HABER

ANALİZ - Suriye Anayasa Komitesi ikinci tur toplantıları ölü doğdu

Rusya'nın rejime baskı uygulama konusunda pek ısrarcı olmaması ve BM'nin, rejimin oyalama ve engelleme taktiğine karşı kararlı bir duruş sergilememesi Suriye Anayasa Komitesi toplantılarının ikinci turunun başlamadan sona ermesine neden oldu - Mevcut durumda muhalefetin ulusal taleplerinde bir değişikliğe gitmeyecek olması ve Rusya'nın da bu konuda rejime yönelik baskıda bulunmasının kesin olmaması nedeniyle anayasa görüşmelerinde kritik bir evreye girilmiş gibi görünüyor

İSTANBUL (AA) -MAHMUD OSMAN- Suriye Anayasa Komitesi toplantılarının ikinci turunda, beklendiği üzere, gündem konularında uzlaşı sağlanamadığı gibi, anayasa meseleleri tartışılmaya dahi başlanamamış oldu.

Rejimin hedefinin Suriye’de siyasi geçişe zemin hazırlayacak her yolu tıkamak olduğu da iyice ortaya çıktı. Rejim bunu bazen engeller koyarak, bazen komitelerin çalışmalarını ve yetkinliklerini tartışmaktan kaçınarak, bazen de askerî açıdan gerginliği tırmandırarak yaptı. Rejim gerginliği tırmandırarak muhalefetin bocalamasını ve halkın baskısıyla heyetlerini geri çekmesini, garantör Türkiye’yi zora sokmayı ve Suriye halkıyla arasını açmayı hedefledi.

Rejimin Cenevre’de komitenin çalışmalarını engellemeye çalışması sürpriz olmadığı gibi, uzmanların müzakere sürecine yönelik beklentilerinin ve öngörülerinin de dışında değil. Ancak burada dikkati çeken husus, Birleşmiş Milletler'e (BM) kendisini rejimin garantörü ve müzakere sürecini kolaylaştıran aktör olarak sunan Rusya’nın, rejimi temsil eden heyetin müzakereleri sekteye uğratma çalışmalarını kolaylaştırması oldu. Bu durum (ABD'de ve başka pek çok ülkede yaygın olan) Rusların anlaşmalara uymadığı ve vaatlerini yerine getirmediği inancı pekiştiriyor: Rusların BM Suriye Özel Temsilcisi Geir Otto Pedersen’e verdikleri taahhütlerin, iş Esed rejimine baskı uygulamaya geldiğinde bir kıymet-i harbiyesinin olmadığı görülüyor.

- Rejim, sonuçlarından korkmadan komitenin çalışmalarını baltalıyor

Esed rejiminin, anayasal açıdan Komite'nin gündemiyle alakalı hiçbir tartışmaya girmeyerek ve “ulusal sabiteler” olduğu iddiasıyla çekişmeli konularda kısır tartışmalara girerek, önceki müzakere turlarında olduğundan daha radikal bir üslup takındığı aşikar. Bu durum, sonuçlarından hiç çekinmeden BM’ye kafa tutması için kendisine yeşil ışık yakıldığını gösteriyor. Şu halde, 30 Ekim-2 Kasım’daki ilk müzakere turunun da sadece bir protokol açılışından ibaret olduğu göz önünde bulundurularak, ikinci turda onu komitenin çalışmasını baltalamaya sevk edenlerin kimler olduğunu araştırmak gerekiyor.

BM Genel Sekreteri António Guterres tarafından 23 Eylül’de komitenin kamuoyuna duyurulmasından 25 Kasım’da ikinci turun başlamasına kadar geçen süreçte, rejimin takınacağı tavra ilişkin pek çok gösterge mevcuttu. Bunlar rejim heyetinin ne pahasına olursa olsun anayasayla alakalı konularda tartışmaya girmeme yönünde kesin talimatlar aldığını gösteren delillerdi. Bu ise rejimi sadece toplantılarda hazır bulunmaya değil, komitenin gündemiyle alakalı tüm tartışmalara etkin ve ciddi bir şekilde katılmaya zorlayan herhangi bir uluslararası baskı unsuru olmadığı için, BM Suriye Özel Temsilcisi’nin çabalarının boşa gittiği anlamına geliyor.

- Anayasa komitesi toplantılarının ikinci turunun başarısız olma nedenleri

Komite'yi çevreleyen faktörlerle ikinci tur toplantılarının başarısız olma nedenleri şu şekilde özetlenebilir:

1. BM, sivil toplum kuruluşlarını temsil edecek kişilerin isimlerinin belirlenmesi krizinden itibaren, komitenin oluşum aşamasını sekteye uğratmaya çalışan rejime karşı nazik ve esnek davrandı ve bu konuda onu suçlayan hiçbir açıklama yapmadı. İsim krizi komitenin oluşturulmasını yaklaşık bir buçuk yıl geciktirmesine rağmen, mevcut BM Suriye Özel Temsilcisi Petersen’ın öncesinde de Staffan de Mistura’nın davranışları rejime, BM’nin ona karşı çıkma gücüne ya da niyetine sahip olmadığını hissettirdi. Rejim BM Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) kararlarını uygulama zorunluluğu getiren uluslararası iradeyi çiğnerken, Rusya’nın kendisine verdiği sınırsız desteği arkasına aldı.

2. BMGK’deki daimî üyeler rejim ile onun Rus müttefikinin davranışlarını dize getirme konusunda genel açıklamalar dışında kararlı bir duruş sergilemedi. Özellikle de her daim kendisini "Suriye halkının özgürlük ve adalet özlemlerinin destekçisi" olarak sunan ABD. Zira hiç kimse ABD’nin Suriye'de ne tür bir siyaset izlediği konusunda en ufak bir fikre sahip değil. Bu da BM’yi dayanaksız bıraktı ve rejime siyasi sürecin desteklenmesi konusunda ciddiyet olmadığı, diğer devletlerin Suriye’deki önceliklerinin siyasi çözüm değil kendi çıkarları olduğu izlenimini verdi. Bu hususiyet en çok BMGK ile uluslararası camianın kimyasal silah dosyası ve rejimin 2013 yılından bu yana bu silahı 200 defadan fazla kullanması ve faillerin cezalandırılması meselesindeki başarısızlığında ortaya çıktı. İşte bu durum, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın "dünya beşten büyüktür" sözünü doğrular nitelikte. Zira BMGK -söz konusu beş ülkeyle alakalı olması durumu hariç- ülkeler arasındaki sorunları çözme konusunda bir acziyet içinde.

3. Gerek Rusya gerekse İran siyasi çözüm ve müzakere sürecini, Suriye'deki ve bölgedeki çıkarlarını güçlendirmekte ya da kendilerine yönelik tehlikeleri defetmekte kullandı. Büyük ekonomik sıkıntılarla boğuşurken ve askeri operasyon tehlikesiyle karşı karşıyayken, Suriye’de siyasi çözüm sürecinin rayına sokulmasının değil, gerginliğin tırmandırılmasının İran'ın çıkarlarına daha uygun olduğu görülüyor. Rejim bu durumdan, radikal tavrında ileri giderek ve siyasi çözüm sürecine BM kuralları doğrultusunda dahil olmayı reddederek istifade ediyor. Suriye üzerindeki mutlak nüfuzunu genişletmeye çalışan Rusya’nın müzakere sürecini kolaylaştırması ise birinci derecede ABD ile, ikinci derecede de Türkiye ile ilişkilerindeki med-cezir haline bağlı. Washington yönetiminin Suriye’nin doğusundan çekilmek yerine yeniden konumlanma, petrol kaynaklarını kontrol altında tutma ve rejimi petrol gelirlerinden mahrum bırakarak üzerindeki ablukayı daha da artırma kararı almasıyla Rusya, Komite’nin desteklenmesi için gerekli bölgesel ve uluslararası atmosferin henüz olgunlaşmadığı kanaatine vardı.

4. Esed rejimi Anayasa Komitesi ile bu komitenin oluşturacağı yeni anayasa ya da 2012 anayasasında yapılacak düzenlemeleri varlığına tehdit olarak gördü. Bu nedenle, rejimi temsil eden heyet ilk andan itibaren toplantılara belirlenen zamanlarda katılmayarak oyalama, ağırdan alma ve komitenin çalışmalarını baltalama taktiği izledi. Rejim BM ile muhalefetin onu yavaş yavaş müzakere masasına ve anayasal meseleleri görüşmeye çektiğinin farkında olduğu için, buna karşı müzakerelerin durmasına sebep olacak bir politika izledi. İlk turda bu yöndeki çalışmaları başarılı olmayınca, ikinci turda "ulusal sabiteler" adı altında fikirler ortaya atmaya başladı ve bunları anayasa maddeleriyle ilgili tartışmalarda engelleyici bir unsur olarak kullandı. BM özel temsilcisinin iki tarafı ortak bir gündem oluşturma konusunda ikna edememesi nedeniyle de müzakere süreci sekteye uğradı.

5. Muhalefet de rahat bir pozisyonda değil. Komiteye dahil olmanın herhangi bir fayda getirip getirmediği konusunda artan halk baskısı ve rejimin şartlarını kabul etme korkusunun oluşturduğu endişe hali, muhalefet heyetini söylem çıtasını yükseltmeye sevk etti. Rejimin kendi temsilcilerini “ulusal heyet” olarak tanımlamakta ısrar etmesi üzerine, muhalefet bunları "dikta ve istihbarat teşkilatının heyeti" olarak tanımladı.

- Anayasa Komitesi’yle ilgili senaryolar

Muhalefetin ulusal taleplerle ilgili çıtasını düşürmemesine mukabil, Rusya’dan (çok kararlı olmamakla birlikte) olası bir baskı gelse de, eldeki veriler rejimin oyalama ve engelleme arasında gidip geleceğini gösteriyor. Petersen’in elinde müzakereleri etkin bir düzeye çekmek için çok fazla alternatif olmadığı için, kritik bir aşama bizi bekliyor. Şu durumda, garantör ülkeler arasında ön görüşmeler yapılmasını gerektirdiğinden, üçüncü bir tur için takvim belirlenmesi hayli zorlaşıyor.

Öte yandan, Anayasa Komitesi’nin akamete uğraması, Suriye muhalefetini ulusal düzeyde başka alternatifler arayışına ve ülke içinde ve dış ilişkiler düzeyinde önceliklerini yeniden belirlemeye sevk edebilir. O durumda da müzakereler, önceki başarısız örnekler dikkate alınarak, temel seçenek olmaktan çıkar.

Mütercim: Gülşen Topçu

En Çok Aranan Haberler