HABER

ANALİZ - Irak’ta siyasi tıkanıklık

2003 sonrasında Irak siyasetini yönlendiren iki dış aktörden biri haline gelen İran’ın Şii grupları artık uzlaştıramamasının yanında, özellikle Tahran’ın desteklediği gruplar ile Mukteda es-Sadr grubu arasındaki görüş ayrılıkları giderek derinleşiyor - Ayetullah Sistani’nin “Yeni başbakan siyasette yeni bir isim olmalı” çağrısına rağmen, Irak siyasetinin eski yüzlerinden Abdulmehdi, politik olarak daha da kutuplaşan es-Sadr ve el-Amiri cenahlarının zoraki uzlaşısında, başbakan oldu ve zorlu bir misyon üstlendi - Abdulmehdi, Irak’ta son dönemde daha da belirginleşen ABD, İran ve Arap ülkeleri arasında denge arayışı politikalarını idare edebilecek bir başbakan adayı olarak birbirine rakip Şii blokların üzerinde uzlaştığı isimdi - ABD, Tahran’ın desteklediği grupların hükümet içerisinde belirleyici bir konum kazanmasını engellemek isterken, İran da Hadi el-Amiri liderliğindeki Bina Bloku’nun kurulacak yeni hükümette baskın güç olmasını istiyor - Gelinen aşamada, Abdulmehdi’nin kalan kabine üyelerini ne zaman atayabileceğini tahmin etmek zor ama sürecin daha da uzaması kuvvetle muhtemel. Bu süreçte mevcut başbakanın istifasının Irak’ı daha da istikrarsızlaştıracağı kesin

İSTANBUL (AA) - TAYLAN ÇÖKENOĞLU - Irak'ta mayıs ayında yapılan genel seçimlerin üzerinden yaklaşık yedi ay geçmesine rağmen 21 kişilik kabineye nihai şeklinin verilmesine yönelik çabalar henüz sonuç vermedi. Yaşanan siyasi tıkanıklığa atıfla Irak’ın Lübnanlaşması olarak nitelendirilen bu süreçte, 2003'teki ABD işgali sonrası mezhepsel hatlarda seyreden iç siyaset, yerini Şii fraksiyonlar arasında iktidar mücadelesine bıraktı. 2003 sonrasında Irak siyasetini yönlendiren iki dış aktörden biri haline gelen İran’ın Şii grupları artık uzlaştıramamasının yanında, özellikle Tahran’ın desteklediği gruplar ile Mukteda es-Sadr grubu arasındaki görüş ayrılıkları daha da derinleşti. Bu noktada Adil Abdulmehdi, ekim ayında bu iki cenahı uzlaştıracak ve ABD ve İran kamplarının her ikisini de memnun edebilecek bir aday olarak başbakanlık koltuğuna oturdu.

Abdulmehdi, Irak’ta son dönemde daha da belirginleşen ABD, İran ve Arap ülkeleri arasında denge arayışı politikalarını idare edebilecek bir başbakan adayı olarak birbirine rakip Şii blokların üzerinde uzlaştığı isimdi. Aslında bu cümle bile Abdulmehdi’nin önümüzdeki süreçteki nasıl zor bir misyon üstlendiğini anlamak için yeterli. Bu zorlu sürecin en önemli veçhelerinden biri ABD ile ilişkiler. Trump yönetimi ile birlikte ABD’nin İran’ın bölgesel nüfuzunu azaltma çabaları, Obama döneminde kaldırılan yaptırımların yeniden yürürlüğe konulmasına ile daha somut bir aşamaya geçti. Bunun Irak’ı ilgilendiren kısmı ise, Washington’un Bağdat’a İran’a uygulanan yaptırımlara uyma zorunluluğu getirmesi oldu. İkincisi ise ABD yaptırımları nedeniyle zor bir dönemden geçen İran için, Irak’taki siyasi ve ekonomik nüfuzunun muhafaza edilmesi çok daha elzem ve kritik hale dönüştü. Dolayısıyla, İran’ın bu konuda Irak üzerinde kurduğu politik ve ekonomik baskı daha gözle görülür hale geldi. Bütün bu gerilimin ortasında Tahran’a muhalif olan ABD müttefiki komşu Arap ülkeler ile de yakınlaşılması yeni Irak yönetiminden beklenenler arasındaydı.

- İki büyük rakip Şii blok ve Abdulmehdi

Adil Abdülmehdi son aylarda hükümet kurma sürecinin uzamasından kendisinin sorumlu olmadığını ve tıkanıklığa yol açan bazı konuların kendi inisiyatifinde olmadığını belirtiyor. Bu beyanlarından kastı yalnız dış kaynaklı nedenler değil aynı zamanda sıklıkla belirtilen iki büyük Şii blok arasındaki görüş ayrılıkları. Son genel seçimlerden birinci parti çıkan Mukteda es-Sadr’ın Sairun Koalisyonu’nun yer aldığı Reform Bloku ve seçimlerde ikinci sırayı alan ve İran tarafından desteklenen Fetih Koalisyonu’nun başını çektiği Bina Bloku her ne kadar uzlaşı sürecinde olduklarını söyleseler de hükümet oluşturma sürecinde esas belirleyici olmak istiyorlar. Bunun yanı sıra, bir yandan ABD, Tahran’ın desteklediği grupların hükümet içerisinde belirleyici bir konum kazanmasını engellemek isterken, İran da Hadi el-Amiri liderliğindeki Bina Bloku’nun kurulacak yeni hükümette baskın güç olmasını istiyor.

İki rakip blok iki aylık sürede şu ana dek toplam 21 kabine üyesinden 16’sı üzerinde anlaşma sağlayabildiler. Süreç boyunca görüşmelerin tıkandığı iki temel nokta ise İçişleri ve Savunma Bakanlığı’na taraflarca gösterilen adaylarda ısrarcı olunması oldu. Özellikle İçişleri Bakanlığı koltuğu için İran destekli Hadi el-Amiri’nin Bina Bloku’nun İçişleri Bakanlığı için Haşdi Şabi Komite Başkanı Faleh el-Fayyad isminden vazgeçmemesi, Mukteda es-Sadr kanadının da daha sert bir tavır takınmasında etkili oldu. Faleh el-Fayyad ismi üzerindeki tartışmalar ise temel anlamda İran’ın müttefiki Şii gruplar aracılığıyla destek verdiği isim olmasından kaynaklanıyor.

İçişleri Bakanlığı kolluk güçlerini kontrol eden bir kurum olmasından ötürü merkezi hükümetin zayıf olduğu ülkede siyasi cenahlar için kritik bir önem taşıyor. Sadrcılar bu koltuğun bağımsız bir siyasetçiye bırakılması gerektiğini savunurken, Amiri Bloku ise İran’ın da desteklediği Faleh el-Fayyad’ın bu koltuğa oturmasında oldukça ısrarcı. Fayyad’ı veto eden Mukteda es-Sadr ise Abdulmehdi’nin bu çıkmazı sonlandıramaması durumunda sokak gösterilerini başlatabileceği uyarısını yapıyor. Bu uyarıların ciddiyetine rağmen, yeni başbakan, İran’a tamamen sırtını dönemeyeceğini biliyor ve dolayısıyla süreç önündeki engellerden kendisinin sorumlu olmadığını her fırsatta dile getirmekten başka çaresi kalmadığı görünüyor.

- Basra gösterileri ve yeniden yapılanma

Temmuz ayında başlayan ve eylülde doruk noktasına ulaşan Basra gösterilerinin temel çıkış noktası devlet hizmetlerinin sağlanamaması, yolsuzluk ve işsizliğe karşı oluşan tepkiydi. Bu bakımdan, onlarca Iraklının hayatını kaybettiği bu gösteriler Şii Basra halkının ülkeyi 15 yıldır yöneten Şii hükümetlere karşı, 2003 sonrası verdiği en ciddi tepki olmuştu. Eylül sonrasında şiddeti azalsa da gösteriler halihazırda devam ediyor. Bu olayların hükümet kurma sürecini ilgilendiren en kritik yanı ise geçmiş hükümetleri devlet kaynaklarını heba etmekle suçlayan Mukteda es-Sadr’a bağlı militanlar ile hükümet güçlerinin aralık ayında karşı karşıya gelmiş olması. Öte yandan, gösterilerin İran Konsolosluğu’nun geçtiğimiz aylarda ateşe verilmesi gibi İran ve Tahran’ın Iraklı müttefiklerine karşı tepki mahiyeti de taşıması, Tahran yanlısı milis grupların da çatışmalara dahil olma ihtimalini güçlendiriyor.

Geçtiğimiz yıl DEAŞ işgalinin sonlandırılmasından sonra, üçte biri harabeye dönen ülkenin yeniden inşası ve yerlerinden edilen ya da göçmeye zorlanan yaklaşık iki milyon kişinin yeniden evlerine dönüşü Irak hükümeti için çözülmesi gereken en acil sorunlar olarak öne çıkmıştı. Bu konuyla alakalı olarak ise şubat ayında Kuveyt’te yapılan Irak’ın Yeniden İnşası Konferansı’nda, DEAŞ'la mücadele sürecinde büyük yıkıma uğrayan şehirlerin imarı için dış desteğe ihtiyaç duyan Irak hükümetine ilk etapta 30 milyar dolarlık yardım sözü verilmişti. Türkiye, ABD ve Körfez ülkelerinin de Irak için önemli oranlarda kredi ve yatırım olanakları oluşturma sözü verdiği bu toplantıda İran, Bağdat’a sağlayacağı destek miktarını açıklamamıştı. Bu durumun Tahran’ın İran halkının bu desteğe göstereceği tepkiden çekinmesinden ve ayrıca yardım paketinin miktarının görece az olmasından kaynaklandığı kimi siyasi çevrelerde dile getirilmişti. DEAŞ işgali sonrası Tahran’ın, yeniden yapılanma sürecine yapacağı katkıyla ilgili soru işaretlerinden sonra, İran muhalifi Körfez ülkeleri Tahran’ın Irak’taki siyasi etkisini frenlemek için Irak’a yönelik yeni yatırım vaatlerini gündeme getirmişlerdi.

- Trump’ın ziyareti

Irak’ta son yıllarda yükselişe geçen milliyetçilik eğilimine paralel olarak siyasiler arasında, ülkedeki ABD ve İran nüfuzuna yönelik tepkiler de arttı. Bu bağlamda, ABD Başkanı Donald Trump’ın Irak’ta bulunan ABD birliklerine aralık ayı sonunda gerçekleştirdiği sürpriz ziyaret ülke içinde büyük tepkiyle karşılandı. Trump'ın Iraklı yetkililerle görüşmediği ziyaret, Mukteda es-Sadr cephesi tarafından “küstahça” olarak nitelendirilirken, bu ziyaret sonrası ABD askerlerinin ülkeden derhal çekilmesi çağrıları yinelendi. İran’ın desteklediği Bina Bloku’ndan ise ABD’nin Irak’taki askeri varlığına karşı sert açıklamalar tekrarlandı.

Ziyaretle alakalı olarak bilinen en somut şey Trump’ın Suriye örneğinin tersine Irak’tan herhangi bir şekilde çekilmeye niyetinin olmadığı. Diğer bir deyişle, ABD askerlerinin ülkeden çekilmesini bekleyen siyasi çevrelerin beklentileri en azından yakın gelecekte gerçekleşmeyecek gibi görünüyor. Dolayısıyla, siyasal krizler içinde sendeleyen Irak hükümeti ve Başbakan Adil Abdulmehdi de bu konuyla ilgili olarak ilerleyen günlerde baskı altında kalacak. Hatta konuyla alakalı olarak bazı çevreler bu ziyaretin sorumluluğunu Abdulmehdi’nin üstlenmesi gerektiğini ve hükümetin ABD askerlerinin çekilmesi ile ilgili inisiyatif almasını yakın zamanda beyan ettiler bile.

Ayetullah Sistani’nin “Yeni başbakan siyasette yeni bir isim olmalı” çağrısına rağmen 2003 sonrası Irak siyasetinin eski yüzlerinden Adil Abdulmehdi, politik olarak daha da kutuplaşan es-Sadr ve el-Amiri cenahlarının zoraki uzlaşısında ekim ayında başbakanlık koltuğuna oturdu ve zorlu bir misyon üstlendi. ABD’nin Irak’ta İran etkisini kırma isteği, yaptırımlar pençesindeki İran’ın Irak’taki siyasi nüfuzunu muhafaza etme çabası, İran karşıtı Körfez ülkelerinin Bağdat’ı Arap kampına çekme hamleleri de bu çetin misyonu daha da karmaşık hale getirdi. Daha da önemlisi, devam eden Basra gösterileri ve ülkenin yeniden inşası konusunda atılamayan adımlar halkın ABD işgali sonrası görev yapan Irak’ın siyasi elitlerine güvensizliğini artırdı. Gelinen aşamada, Abdulmehdi’nin kalan kabine üyelerini ne zaman atayabileceğini tahmin etmek zor ama sürecin daha da uzaması kuvvetle muhtemel. Bu süreçte mevcut başbakanın istifasının Irak’ı daha da istikrarsızlaştıracağı kesin.

[Ortadoğu’nun toplumsal ve siyasal dönüşümü le modern Şii topluluklarda din-siyaset ilişkisi konularında çalışan Taylan Çökenoğlu, İRAM dış politika uzman yardımcısıdır]

En Çok Aranan Haberler