HABER

ANALİZ - BAE-Suudi medyasındaki Türkiye karşıtlığı

Körfez medyasının Türkiye ile ilişkilere zarar verecek yayınlar hususunda iyi bir sınav verdiği söylenemez. Türkiye karşıtı açıklama ve yayınlarda BAE etkisi güçlü şekilde varlığını hissettiriyor ancak bu etkiye ve kışkırtmaya Suudi medyasının da teşne olduğu görülüyor - Suudi Arabistan’da ikili ilişkilerin geliştirilmesini isteyen siyasilerin ve kanaat önderlerinin sayısı az değil. Suudluların ekseriyeti bazı kiralık kalemlerin iki ülke ilişkilerini bozmaya çalıştığı ve ve bilhassa sosyal medyadaki Türkiye karşıtı kampanyaların bizzat BAE’den yürütüldüğü kanaatinde - Esasında Abu Dabi- Riyad ikilisinin Ankara’ya medya üzerinden kirli bir savaş yürütmesinin temelinde son 10 yılda yaşanan bölgesel gelişmeler, siyasi ve ideolojik gerginlikler yatıyor - Türkiye, Arap Baharı olayları patlak verdiğinde genel olarak bu ülkelerde halkların istediği değişimlere ve seçimle iş başına gelmiş hükümetlere destek verdi. Bu destek sıranın kendilerine geleceğini düşünen BAE-Suudi Arabistan yönetimlerini rahatsız etti

İSTANBUL (AA) - HALİL ÇELİK - Suudi Arabistan’ın Ankara Büyükelçisi Velid bin Abdulkerim el-Hureyci, 23 Mayıs 2018 tarihinde Ankara’da gerçekleştirilen “Türkiye- Suudi Arabistan Medya Buluşması’ndaki konuşmasında medyanın iki ülke ilişkilerinin gelişmesinde oynadığı role dikkat çekmiş, ilişkilere zarar verecek yayınlardan kaçınılması gerektiğini dile getirerek askeri, ekonomik ve turizm alanında iyi bir ivme kazanan ilişkilerin önemine değinmişti. Büyükelçiye katılmamak elde değil ancak başta Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Suudi Arabistan medyası olmak üzere genel olarak Körfez medyasının ilişkilere zarar verecek yayınlar hususunda iyi bir sınav verdiği söylenemez.

Büyükelçinin bu iyi niyetli tespitinin BAE ve Suudi Arabistan medyası tarafından dikkate alınmadığını görüyoruz. Özellikle Suudi Arabistan’ın Ukaz gazetesinin adeta bu işe soyunduğunu, hemen hemen her nüshasında Türkiye aleyhtarı haberlere ve yorumlara yer verdiğini müşahede ediyoruz. Büyükelçinin konuşmasından bir gün sonra yani 24 Mayıs günü gazete “Erdoğan. Sultan’ın yanılgıları” manşetini atıyor, “Osmanlıcılık ile İhvancılık arasında muta nikahı” ara başlığı ile fes giydirilmiş Erdoğan fotoğrafını servis ediyordu. Benzerlerine 24 Haziran seçimleri öncesi Batı medyasında alışık olduğumuz türden manşetlerin, iki ülkedeki karar mercilerinin bilgi ve müdahalesi haricinde düşünülmesi mümkün değil.

Esasında Türkiye’nin Suudi Arabistan’la ilişkileri stratejik ve bölgesel ittifaklar düzeyinde olmasa da ilerleyen bir istikamette seyrediyor. Cumhurbaşkanlığı ve başbakanlık düzeyinde ziyaretler gerçekleştirilirken ekonomik, siyasi ve hatta askeri alanda anlaşmalara imza atıldı. Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın İstanbul’daki başkonsoloslukta cinayete kurban gitmesi sürecinde dahi Türkiye, iki ülke ilişkilerinin bu cinayetin sonuçlarından etkilenmemesi için süreci gayet başarılı yönetmiş, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kral Selman’ı bu cinayette ayrı bir yerde tutmuştu. Zaten kutsal topraklar Mekke ve Medine münasebetiyle Anadolu insanının gözünde Suudi Arabistan’ın hep ayrı bir yeri vardır.
\

- Birleşik Arap Emirlikleri etkisi

Suudi Arabistan’da da sayın büyükelçi gibi ikili ilişkilerin geliştirilmesini ve daha ileriye götürülmesini isteyen siyasilerin, kanaat önderleri ve gazetecilerin sayısı az değil. Suudluların ekseriyeti bazı kiralık kalemlerin iki ülke ilişkilerini bozmaya çalıştığı ve twitterdeki Türkiye karşıtı kampanyaların bizzat BAE’den yürütüldüğü kanaatini taşımaktalar.

Her ne kadar Suudi Arabistan siyasi, askeri ve ekonomik güç açısından Körfez ülkelerinin ağabeyi konumunda olsa da Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da bu iki ülkenin attığı adımlarda, başarılı ve başarısız darbe girişimlerinde, İsrail’le ilişkilerin normalleşmesi için “Yüzyılın Anlaşması” adı altında yürütülen mekik diplomasisinde, BAE’nin ve Abu Dabi Veliahtı Muhammed bin Zayid’in etkin söz sahibi olduğu sır değil.

Son yıllarda Suudi Arabistan medyasında Türkiye karşıtı yayınlardaki artışın özellikle de Muhammed bin Selman’ın veliaht prens olması ardından hız kazandığı gözlemleniyor. Yalnız Abu Dabi Veliahtı Bin Zayid’in Bin Selman’a oranla devlet deneyimi ve Batılı karar alma organlarıyla ilişkisi açısından daha tecrübeli olması sebebiyle Riyad’ın, -medyanın dili de dahil- son yıllarda izlediği politikalarda Abu Dabi etkisinin güçlü olduğunu söyleyebiliriz.

Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki iktidar çevrelerine yakın siyaset bilimci akademisyen Abdulhalık Abdullah, başta sosyal medya olmak üzere çeşitli platformlarda Türkiye karşıtı açıklamalarıyla tanınıyor. Körfez bölgesinde güvenlik ve siyasi dönüşümlere dair çalışmalarıyla ön plana çıkan Abdullah, bu aleyhtar açıklamalarına geçtiğimiz günlerde bir yenisini daha ekledi. Türkiye’nin izlediği politikaların BAE ve Suudi Arabistan’ın istikrarını hedef aldığını iddia ederek sözde Türkiye tehlikesine dikkat çeken Abdullah, Türkiye’nin de en az İran kadar bölge ülkeleri için tehlikeli olduğu tespitinin ardından iki ülkenin karar alma organlarına tavsiyelerde bulunacak ortak bir araştırma merkezi kurulması çağrısı yapıyor.

BAE’nin Dışişlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Enver Karkaş uzun süreden beri soyunduğu Türkiye karşıtlığına bir yenisini daha ekleyerek twitter hesabından “Türkiye’nin Suudi Arabistan’ı hedefine almasının Ankara’nın bölgedeki konumuna zarar vereceğini ve nüfuzunu sınırlandıracağını” belirtmekten geri durmuyor.

Türkiye karşıtı açıklama ve yayınlarında BAE etkisi güçlü şekilde varlığını hissettiriyor ancak bu etkiye ve kışkırtmaya Suudi medyasının da teşne olduğu görülüyor.

Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın boşanma evraklarını almak için İstanbul Başkonsolosluğuna girmesi ve kendisinden bir daha haber alınamaması üzerine Suudi medyasında Türkiye’nin güvenli olmadığı ve öldürülen gazeteci sayıları üzerinden algı operasyonları yürüten haberler çıkmaya başlamıştı. Türkiye’nin bu olayın bütün boyutlarıyla aydınlatılması yönündeki ahlaki tavrı sertleştikçe Kaşıkçı üzerinden Suudi Arabistan’a komplo kurulmaya çalışıldığı, Türkiye ve Katar’ın bu komployu yürüttüğü üzerinden haberler ve yorumlar çıkmaya başladı. Üstelik Kaşıkçı cinayeti soruşturmasını soğukkanlı ve başarılı şekilde yürüten Türkiye, ikili ilişkilerle cinayeti ayrı tutma hassasiyetini her daim açıklıyor ve Suudi yetkililerle cinayetin aydınlatılması için kendileriyle yakın bir ilişki içinde olmaları çağrısı yapıyordu.
\

- Türkiye karşıtı yayınlar yeni değil

Biraz geriye gidildiğinde BAE- Suudi Arabistan medyasındaki Türkiye karşıtlığının yeni olmadığı görülür. Suudi Arabistan'da Türkiye karşıtı medyanın amiral gemisi Ukaz gazetesi 11 Aralık 2017 tarihli nüshasında röportaj yaptığı PKK’lı terörist Rıza Altun’u “PKK’nin Dışişleri Bakanı” diye takdim ediyordu. Aynı gazete Türk lirasının dolar karşısında hızlı değer kaybettiği günlerde 17 Ağustos 2018 tarihli nüshasında, bir skandala imza atarak Türkiye’de darbe çağrısında bulunuyor ve bu darbenin ekonomik kriz sebebiyle bu kez başarılı olacağı hezeyanını yorum sayfalarına taşıyordu.

“Elektronik sinek” adıyla sahte sosyal medya hesapları üzerinden Türkiye’ye karşı kirli bir medya savaşı yürütüldü, Türk mallarına karşı boykot çağrıları yapıldı. Türkiye’de Körfez kökenli turistlere saldırıldığı iddiasıyla Arap turistlerin Türkiye’ye gitmemesi için sosyal medyadan kampanyalar başlatıldı. Birkaç saat içinde 80 bin twit atılması kampanyanın tek bir elden yürütüldüğünün açık kanıtıydı. Yalnız tüm bu boykot çağrılarına rağmen 2017 yılında tatil için Türkiye’yi seçen Arap turistler arasında BAE ve Suudi vatandaşları ikinci ve üçüncü sırada yer aldı.
\

- 15 Temmuz darbesine açık destek

Biraz daha geriye gidecek olursak Birleşik Arap Emirlikleri’nin finanse ettiği Skynews ve Suudi Arabistan destekli Al Arabiya kanalları 15 Temmuz 2016’daki başarısız darbe girişimini, ilk saatlerinden itibaren canlı verirken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir tekneyle Yunanistan’a kaçtığı yönünde aslı astarı olmayan son dakika 'haberleri' verdiler. Darbenin püskürtülmesi sonrası aynı medya bu sefer dil değiştirerek darbe girişiminin bir tiyatro olduğu iddiasıyla Arap kamuoyunu yanıltmaya çalıştı.

BAE Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayid Al Nahyan, Medine Müdafaası komutanı Fahreddin Paşa’yı “hırsız” olarak niteleyen bir twitter mesajını paylaştı, Suudi Arabistan’ın önemli medya gruplarından MBC kendi yayın organlarında artık Türk dizilerinin gösterilmeyeceği yönünde bir karar aldı. Suudi Arabistan’ın Suriye’de terör örgütü DEAŞ’tan kurtarılan ve terör örgütü PYD’nin askeri kanadı YPG’nin eline geçen bölgelere destek adı altında, basına yansıyan bilgilere göre milyarlarca dolar para aktardı.

Türk ordusunun Afrin’deki PYD teröristlerine yönelik Zeytin Dalı Operasyonunu başlatması ardından Körfezli gazeteciler, sosyal medya hesaplarından terör örgütü PYD’nin silahlı kolu YPG’yi savunan paylaşımlarda bulundular. Üstelik Türk ordusunun sivilleri hedef aldığı yönünde aslı astarı olmayan görüntüler yayınlayarak, Türkiye’nin Arap dünyasındaki imajına zarar vermeye çalıştılar. Son günlerde Fırat’ın doğusuna yönelik operasyonun gündeme gelmesiyle birlikte Suudi destekli Şarkulevsat gazetesi YPG’nin sözde komutanlarına mikrofon uzatarak Türkiye’ye yönelik tehditkar mesajların sözcülüğüne soyundu.

Riyad gazetesi, 16 Aralık 2018'de Diyarbakır'daki KESK eylemini haberleştirirken “Pahalılık gösterileri Erdoğan'a meydan okuyor. Sarı yelekler Türkiye'ye ulaştı" başlığını kullandı.
\

- Türkiye karşıtı yayınlarının sebepleri

Tüm bu örneklerden sonra Türkiye karşıtı bu yayınların ve açıklamaların sebepleri daha bir önem kazanmaktadır. Esasında Abu Dabi- Riyad ikilisinin Ankara’ya medya üzerinden kirli bir savaş yürütmesinin temelinde son 10 yılda yaşanan bölgesel gelişmeler, siyasi ve ideolojik gerginlikler yatıyor. Bu gerginlikleri şu başlıklar altında toplamamız mümkün:

1- Türkiye Arap Baharı olayları patlak verdiğinde genel olarak bu ülkelerde halkların istediği değişimlere ve seçimle iş başına gelmiş hükümetlere destek verdi. Bu destek sıranın kendilerine geleceğini düşünen BAE-Suudi Arabistan yönetimlerini rahatsız etti. Akabinde Mısır’daki darbe sürecini desteklediler, Tunus’ta Nahda Hareketini ve lideri Raşid el Gannuşi’yi tavizler vermeye mecbur bıraktılar. Libya’da darbeci General Halife Hafter’e arka çıktılar. Türkiye’nin Sudan ve Somali’deki açılımlarını baltalamak için türlü girişimlerde bulundular ve halen bulunmaktalar.

2- Türkiye’nin 5 Haziran 2017’de bu iki ülke başta olmak üzere bazı Körfez ülkeleri ve Mısır’ın Katar’a uyguladığı ablukayı boşa çıkarması, askeri, siyasi ve ekonomik açıdan Doha’nın yanında güçlü şekilde yer aldığını açıklaması, rahatsızlığın ve Türkiye karşıtlığının bir diğer önemli sebebi. Bu iki ülke Türkiye’nin kararından o kadar çok rahatsız olmuş olacak ki Suudi Arabistan Türkiye’ye karşı Kürt kartını kullanmaya başladı. Suudi medyası PKK ve PYD’nın ele başlarıyla röportajlar yaptı, devlet adamlarımıymış gibi muamele gösterdi.

3- Bu bağlamda Türkiye’nin tıpkı Katar gibi Arap dünyasında başta Müslüman Kardeşler Teşkilatı mensupları olmak üzere Suudi Arabistan ve BAE’nin hedefindeki isimleri ve grupları ağırlaması ve konuşturması bir diğer sebep olarak eklenebilir.

4- Birinci maddeyle de paralel olarak Türkiye ile bu iki ülke arasında Ortadoğu ve Afrika Boynuzu ülkelerinde bir nüfuz çekişmesi var. Suud ve Nahyan ailelerinin hüküm sürdüğü ve en basit bir eleştiriye bile tahammülün olmadığı bu iki ülkede, medyanın dili karar merkezlerinden bağımsız düşünülemez.

5- BAE-Suudi Arabistan medyasındaki Türkiye karşıtlığının bir diğer sebebi de Arap milliyetçiliğini hortlatma ve yeniden ayağa kaldırma çabalarıdır. Zaten Türk dizilerinin bu ülkelerin tv kanalları tarafından gösterilmeme sebebi biraz da Osmanlı rahatsızlığından kaynaklanıyor. Bu iki ülkedeki karar mercileri Türkiye ve İran’ı hedef tahtasına koyarak Arap milliyetçiliği zemininde kendi plan ve programlarına meşruiyet zemini bulmaya çalışmaktadırlar.

En Çok Aranan Haberler