İSTANBUL (AA) -FURKAN POLAT- “Libya Ulusal Ordusu” veya “Libya Arap Silahlı Kuvvetleri” isimleri 2014 yılından günümüze, başta Halife Hafter olmak üzere, ona yakın çevrelerce Hafter cephesini tanımlamak için kullanılıyor. Bu tanımlama biçimi gerek Türk kamuoyunda gerekse genel itibariyle Hafter karşıtı cenahta ciddi şekilde tartışılıyor. Karşı çıkanların genel argümanı “Libya Ulusal Ordusu” sıfatının başkent Trablus’taki Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne (UMH) bağlı birlikleri nitelendirdiği ve Hafter’in bu sıfatı kullanarak meşruiyet elde etmeye çalıştığıdır. Bu argüman elbette haklı; fakat haklı olmanın bir şey değiştirmediği Libya sahasında, gereksiz meşruiyet/isimlendirme tartışmalarının yerine, asıl odaklanılması gereken konu bu cephenin nasıl bir oluşum olduğu, içinde kimleri barındırdığı ve zayıf yönlerinin neler olduğudur. Sorulması gereken soru, başka bir ifadeyle, Hafter’in “Libya Ulusal Ordusu” (LUO) dediği yapılanma, hakikatte her biri ortak bir hedef doğrultusunda bir araya gelmiş ve belirli bir hiyerarşik düzen içerisinde hareket eden silahlı gruplardan mı meydana gelmiştir?
Hafter’in 2014 yılında ülkenin doğusundaki Bingazi kentine yönelik başlattığı “Onur Operasyonu”ndan günümüze LUO, yayılmasının kapsamına bağlı olarak sürekli bir değişim yaşadı. Başlangıçta Libya’nın doğusundaki kabilelerin desteğiyle kendi içinde bütüncül, eğitimli ve donanımlı birliklerden oluşan LUO, kontrol edilen bölgelerin sayısı ve güçlü rakiplerle yüzleşme olasılığı arttıkça, her biri farklı çıkarlara/hedeflere sahip aktörleri içinde barındıran bir ittifaka dönüştü. Bu bağlamda, 4 Nisan 2019’dan beri Hafter safında Trablus operasyonuna katılan gruplar LUO hakkında genel bir resim sunmaktadır. Bu grupların tasnifini Libya’nın doğusu, batısı ve güneyi şeklinde üç ayrı bölge üzerinden yapmak mümkün.
Doğu bölgesinden gelen ve Hafter’e olan sadakatiyle öne çıkan gruplar LUO’nun çekirdek kadrosunu oluşturmaktadır. Bu gruplar, başta Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Fransa olmak üzere, Hafter’in askeri kapasitesini inşa eden devletlerin gönderdiği ağır silahlarla donatılmışlardır. Bunların içinde Hafter’in oğlu Halid’in liderliğini yürüttüğü 106. Tugay, Salih el-Qutani’nin liderliğini yaptığı 73. Tugay ve Ömer Mrace’nin liderliğindeki Tarık Bin Ziyad Tugayı ön plana çıkmaktadır. Bu üç birlik aynı zamanda Medhali Selefi savaşçılardan ve Kaddafi rejimine sadakatiyle bilinen kesimlerden oluşmaktadır. Öte yandan LUO’nun Batı Libya kanadında ise tablo biraz farklılaşmaktadır. Trablus saldırısı öncesinde UMH’yi tanıyan ancak batıdaki güç ilişkilerinde belirleyici aktör olma potansiyelini kaybetmiş grupların Hafter’in peşine takıldığını görmekteyiz. Bu gruplardan en fazla öne çıkan ve başkente yönelik saldırılarda stratejik bir rol üstlenen ise Tarhuna kentidir. 2011 devrimi esnasında Kaddafi’ye olan sadakatiyle öne çıkan Tarhuna kenti, devrim sonrası geçiş hükümetleri döneminde güç kaynaklarından mahrum bırakıldı. 2015 yılında Kani kardeşlerin liderliğindeki Kaniyat adlı milis grup eski rejimi yanlısı askerleri bünyesine alarak kentin kontrolünü sağladı. Son iki yıldır başkenti kontrol eden gruplarla girdiği çatışmalarda başarılı olamayan Kaniyat grubu, 4 Nisan’da Hafter’in safına katılarak batıdaki güç mücadelesinde pozisyon elde etmeye çalışmaktadır. LUO’nun batı kanadını oluşturan diğer gruplar ise Tici, Surman, Zintan, el-Aceylat ve Beni Velid gibi farklı kentlerden gelen Medhali Selefilerden ve güneydeki Tebu kabilesine karşı savaşında Hafter’in desteğini alan Evlad-ı Süleyman kabilesinden oluşmaktadır.
Trablus saldırısı bağlamında dikkat çeken diğer gruplar ise Sudan’ın Darfur bölgesinden gelen savaşçılardır. LUO’nun sekreterlik şefi Abdulkerim Hadiya’nın koordinasyon görevini üstlendiği grupların başında Sudan Özgürlük Ordusu gelmektedir. Cuma Haggar’ın liderliğini yürüttüğü grup ilk olarak 2017 yılında Libya’ya geldi. O tarihten 4 Nisan’a kadar güneydeki ve petrol bölgelerindeki çatışmalarda yer aldı. Günümüzde ise yaklaşık bin savaşçıyla Hafter’in Trablus saldırısında önemli roller üstlenmektedir. Libya’daki Sudan menşeili bir diğer grup ise Sudan Özgürlük Güçleri Topluluğu’dur. Zaghawa kabilesine mensup savaşçılardan oluşan bu grubun (kendisi de bir Zaghawa olan) Çad Cumhurbaşkanı İdris Deby’le yakın ilişkiye sahip olduğu bilinmektedir. Yaklaşık 500 savaşçıyla Hafter cephesinde yer alan grup, daha ziyade Ras Lanuf petrol bölgesindeki çatışmalarda çeşitli roller üstlendi. Son dönemde adından çokça söz ettiren bir diğer grup ise Hızlı Destek Kuvvetleri’dir. Temmuz 2019’da yaklaşık bin savaşçıyla Trablus’taki çatışma bölgelerine intikal eden grup, Sudan Geçici Askeri Konsey Başkan Yardımcısı Orgeneral Muhammed Hamdan Daklu tarafından komuta edilmektedir. Libya’daki yabancı savaşçılar arasında öne çıkan Sudanlı grupların ekseriyeti Hafter safında yer almakla birlikte, amaç bakımından ittifakın diğer üyelerinden farklılık arz etmektedir. Bu grupların öncelikleri Libya iç savaşına taraf olmak değil, buradaki çatışmalardan elde ettikleri gelirler ve askeri araç gereçlerle bir kapasite oluşturmaktır.
Hafter cephesinin Trablus saldırısı sonrasında sahada görmeye başladığımız bir diğer silahlı aktör ise Wagner Grubu’na ait savaşçılar. Sayıları bin 500’ü bulan Rus paralı askerlerini, her ne kadar son aylarda sahada görmeye başlasak da bu desteğin kökeni Hafter’in 2017’de yoğunlaştırdığı Rusya temaslarına dayanıyor. Ocak 2017’de Libya açıklarındaki bir savaş gemisinde Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu ve Hafter bir araya gelmiş ve taraflar arasında iki milyar dolarlık askeri anlaşma yapılmıştı. Anlaşma sonrası Hafter cephesinden yapılan açıklamada, Kaddafi döneminden kalan silah ticaretinin sürdürülmesi, Rusya’nın Libya’da askeri üsler inşa etmesi ve Libya’ya uygulanan silah ambargosunun aşılması konusunda ikili anlaşmanın sağlandığı vurgulanmıştı. Dolayısıyla Hafter’in muhaliflerini saf dışı bırakarak tek etkin aktöre dönüşmesi, Rusya’nın elde ettiği kazanımları koruması açısından stratejik bir hedef haline geldi.
Özetlemek gerekirse, Hafter’in liderliğini yaptığı “Libya Ulusal Ordusu/Libya Arap Silahlı Kuvvetleri”, kimi grupların onun liderliğinde otoriter bir rejim kurma hayaliyle, kimilerinin 2011 devrimi sonrasında kaybettiği güç pozisyonunu geri elde etme hevesiyle, kimilerinin ise ekonomik kazanç ve askeri kapasite devşirme arzusuyla bir araya geldiği bir ittifakı ifade etmektedir. Bu ittifak içindeki bazı gruplar (Kaniyat başta olmak üzere eski rejim yanlıları ve Sudan’dan gelen paralı savaşçılar) sınırlı çıkarlar peşinde koşarken, Hafter’in çekirdek kadrosunu oluşturanlar ise UMH çatısı altındaki tüm grupları saf dışı bırakarak yereldeki güç dağılımını domine etmeyi arzulamaktadırlar. Söz konusu ittifakı bugüne kadar ayakta tutan ve yeni aktörlerin peşine takılmasına yol açan etken ise sahada elde ettiği kazanımlardır. Dolayısıyla LUO yayıldıkça yerel ve uluslararası ölçekteki desteği artmakta ve bu artış yeni yayılmacı operasyonları beraberinde getirmektedir.
Tersinden bakıldığında, bu revizyonist ittifakın en zayıf yönü, olası bir güç kaybı veya mevcut işgal bölgelerinde gerileme yaşanması durumunda dağılma ihtimalini barındırmasıdır. Bu bağlamda, UMH çatısı altında kurulan statükocu ittifakın askeri ve siyasi olarak desteklenmesi oldukça mühimdir. Zira UMH’ye bağlı birlikler mevcut pozisyonlarını korudukça, Hafter’in Libya’yı kontrol ederek hem yereldeki müttefiklerine hem de uluslararası müttefiklerine kazandırmaya devam edeceği inancı zayıflayacaktır. Bu açıdan bakıldığında, Türkiye’nin UMH ile imzaladığı askeri ve güvenlik işbirliği mutabakat muhtırası kapsamında vereceği askeri desteğin niteliği önem taşımaktadır. Özellikle uzun süredir BAE ve Mısır’a ait savaş uçaklarının başkent Trablus’un savunulmasında ciddi zafiyetler doğurduğu ve UMH’ye bağlı birliklerin mühimmat eksikliği yaşadığı düşünüldüğünde, bölgeye gönderilecek hava savunma sistemleri ve verilecek hava desteği Hafter lehine esen rüzgârı tersine çevirecektir.
[Furkan Polat Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsü (ORMER) Libya masasında araştırma görevlisi olarak çalışmalarını sürdürmektedir]