İSTANBUL (AA) -MEHMET NECATİ KUTLU- İnka uygarlığına son veren İspanyol komutan Francisco Pizarro, 1532 yılında İnka İmparatoru Atahualpa ile ilk karşılaşmasında, ona, İspanya Kralı'na biat etmesi, dinini değiştirerek Hıristiyanlığı kabul etmesi ve Tanrı'nın yeryüzündeki gölgesi olan Papa'nın kararı uyarınca tüm krallığını İspanya'ya devretmesi gerektiğini tebliğ etmişti. Duydukları karşısında kulaklarına inanamayan Atahualpa ise Pizarro'ya cevaben, bir imparatorluğun kralı olarak İspanya Kralıyla dost olabileceğini, ama bir kralın başka bir krala boyun eğmesinin söz konusu olmadığını; inandığı güneş tanrısının her akşam aynı yerden kaybolup, her sabah aynı yerde tekrar belirdiğini, dolayısıyla çarmıhta öldüğünü söyledikleri bir tanrıya inanmasının da imkansız olduğunu; başkasının topraklarını başkalarına veren Papa adlı adamın da böyle bir şey yapmak için aklını kaçırmış olması gerektiğini söylemişti. O günden bu güne Latin Amerika geleneksel "büyülü gerçekliğinin" içinde sarsılıyor.
XVI. yüzyıldan bu yana inanılmaz olayların ve kısır döngülerin coğrafyası olan Latin Amerika için 2019 yılı ilk gününden son gününe kadar hareketli, çalkantılı ve ne yazık ki çatışmalarla dolu, unutulmayacak bir yıl oldu. Venezuela Ulusal Meclis Başkanı Juan Guaidó Ocak ayında bir parkta sağ elini kaldırıp, yemin etti ve kendisini Geçici Devlet Başkanı ilan etti. Başta ABD ve Avrupa Birliği ülkeleri olmak üzere pek çok ülke uluslararası hukuka aykırı bir şekilde Guaidó''yu başkan olarak tanırken, diğer taraftan Türkiye, Rusya, Çin, Küba, Bolivya (Evo Morales Yönetimi) gibi iki elin parmaklarını geçmeyecek sayıda ülke Maduro'yu Devlet Başkanı olarak tanımayı sürdürdü. "Lima Grubu" adı altında bir araya gelen ülkeler, Venezuela'nın seçilmiş Devlet Başkanı'na çekilme çağrısı yaptı ve Maduro Yönetimi ile diplomatik ilişkilerini kestiler. Daha bu çağrıların üzerinden altı ay geçmeden, Lima Grubunun önde gelen üyeleri olan Kolombiya, Peru ve Şili'de halk hareketleri iktidarları sallamaya başladı ve sokak çatışmalarında yüzlerce kişi yaşamını kaybetti. Venezuela'da uzun süre devam eden gösteriler, bir askeri darbe girişimi ve çatışmalar bir süre sonra yerini nispeten daha durağan bir ortama bıraktı.
- Bolivya, Şili ve Peru'daki gösteriler
Anayasal sınırları zorlayarak, dördüncü kez ve neredeyse "açık oy-gizli tasnife" dönüşen tartışmalı bir seçimle de olsa 20 Ekim 2019'da yeniden Bolivya Devlet Başkanı seçilen Evo Morales, seçim sonuçları karşısında patlak veren halk hareketlerini önceleri önemsemedi. Gösteriler isyana dönüşüp, güvenlik kuvvetleri olaylara seyirci kalmayı seçip, Bolivya Genelkurmay Başkanı da televizyondan halka ve dünyaya Başkanın istifasını istediklerini açıklayınca, Morales 10 Kasım günü istifa etti ve ülkeden ayrılarak Meksika'ya sığındı. Ülkede seçimler sonrası başlayan hareketler, Morales'in ülkeden ayrılmak zorunda bırakılmasının ardından daha yoğun bir hal aldı ve Bolivya ne zaman sakinleşeceği belli olmayan bir çalkantıya sürüklendi. Morales'in gitmesinin ardından kendisini Geçici Devlet Başkanı ilan eden Senato Başkan Yardımcısı Jeanine Añez, Bolivya'da senelerdir devam eden sol eğilimli yönetimi sona erdirdi. Añez, görevi devraldığı ilk gün Venezuela Devlet Başkanı olarak bundan böyle Juan Guaido'yu tanıdıklarını ilan etti ve Maduro karşıtı bir yapılanma olarak kurulan "Lima Grubu"na üye olmak istediklerini belirtti.
Yakın tarihin en karanlık diktatörlerinden biri olan Augusto Pinochet'in ülkesi Şili'de demokrasiye dönüşün üzerinden geçen 30 yılın ardından, Santiago'da toplu taşıma ücretleri 800 Peso'dan 830 Peso'ya çıkar çıkmaz, metro istasyonlarında toplanan ve gösteri yapan öğrencilerle başlayan olaylar, kısa bir süre içerisinde tırmanarak toplu isyana dönüştü. Halk hareketlerine karşı, jandarma muadili Carabinero kuvvetlerini sokağa indiren Şili Devlet Başkanı Sebastian Piñera, heyecana kapılıp "savaştayız" dedi, olağanüstü hal ve sokağa çıkma yasağı ilan etti. Yaşanan olaylar karşısında zamları geri çekmesine ve halkın bazı isteklerini gerçekleştirmiş olmasına karşın Piñera, ayaklanan halkı yatıştırmayı başaramadı ve 26 Nisan 2020 günü Şili'de Anayasa değişikliği için bir halk oylaması yapılması kararını almak durumunda kaldı.
Peru 2019 yılını yolsuzlukla mücadele kapsamında birden fazla eski devlet başkanının özgürlüklerinden yoksun bulunduğu bir ortamda karşıladı. Eski başkanlardan Alan García bir soruşturma ile karşı karşıya kaldığında, gözaltına alınacağı sırada, 17 Nisan günü tabancasıyla yaşamına son verdi. Önceki yıl Başkan Pedro Pablo Kuczynski'nin yine yolsuzluk nedeniyle istifası sonrasında Peru Devlet Başkanlığını üstlenen Martin Vizcarra, 30 Eylül 2019 tarihinde, ülkede yolsuzlukla mücadele çalışmalarına destek vermediğini hatta mani olduğunu öne sürerek Kongre'yi feshetti. Kongre ise bu hamle karşısında Başkan Vizcarra'yı bir yıl süreyle geçici olarak görevden alarak, Devlet Başkanlığına vekaleten Başkan Yardımcısı Mercedes Araoz'u atadı. Araoz, Vizcarra'nın arkasındaki askeri, idari ve halk desteğini görerek ve ülkedeki sorunun derinleşmemesi düşüncesiyle 2 Ekim 2019 tarihinde görevinden istifa etti. Başkan Vizcarra'nın yaşananlara tepkisi Peru'da yeniden istikrara ve huzura dönüşü temin etmesi amacıyla 26 Ocak 2020 tarihinde erken seçime gidileceğini duyurmak oldu.
- Latin Amerika'nın temel açmazları
Bir Latin Amerikalı Öğretim Üyesi dostumuz bölgenin makus talihinden söz ederken şöyle söylemişti: Kosta Rika sömürge döneminde kahve üretip, ihraç ediyordu, XIX. yüzyılda bağımsızlıklarını kazandılar, gene kahve üretip ihraç ediyordu, iki yüzyıl geçti hâlâ kahve üretip satıyor; bundan daha başka sorun gerekmiyor ki." Bugün, Küba'nın şekeri, Venezuela'nın petrolü, Şili'nin bakırı, Ekvador'un muzu, Arjantin'in tarım ve hayvancılık temelli ihracatı için de aynı şeyleri söylemek mümkün. Bunların ötesinde, bir türlü -görece bile olsa- toplumsal adaletin sağlanamaması ve gelir dağılımında eşitsizliğin adeta kural haline gelmiş olması Latin Amerika'nın temel açmazları olmayı sürdürüyor. Yazının başında işaret ettiğimiz toplumsal çalkantıların "salt takvim yeni bir yıla işaret ettiği için", mucize kabilinden durulması da pek mümkün görünmüyor. Zira hammadde fiyatları halen düşük, uygulanan ambargolar ülkelerin can damarlarında kan akışını engelliyor, ülkelerin ekonomik göstergeleri hiç iç açıcı değil ve hemen hemen ülkelerin tamamında kitlelerin artık boyunlarında yafta gibi taşımak istemedikleri eşitsizlikler sürüyor. Bütün bunların ötesinde uluslararası ilişkiler ve teşkilatlar da Latin Amerika'ya yeterli oranda yapısal ya da konjonktürel fayda sağlamıyor. XIX. yüzyıl sonundan XX. yüzyıl başlarına dek 30 yıl Meksika'yı idare eden diktatör Porfirio Diaz'a atfedilen cümleye benzer şekilde ifade edelim: Zavallı Latin Amerika hâlâ ABD'ye çok yakın ve tek çaresi gibi görünen Tanrı'dan hâlâ çok uzak.
2019 yılında Latin Amerika'da yaşananların önemli kısmı halen ucu açık sorular ve sorunlar olarak varlığını koruyor. Arjantin'de 2015 yılından bu yana sürmekte olan Mauricio Macri iktidarının, 10 Aralık 2019 tarihinde sol eğilimli lider Alberto Fernández iktidarıyla değişmesiyle, yönetimi devralan Peronistler, sol eğilim dayanışması çerçevesinde Evo Morales'e sahip çıktı. 10 Kasım 2019 tarihinde sunduğu istifası sonrasında Meksika'ya sığınan Morales, bir süre bu ülkede kaldıktan sonra, Küba üzerinden Arjantin'e geçti ve yeni hükümet, 12 Aralık 2019 tarihinde kendisine sığınma hakkı tanıdı. Diğer yandan, Bolivya'da iktidarı devralan geçici yönetim, 3 Mayıs 2020 tarihinde devlet başkanı ve milletvekili seçimlerinin yapılacağını ilan etti. Kendisi aday olamayacak olsa da, partisi MAS, seçim kampanyasının başına kampanyayı Arjantin'den yürütecek olan Morales'i getirdi. Bolivya-Arjantin ilişkilerine zarar vermesi muhtemel olan bu sürecin nasıl ilerleyeceği 2019'dan 2020'ye kalan sorun alanlarından sadece biri.
- Meksika-İspanya-Bolivya hattında gerilim
Morales'e ilk anda sığınma hakkı veren Meksika'nın, Bolivya'nın başkenti La Paz'daki büyükelçiliği de ülke dışına çıkamayan MAS Partisi önde gelenlerinin sığınağı haline gelmiş durumda. Evo Morales döneminin bazı bakanları halen La Paz'daki Meksika Büyükelçiliği'nde bulunuyor ve bu durum Meksika-Bolivya ilişkilerini sürekli olarak geriyor. Mahiyeti tam olarak anlaşılamamış olmasına karşın geçtiğimiz günlerde İspanya da bu duruma müdahil oldu. Bolivya'daki Meksika Büyükelçiliğine gelen İspanyol diplomatlar ve güvenlik görevlilerinin amacı tam olarak anlaşılamayan hareketi, büyükelçiliği abluka altında tutan Bolivya güvenlik kuvvetleriyle yaşanan bir krize neden oldu. Sonuç olarak Bolivya, 30 Aralık günü, Meksika Büyükelçisi ile maslahatgüzar dahil iki İspanyol diplomat ve korumalarını "istenmeyen adam" (persona non grata) ilan ederek 72 saat içinde ülkeyi terk etmelerini istedi. Mütekabiliyet çerçevesinde İspanya da aynı gün, Madrid'de görev yapan üç Bolivyalı diplomatı "istenmeyen adam" ilan edip, sınır dışı ederek karşılık verdi. Görünen o ki, Meksika-İspanya-Bolivya ekseninde kabaran sular da kolay kolay durulmayacak. Zira Meksika, büyükelçiliğinin abluka altında tutulmasının ve 24 saat gözlenmesinin diplomatlarını çalışamaz hale getirdiğini ve bu durumun Viyana Sözleşmesi'nin açık ihlali olduğunu öne sürerek Uluslararası Adalet Divanı'na başvuracağını açıkladı.
Şili'de sertlikle bastırılmaya çalışılan olayların, yeni bir anayasa sözüyle -şimdilik- yatıştığı söylenebilir. 26 Nisan 2020 tarihinde yapılacak anayasa değişikliği halk oylamasına gidilecek süreçte ülkede neler yaşanacağı şimdilik muamma, zira Şili halkının temel sorunları olan, ülkenin makro ekonomik göstergelerindeki istikrarın, alt tabakaların refahına yansımaması ve emeklilik, sağlık ve eğitim sistemlerine hakim olan neo-liberal düzen, çözülmesi güç sorunlar olarak durmaya devam ediyor. Bir Şilili diplomatın sözleriyle ifade etmek gerekirse "Şili askeri bir diktatörlükten çıkmış ve neo-liberal ekonomik bir diktatörlüğün pençesine düşmüştür" ve bu durumun telafisi hiç kolay değil.
- 2020 yılı yeni çalkantılara ve krizlere gebe
Latin Amerika'nın "Kurtarıcısı" Simón Bolívar'ın ülkesi Venezuela ise içinde bulunduğu labirentten çıkmanın yollarını arıyor ve arayış 2020 yılı boyunca da sürecek gibi görünüyor.
Venezuela'da 5 Ocak 2020 Pazar günü düzenlenen Ulusal Meclis Başkanlık seçimlerinin sonuçlarının Juan Guaidó için de Nicolás Maduro için de çok önemli olabileceği düşünülüyordu. Ancak bu seçimlere de şiddet bulaştı, Meclis binasını kuşatan güvenlik kuvvetleri Guaidó ve yanında bulunan muhalif milletvekillerini meclis binasına sokmadılar. Guaidó'nun meclisin etrafındaki demir parmaklıklardan atlama girişimi de sonuç vermedi. Bu ortamda, geçtiğimiz yıl adı yolsuzluk suçlamalarıyla anılan ve bu nedenle muhalif Primero Justicia (Önce Adalet) partisinden uzaklaştırılan Milletvekili Luis Parra 5 Ocak 2020 günü Meclis Başkanlığı'na seçildi. Maduro'nun, Evo Morales'ten en belirgin farklarından biri arkasındaki Silahlı Kuvvetler desteği. Ancak, uluslararası alanda önemli ülkelerin Maduro yönetiminin yanında durmasının da bu anlamda belirleyici olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bununla birlikte ülke halkının, bir kısmı dış kaynaklı ambargolar nedeniyle oluşan, bir kısmı ise altyapı yatırımlarının zamanında ve doğru gerçekleşmemesine ve yönetim zaaflarına bağlı olarak gelişen sıkıntıları kısa vadede çözümlenecek gibi görünmüyor. Guaidó'nun kendi kendini başkan ilan etmesiyle başlayan, ülkeye zorla insani yardım teşebbüsü sonucunda sınırda "Kolombiya-Venezuela köprüler krizi" ile devam eden sürecin 2020 yılında da süreceği kesin gibi.
Sonuç olarak 2020 yılı Latin Amerika'da birçok çalkantı, gerilim ve sıkıntıya ve hatta muhtemel anlaşmazlıklara, çatışmalara gebe gibi görünüyor.
[Prof. Dr. Mehmet Necati Kutlu Ankara Üniversitesi, Latin Amerika Çalışmaları Araştırma ve Uygulama Merkezi müdürüdür]