tutumda olduğunu gören çocuğun "doğru davranışlar" için kafası karışmaz. Öğretmeni de bir şey isterken "yapabilir misin lütfen" diye rica eder, annesi de...Bu durumda çocuk doğru davranışı daha çabuk kavrar ve uygular.
Yeni yasaya göre oluşturulan 4+4+4 eğitim sistemi sizce doğru bir sistem midir?
Okul öncesi öğretmenliği 36-72 aylık çocuklara öğretmenlik yapabilmek için Eğitim Fakültelerinde 4 yıl okumayı gerektiren bir bölümdür. Bu sistemle okul öncesi dönemde olan çocuklar, benzeyen ama tam olarak kapsamayan başka bir içeriğin 4 yıllık eğitimini almış öğretmenler tarafından yetiştirilecektir. Bunun dışında okulların fiziki şartları, çocukların yeterlilik düzeyleri, becerileri geçen seneki okullar ve öğrenciler göz önüne alındığında sıkıntı oluşturabilir.
Çocukların 40 dakika masalarda oturabilmeleri şu an için oldukça zor görünüyor ancak sorumluluk sahibi kişiler herhalde bunun önlemini almışlar, okulları ve müfredatı buna göre hazırlamışlardır.
Çocukların aralarındaki yaş farkı sınıf içerisinde ne gibi aksaklıklara yol açar, eğitim hayatlarını nasıl etkiler?
Çocuklar aynı yaşta olmalarına rağmen gelişimsel farklılıklarının olması nedeniyle zaten önceki senelerde de sınıf içinde öğretmenin öğretim yöntem ve tekniklerini çeşitlendirmesi gerekiyordu. Şimdi bu fark daha da açıldı. Eğitimciler bilirler ki bu dönemdeki çocukların arasındaki 1 ay dahi onların gelişimleri arasında büyük farklılıklar oluşturur. Daha küçük çocukların kendilerini eksik, yada başarısız hissetmemeleri için eğitimcilerin farklı düzeylerde faaliyetler planlamaları gerekiyor. Çocuklar arasındaki uyumun sağlanabilmesi için seçilecek etkinlikler çeşitlendirilmeli, her çocuğun kendisini yeterli hissedebilmesi sağlanmalıdır.
![anasinifindanilkogr2_450]()
Ayrıca ailelerin de bu durumu göz önünde bulundurarak, çocuklarının kendi yaş düzeyindeki becerilerine dair yeterlilik değerlendirmesi yapması gerekir. Kendim de okula erken başlamış bir öğrenciyim (61 aylık). Bazı şeyleri arkadaşlarımdan birazcık da olsa sonra yapabiliyor olmanın beni üzdüğünü hatırlıyorum. Ayrıca öğretmen annemin beni masa başında tutmakta zorlandığını hatırlıyorum. İçimdeki tatmin edilmemiş oyun oynama ihtiyaç ve isteğinin lise son sınıfa kadar devam ettiğini de söylemeliyim.
Eğitim hayatım boyunca hep sınıfın en küçüğüydüm ve bu durumdan hoşlandığımı söyleyemem. Ben sadece bir örneğim. Her çocuk kendine has ve özeldir. Aynı şekilde davranışlar, ve aynı durumlar bile çoğu çocukta farklı yansımalar oluşturur. Bu nedenle bireysel farklılıklar göz önünde bulundurularak bu kararların alınması gerekir.
Pakize Duman
Okul Öncesi Öğretmeni