HABER

ANALİZ - Moldova'da siyasi kriz derinleşiyor

Anayasa Mahkemesi'nin, parlamentonun çalışma organlarını oluşturma süresinin dolduğunu gerekçe göstererek koalisyon anlaşmasını geçersiz sayması, Moldova'yı, tarihinin en ciddi ve en karmaşık krizlerinden birine sürükledi - Rusya ve Avrupa yanlısı siyasi güçler Moldova’yı, ülkenin en güçlü oligarkı olarak bilinen Demokrat Parti lideri Plahotnyuk’tan kurtarmak için ittifak kurmuş durumda - Her ne kadar ülkedeki tüm siyasi güçler ve hatta Batı ile Rusya bile Plahotnyuk’a karşı birleşmiş olsa dahi, “Moldova’nın sahibini” sessizce yolcu etmek zor görünüyor

İSTANBUL (AA) -GÖNÜL ŞAMİLKIZI- Eski Sovyet coğrafyasının siyasi çalkantıları eksik olmayan ülkesi Moldova, tarihinin en ciddi ve en ilginç krizlerinden birini yaşıyor. Rusya ve Avrupa yanlısı siyasi güçler Moldova’yı, ülkenin en güçlü oligarkı olarak bilinen Demokrat Parti lideri Vlad Plahotnyuk’tan kurtarmak için ittifak kurmuş durumda. Plahotnyuk ise Anayasa Mahkemesi’ni arkasına alarak “isyancı” olarak adlandırdığı bu güçlere karşı çıkıyor. İki taraf birbirini darbe girişimiyle suçlarken taraftarları da sokakta karşı karşıya. Her an patlayabilme potansiyeline sahip krizin fitilini bu kez 24 Şubat’ta yapılan genel seçim sonuçları ateşledi.

Moldova’da 101 sandalyelik parlamento önceden tamamen parti listeleriyle seçiliyordu. Fakat 2017 senesinde seçim sisteminde değişiklik yapılarak milletvekillerinden 50’sinin parti listesi, 51’nin ise dar bölge sistemi ile seçilmesi kararlaştırıldı. Muhalefet partilerinin itirazına rağmen kabul edilen yasanın ardından ilk kez 24 Şubat’ta yeni sistemle seçime gidildi ve parlamentoya dört parti girebildi.

Rusya destekli Sosyalistler Partisi 35 sandalye kazanırken ülkenin en güçlü oligarkı Vlad Plahotnyuk’un Demokrat Partisi 30, Avrupa yanlısı, sağ merkezci iki partinin seçim ittifakı olan ACUM (“Şimdi” anlamına geliyor) bloku ise 26 milletvekili çıkarabildi. Parlamentoya girmeyi başaran Şor Partisi’nin de yedi vekili oldu. Üç bağımsız milletvekili ise dar bölgelerden seçildi.

Aslında Şor Partisiyle üç bağımsız milletvekili de Demokrat Parti’nin “yedeği” olarak görülüyor, ama bu bile son yıllarda cumhurbaşkanlığı kurumu hariç tüm Moldova’nın sahibi olan Vlad Plahotnyuk’un hükümeti ve parlamentoyu kaybetmesini engelleyemedi.

Parlamentoya girmeyi başaran diğer siyasi partiler de tek başına hükümet kuracak sandalyeye sahip olmadığından koalisyon görüşmeleri başladı.

- Anayasa Mahkemesi "bombayı" patlattı

Cumhurbaşkanlığı kürsüsüne sahip olan Sosyalistler parlamento üzerinde de kontrol sağlamak için ACUM ile görüşmelerde parlamento başkanlığının kendilerine verilmesi şartını öne sürdüler ve buna karşılık başbakanlık önerisinde bulundular. ACUM, koalisyonun düşmesi durumunda parlamento başkanını görevden alma imkanının bulunmayacağı gerekçesiyle bu talebe sıcak bakmadı.

Sosyalistler bunun üzerine Demokratların kapısını çaldı, fakat buradan da sonuç çıkmadı. Demokratlarla ACUM ise ideolojik olarak birbirilerine daha yakın görünseler dahi, koalisyon görüşmelerinde şartlara gelecek kadar dahi mesafe alınamadı. Zira Plahotnyuk taraftarları, ACUM’un eşbaşkanlarından Maya Sandu ile görüşmeleri mümkün görürken diğer eşbaşkan Andree Nestase ile anlaşmanın imkansız olduğunu vurguladı. Özellikle kazandığı Kişinev Belediye Başkanlığı seçiminin iptalinin ardından Plahotnyuk’a karşı en sert muhalefeti sergileyen Nestase için de Demokratlarla herhangi bir anlaşma imkansızdı. Demokratların beklentilerine rağmen Maya Sandu da “Demokrat Parti mafya bozuntularından oluşmasaydı koalisyon mümkün olurdu. Plahotnyuk olmasaydı görüşebilirdik” diyerek kapıları kapattı.

Takvim ise çalışıyordu.Zira Anayasa ile belirlenen sürede hükümet kurulamazsa, cumhurbaşkanının parlamentoyu feshetme ve yeni seçim kararı verme yetkisi bulunuyor. Moldova Anayasası’nda bu süre üç ay. Siyasi güçler anayasanın bu maddesini kendilerine göre farklı şekillerde yorumlarken 7 Haziran’da Moldova Anayasa Mahkemesi “bombayı” patlattı. Yüksek Mahkeme, ertesi güne kadar hükümet kurulmazsa cumhurbaşkanının parlamentoyu feshetmesi gerektiğini belirtti.

8 Haziran’da Moldova’nın Rusya ve Avrupa yanlısı muhalefeti -Sosyalistler Partisi ile ACUM- geçici koalisyon anlaşması imzaladı. Sosyalist Cumhurbaşkanı İgor Dodon koalisyonu destekledi.

Sosyalist Partili Zinaida Greçanıy parlamento başkanı, ACUM liderlerinden Maya Sandu ise başbakan oldu; yani ACUM, ilk başta reddettiği şartı kabul etmek zorunda kaldı. Parlamento aynı gün yeni hükümeti onayladı ve bu gelişme, haber bültenlerine “Moldova’da hükümet krizi çözüldü” diye girdi.

Fakat Moldova’da kriz daha yeni başlıyordu.

- Batı ile Rusya aynı isme karşı birleşti

9 Haziran’da Moldova Anayasa Mahkemesi, parlamentonun çalışma organlarını oluşturma süresinin bir gün önce dolduğunu gerekçe göstererek koalisyon anlaşmasını geçersiz saydı. Yüksek Mahkeme, Cumhurbaşkanı İgor Dodon’u da geçici olarak görevden uzaklaştırarak Vlad Plahotnyuk’un yakın müttefiki Pavel Filip’i cumhurbaşkanı vekili atadı. Filip ise vakit kaybetmeden “isyancı” parlamentoyu feshederek 6 Eylül’de erken genel seçim yapılmasına karar verdi. Polis, yeni hükümet üyelerinin parlamentoya girişini engelledi.

Anayasa Mahkemesi’ni Plahotnyuk’un oyuncağı olmakla suçlayan Dodon ve koalisyon ise bu kararı geçersiz sayarak çalışmalarını sürdüreceğini duyurdu.

Plahotnyuk liderliğindeki Demokrat Parti ile Sosyalistler-ACUM koalisyonu birbirilerini darbe yapmakla suçlarken taraftarları da sokaklara çıktı. İki taraf da kendisini meşru görürken kolluk kuvvetlerine durumu çözme çağrısında bulundu. Sosyalistlerle ACUM’un Plahotnyuk’a karşı birleşmesi Rusya ile Batı için de çok nadir görülen bir durum oluşturdu.

Gerek ABD’nin, gerekse de Rusya’nın Kişinev Büyükelçilikleri “oligark karşıtı” koalisyonu destekledi. Avrupa Komisyonu ile Avrupa Parlamentosu’ndan da Sosyalist-ACUM koalisyonuna destek geldi. Bunun üzerine iki siyasi gücü temsil eden milletvekilleri Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurarak Anayasa Mahkemesi’nin kararını şikayet ettiler ve BM Güvenlik Konseyi’nin konuyu ele almasını istediler. Moldova’da bulunan 80’in üzerinde sivil toplum kuruluşu da yeni koalisyonu ve hükümeti desteklediğini açıkladı.

Peki bundan sonra ne olacak? Moldova’daki karşılıklı darbe suçlamaları tartışma düzeyinde kalır mı, yoksa ülke, daha ağır bir gerilimin pençesine itilir mi? Cevabı çok kolay bir soru değil elbette.

- Dış güçler arasında kırılgan ittifak

Her ne kadar ülkedeki tüm siyasi güçler ve hatta Batı ile Rusya bile Plahotnyuk’a karşı birleşmiş olsa dahi, “Moldova’nın sahibini” sessizce yolcu etmek zor görünüyor. Çünkü Vlad Plahotnyuk için iktidarda kalmak ölüm-kalım meselesi. Eski komünist Cumhurbaşkanı Vladimir Voronin’in yakın çevresinden çıkıp Avrupa yanlısı Demokrat Parti’nin liderliğine kadar yol almayı başaran Plahotnyuk, ülkedeki neredeyse her şeyin sahibi.

Bankacılık sektöründen kolluk kuvvetlerine, medyadan mahkemelere kadar tüm alanları bizzat kontrol ettiği iddia ediliyor ve Avrupalıların “oligarşik işgal” diye şikayet ettiği bu pozisyonundan vazgeçmek niyetinde değil. Zira Plahotnyuk için geri adım atmak sadece kontrolü kaybetmek değil, muhtemelen cezaevinde bir hayatla da barışmak anlamına geliyor. Bu nedenle de “Moldova’nın sahibinin” sonuna kadar savaşacağını söylersek çok da mübalağa olmaz.

İkincisi, Plahotnyuk karşısındaki koalisyon, ideolojik bir birliktelik değil, hatta iki aykırı görüşün ittifakı olarak ciddi riskler barındırıyor. Koalisyon tarafları da onları birleştiren tek etkenin Plahotnyuk nefreti olduğunu itiraf ediyor.

Üçüncüsü, her ne kadar Rusya ve Avrupa aynı koalisyonu desteklese de, bunun da kısa vadeli çıkar örtüşmesi olduğu ortada. Putin, Plahotnyuk’u şahsi düşmanı olarak görüyor ve onun siyasetten dışlanması için elinden geleni yapıyor. Fakat bu, Rusya’nın, Sandu başbakanlığındaki bir hükümeti otomatik olarak destekleyeceği anlamına gelmiyor. ABD destekli Sandu da, Avrupa destekli Nestase de, Rusya’ya karşı olduğunu saklamayan yeni Dışişleri Bakanı Niku Popesku da Kremlin nezdinde istenmeyen isimler.

Aynı şekilde, Avrupa Birliği de tüm çabalarına rağmen Moldova’da yol alamamaktan, Plahotnyuk’un oligarşik sisteminden rahatsız ve bu nedenle koalisyona destek veriyor. Fakat bu destek de Moldova’nın kaderini Rusya ile ortaklıkta gören Sosyalistlerin cumhurbaşkanlığından sonra parlamentoya da kontrolü ele geçirmesinden memnun olduğu anlamına gelmiyor. Dolayısıyla, gerek koalisyon, gerek koalisyona destek veren dış güçler arasındaki ittifak fazlasıyla kırılgan. Bu kırılganlık ise Moldova için iyi şeyler vadetmiyor.

Son günlerde Cumhurbaşkanı Dodon ve Plahotnyuk’in birbirilerine yönelttikleri Transdinyester’le ilgili suçlamalar da durumun zorluğunu bir kez daha gözler önüne seriyor. Plahotnyuk, Dodon aracılığıyla Rusya’nın kendisine Transdinyester’le federasyon esaslı birleşme teklif ettiğini önü sürerken Dodon bu teklifin oligarkın kendisinden geldiğini söylüyor. Moskova da Dodon’u doğrulayarak Plahotnyuk’un Rusya’da hakkında bulunan davanın iptali karşılığında federalizasyon önerisinde bulunduğunu ifade ediyor. Kimin doğru söylediğini tespit etmek kolay değil elbette, ancak durumun göründüğünden çok daha karmaşık ve zor olduğunu söylemek mümkün.

[Kırım'ın Ruslar tarafından işgalinin anlatıldığı Kırım Ateşi kitabının yazarı olan Gönül Şamilkızı, bölge ülkelerinde uzun yıllar muhabir olarak çalışmıştır]

En Çok Aranan Haberler