İSTANBUL (AA) -AKİF EMİRHAN AKYEL- Üçüncü Dünya Savaşı senaryolarının muhtemel başlangıç noktası olarak adı sıkça zikredilen Kore Yarımadası’nda artık bahar rüzgarları esiyor. Evvela kıtalararası füze denemeleri, akabinde Donald Trump’ın “ateş ve öfke” dolu tehditlerinden bugüne nasıl gelindiğine bakmakta fayda var.
Nükleer silahların “meşruiyeti”
Rejimin varlığının teminatı “Önce Ordu” (Songun Congçi veya kısaca Songun) siyasetinin bir yansıması nükleer program. Eldeki tüm varlıklar, öncelikli olarak ordu yararına harcanmalı programa göre. K. Kore’de nükleer silah üretimine yönelik araştırmalar 1968’de başlatılmış, Sovyetler Birliği’nin desteğiyle bu yönde ilk adımlar atılmıştı. Maddi sebeplerle zaman zaman sekteye uğrasa da rejim varlığının teminatı gördüğü nükleer silahlardan asla vazgeçmedi. Dedesi Kim İl Sung’u bu konuda örnek alan Kim Jong-un Songun siyasetini devam ettirip tümüyle ordusunun askeri kapasitesini artıracak adımlar attı.
Bilhassa Kaddafi tecrübesinden sonra K. Kore masaya ne zaman otursa kendi içinde nükleer silah programını kırmızı çizgi olarak muhafaza edip pazarlığını bunun üzerinden gerçekleştirdi.
Yaptırımların siyasi etkisi
Peki bugün ne oldu da rejim kırmızı çizgisinden vazgeçti ve tüm yarımadanın nükleer silahlardan arındırılmasını kabul etti?
En mühim faktör kuşkusuz ekonomik yaptırımların etkisinin ilk defa bu kadar derinden hissedilmesi. İkinci büyük faktör ise Çin’in ekonomik yaptırımların yanı sıra siyasi olarak da K. Kore’yi sıkıştırmasıdır.
K. Kore’nin dışarıdan beş ana kaynaktan döviz elde ettiği söylenebilir. İlki ihracat, ikincisi Kesong Endüstri Bölgesi, üçüncüsü yurt dışında çalışan işçilerden gelen gelirler, dördüncüsü yasa dışı silah ticareti ve nihayet beşincisi uluslararası yardımlar. Sabık G. Kore başkanı Pak Gın Hye tarafından 2016’da nükleer denemelere tepki amacıyla Kesong kapatılmıştı. Kömür başta olmak üzere Çin’e gerçekleştirilen ihracat da Çin’in yaptırımlara dahil olmasıyla büyük ölçüde darbe yedi. Rejime destek vermeden halka yardım etmek veya halka zarar vermeden rejime zarar vermek imkânsız hale geldiği halde, dış yardımlar da büyük ölçüde kesildi. Yaptırımların etkisi ön görülenden de hızlı müşahede ediliyor K. Kore’de. Diğer iki kaynak bu açığı kapatmaya yetmiyor.
Siyasi olaraksa en yakın, hatta belki de tek müttefiki Çin ile yaşanan sıkıntıların bu alan açma çabasının en büyük müsebbibi olduğu söylenebilir. ABD’nin öncülüğünde kabul edilen yaptırımlara ilk defa destek verdi Çin. K. Kore’de Çin modelini öne süren klik, daha çok eski Çin Devlet Başkanı Ciang Zımin fraksiyonu ile iyi ilişkiler geliştirmişti. Türkiye’de tercüme hatasıyla, Kim’in idam ettirdiği “amcası” olarak zikredilen, halasının kocası Cang Song Tek’in (Jang Song Thaek) meşhur Çin ziyareti Başkan Hu Cintao döneminde gerçekleşmişti. Cintao döneminde Zımin hâlâ parti üst yönetiminde söz sahibiydi. Mevcut Başkan Şi Cingping’in yolsuzlukla mücadele programı ile başlayan kovuşturması, Zımin’in elinin zayıflamasına sebep oldu. Kim’in Çin’e bizzat seyahat etmesi, bu seyahatte Şi Cingping ile ilişkileri yeniden tesis etmesi, Çin’de gücün el değiştirmesiyle de direkt alakalı.
Erken gelen bahar ve yarımadanın geleceği
Silahsızlandırılmış bölgede (DMZ) verilen pozlar, Kuzey ve Güney liderlerinin bir araya gelmesi, iki Kore’nin Kış Olimpiyatları’na tek takımla katılmaları iyi yönde atılmış adımlar olarak okunabilir. Karşılıklı propagandayı durdurma, ailelerin tekrar görüşmelerini mümkün kılma yahut demiryolu bağlantısının tekrar açılması yeni birer hamle olarak değil de geçmişe dönüş olarak görülmeli, zira eski G. Kore Devlet Başkanı Kim De Cung’un Kuzey’e yönelik çeşitli açılımları, ayrı düşen ailelerin görüşmelerini ve ilk karşılıklı zirveleri başlatan “Günışığı Siyaseti”ni hatırlatan adımlar bunlar.
K. Kore Devlet Televizyonu Mun Ce İn ile Kim’in görüşmesi öncesi yaptığı yayında nükleer silah geliştirme programının başarıyla neticelendiğini, dolayısıyla programın devam ettirilmesine gerek kalmadığını duyurmuştu. İçeriye dönük bir propaganda olarak görülebileceği gibi dışarıya bir mesaj olarak da okunabilir bu beyan. K. Kore’nin tehditlerine ABD ve G. Kore’nin boyun eğmesi şeklinde okumak da yine çok hatalı olacaktır, zira bağların yeniden tesisine yönelik talep K. Kore’den geldi.
Tarihi Singapur Zirvesi ve etkileri
İki Kore’nin bir araya gelmesinden sonraki en mühim adım, kuşkusuz defalarca ertelenen Singapur Zirvesi’ydi. İlk defa bir ABD başkanı ile K. Kore başkanı bir araya geldiler bu tarihi zirvede.
Kabaca dört noktada mutabakata varıldı: Barış ve refah hedefiyle ilişkilerin yeniden tesisi, Kore Yarımadası’nda barışın sürekliliği için ortak hareket edilmesi, 27.04.2018 tarihli Panmuncom (Panmunjom) Beyanı ile belirtildiği üzere K. Kore’nin nükleer silahtan arındırılmasına yönelik çaba göstermesi ve nihayet Kore Savaşı’nda ölen ABD askerlerinin tespit edilenlerinin naaşlarının iadesi.
ABD’nin “tamamen, teyit edilebilir ve geri dönülmez” biçimde nükleer silahlardan arınmayı ön koşul olarak sunması görüşmelerin gecikmesine sebep olmuştu. Bu ön koşuldan vazgeçmesi dahi K. Kore için ilk etapta başarı sayılabilir. Buna mukabil ABD’nin adım adım, karşılıklı olarak nükleerden arındırma süreci teklifi ise geçerliliğini koruyor. Yani ABD ve G. Kore taahhütlerini yerine getirirse K. Kore eşlik edecek. Evvel emirde, Kore Savaşı’nın bittiği 1953’ten bu yana yapılmayan barış anlaşmasının imzalanması bekleniyor. Her iki taraf sadece ateşkes anlaşması imzaladığı için teknik olarak hâlâ savaş halindeler ve hâlâ tüm Kore Yarımadası üzerinde hak talep ediyorlar.
Süreç boyunca başkaca ne gibi talepler olacağı ise şimdilik meçhul. İlk etapta nükleer test alanlarının ortadan kaldırılması karşılığında G. Kore ile ABD’nin ortak tatbikatlarının sonlandırılması bekleniyor. Mavi Ev (G. Kore Başkanlık Sarayı) sözcüsü Kim Eui Kyeom, her ne kadar ABD ile yapılan ortak tatbikatın K. Kore’yi masaya çekmeye yardımcı olduğunu söylese de nükleerden arındırma sürecinin devamı için mutlaka tatbikatların sona erdirilmesi gerektiği beyan edildi. K. Kore Devlet Haber Ajansı’na göre ise görüşmede Kim, Trump’tan askeri tatbikatların bitirilmesini talep etti. Trump’ın da tatbikatları “pahalı ve kışkırtıcı savaş oyunları” olarak tanımladığı biliniyor. 1 Haziran’da planlanan görüşmenin ertelenmesinde tatbikatlara karşı Kuzey’in tepkisinin de payı var. Öte yandan Kore Yarımadası’nda konuşlu ABD birliklerinin (USFK) henüz bu yönde bir emir almadıkları beyan edildi. Açıklamada Kore Ordusu ile çalışmalara devam edileceği bildirildi.
Çin’in de gelişmelere etkisi yadırganamaz. Kim’in şahsi uçağının eski teknoloji olduğu, azami sekiz saat havada kalabildiği, bu yüzden Singapur’daki zirveye Çin’in tahsis ettiği bir uçakla gittiği belirtilmişti. Fakat sadece bu teknik sebeple Çin bayraklı bir uçakla zirveye gittiğini düşünmek yanlış olur. G. Kore için ABD neyse K. Kore için de Çin o. Zirvede alınan kararların bir nevi garantörü olarak Çin görülüyor. Trump’ın başkan adayıyken K. Kore meselesini çözeceğine yönelik vaatlerine mukabil sorulara, mütemadiyen Çin’in desteğini alacağını dile getirmesi de Çin’in taraflar nezdindeki konumuna işaret ediyor. Öte yandan Çin de yine K. Kore’nin nükleerden arındırılmasının desteklenmesi için yaptırımların hafifletilmesini talep ediyor.
Bir çiçekle bahar olur mu?
1969 senesinde ABD Başkanı Nixon, yine bugün olduğu gibi K. Kore’ye önleyici saldırı talimatı vermiş, Kissinger’ın çabalarıyla engellenmişti. 1992’de Kore Yarımadası’nın nükleer silahlardan arındırılması yönünde iki Kore ortak beyanda bulunmuş, 1993’de K. Kore kendi nükleer tesisini kurmak istemiş, bunun üzerine Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması’ndan çekilmişti. ABD’den gelen baskılar üzerine K. Kore görüşme talep etmiş, 1994’de Cenevre’de imzalanan anlaşmayla K. Kore ile ABD arasında ilişkilerin adım adım geliştirilmesi, nükleer silah üretecek kapasiteye ulaşmasına mâni olunması istenmişti. Bunun için petrol ve hafif su reaktörü temini dahil birçok teklif sunulmuş, fakat 2003’de anlaşma tamamen iptal edilmişti. Clinton, Bush ve Obama dönemlerinde ise K. Kore’nin tehdidi azaltmaya yönelik çeşitli girişimleri olmuştu. Bugün Trump’ın önleyici saldırı planları da K. Kore’nin bu hamlesi ile yine ertelendi.
Görüldüğü gibi tarihte sürekli inişler ve çıkışlar olmuş, her hamle sonrası büyük iddialar öne sürümüş, genelde statükonun devamı ile neticelenmiştir. Ayrıca Kim değilse bile muhatapları bir sonraki seçimleri, iç siyasi dengeleri gözetmek zorundalar. Muhtemel bir birleşmeye genç nüfusun sıcak bakmaması, birleşme sonrası K. Koreli siyasilerin işlediği suçlardan ötürü yargılanamayacak olmaları gibi çeşitli sebepler G. Kore’li siyasetçileri zora sokuyor. Olimpiyatlara Birleşik Kore takımı olarak girilmesini dahi Güneyli birçok sporcu protesto etmişti.
Buna rağmen G. Kore’de 13 Haziran Çarşamba günü gerçekleşen yerel seçimleri Başkan Mun’un partisinin açık ara kazanması, şu ana kadarki çabanın teyidi olarak görülebilir. Bilhassa nüfusun yarısının ikamet ettiği başkent Seul ve etrafını saran Gyeonggi vilayetinde alınan zaferin, bundan sonraki süreçte Mun’un elini güçlendireceğine şüphe yok. K. Kore sınırında olması hasebiyle K. Kore topçusunun da menzilinde olan bölgenin muhtemel bir savaşta yıkım tehdidini en çok hissedeceği de aşikâr. Dolayısıyla bölge halkının mevcut hükümete desteği, barış görüşmelerinden memnun olduklarının da göstergesi.
1988 Seul Olimpiyatları’nın atmosferi G. Kore’nin askeri diktatörlükten demokrasiye dönüşümüne vesile olmuştu. 30 yıl sonra, 2018 Pyongyang Kış Olimpiyatlarının oluşturduğu ortam, K. Kore’yi aynı şekilde etkiler mi, zaman gösterecek. Fakat henüz yarımadanın geleceği hakkında tahminler yapmak için erken. Hele iki Kore’nin birleşeceğine yönelik bir adım olarak okumak çok iyimser olacaktır. Gelişmelere bakılırsa Yarımada’da belli konularda tarih yeniden yazılsa da büyük ölçüde tekerrür ettiğini söylemek yanlış olmayacaktır.