YURTHABER

Bize Ulaşın BİZE ULAŞIN

Ankara Tabip Odası Kadın Komisyonu Üyesi Müge Yetener:

Ankara Tabip Odası Kadın Komisyonu adına açıklama yapan Müge Yetener, “Sezaryen, kadının ve hekimin birlikte...

Ankara Tabip Odası Kadın Komisyonu adına açıklama yapan Müge Yetener, “Sezaryen, kadının ve hekimin birlikte karar vereceği salt bir doğum yöntemi olarak değerlendirilmeli, nüfus politikalarının aracı olmamalıdır” dedi.

Ankara Tabip Odası Kadın Komisyonu tarafından Sezaryen Kanunu ilgili ilgili Ankara Tabip Odası’nda toplantı düzenlendi. Ankara Tabip Odası Kadın Komisyonu Üyesi Yetener, iktidarın, artan sezaryen oranlarını düşürmek için yapılması gerekenleri tıp uzmanlarına danışmak yerine uzmanları dışarıda tutmasının, konunun siyasi boyutunu da gözler önüne sermiş olduğunu söyledi. Yetener, “Hem hekimlerin hem de sezaryenle doğuran kadınların hedefte olduğu tartışmalar, tıpkı kürtaj tartışmalarında olduğu gibi, aynı zamanda doğumun iktidar tarafından denetlenişinin ve toplumsal olarak kuruluşunun da izini sürmemizin olanaklarını sunuyor. Kürtaj ve sezaryeni denetleyen ve yasaklayan uygulamalar, nüfusun ekonomik değişikliklere kendiliğinden ve otomatik olarak cevap veren bir olgu olmadığı gerçeğini açığa çıkarıyor” ifadelerini kullandı.

Sezaryen oranlarının tüm dünya ülkelerinde arttığına dikkat çeken Yetener, “Bu oranın Çin'de yüzde 46, ABD'de yüzde 31.8, İtalya'da yüzde 40, Norveç'te yüzde 16.6 olduğu belirtilmektedir. Türkiye'de 2003 Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması’nda (TNSA) yüzde 21.2 olan sezaryen oranının, 2008 TNSA'da yüzde 36.7 olduğu görülmektedir. 2011 yılı itibariyle Türkiye’de ortalama sezaryen oranının yüzde 48 olduğu açıklanmıştır. 2009 itibariyle, OECD ülkeleri arasında ortalama sezaryen oranı yüzde 25.7 olarak bildirilmiştir” şeklinde konuştu.

1985 yılında Dünya Sağlık Örgütü'nün sezaryen oranlarının yüzde 15’i aşmaması gerektiğini önerdiğini hatırlatan Yetener, 2008 Kasım ayında Doğum Bağımsızlığı Koalisyonunun, DSÖ’nün yüzde 10-15 eşiği gözden geçirilmediği takdirde anne çocuk ölümlerinin artacağını öngördüğünü kaydetti. Yetener, “Bütün bu verilere rağmen, ülkemizde doğum sayısının arttırılması amacıyla bir doğum yöntemi olan sezaryene sınırlama getirilmesi, ‘oranların yüksek oluşuyla’ temellendirildi ve bu amaçla hazırlanan sezaryen yasası 4 Temmuz 2012 tarihi itibariyle Meclis’te kabul edildi. Türkiye’de Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın başladığı 2002 yılında yüzde 21 olan sezaryen oranlarının 2012 yılında yüzde 48’lere çıkmasının nedenlerinin hekimlerde ya da hastalarda değil, sağlığın ticarileştirilmesinde aranması gerekmektedir” şeklinde konuştu.

“Yasada, sezaryen oranlarındaki artışın nedeni olarak görülen anne istemli sezaryene izin verilmemektedir” diyen Yetener, şunları kaydetti:

“Gerekçede, tıbbi endikasyon olmaksızın sadece anne ve hekim isteği ile sezaryen yapılmasının önlenmesine ve doğumu yaptıran hekimin sorumluluğuna işaret edilmektedir. Anne istemli sezaryen, çeşitli kişisel nedenlerle anne adayının doğumu sezaryen ile sonlandırılmasını istemesidir. Anne istemli sezaryen oranının ülkemiz için yüzde 4 olduğu açıklanmışsa da bu oran kesin olarak bilinmemektedir.”

Yetener, Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi 7. Maddesinin, kendi özgür oluru ile bir kişiye tıbbi deneye katılım izni vermekteyken, bir anne adayının kendi özgür iradesi ve tıbbi aydınlatma sonucu sezaryeni tercih etmesinin ‘hukuka aykırı’ olarak nitelendirildiğini belirterek, “Hele hele bir zarar oluşmamasına rağmen sezaryeni gerçekleştiren hekime sorumluluk yüklemek; imza attığımız sözleşmelere, insan haklarına ve hastanın özerkliği ilkesine aykırıdır. Bir tıbbi endikasyonun kanunla düzenlenmesi ise, hekim bağımsızlığına ve tıbbi özerkliğe açıkça darbe vurmaktır. Hekimler mesleklerini icra ederlerken tıbbi bilgiler ışığında, özerkliğe saygı, zarar vermeme ve yararlılık ilkeleri ışığında tedavi, rehabilitasyon ve hasta esenliğine ulaşmayı hedeflerler. Bunu yaparken, hastanın aydınlatılması, olası tedavi seçeneklerinin sunulması ve onayının alınması esastır” diye konuştu.

Hazırlanan Kanunun anne istemli sezaryeni ve hekimin takdir hakkına dayalı sezaryeni kabul etmediğini iddia eden Yetener, sezaryeni gerçekleştiren hekime sorumluluk yüklediğinin anlaşıldığını ifade etti.

Her kadının istediği kadar çocuk sahibi olma, sağlıklı bir gebelik geçirme, doğum yöntemi hakkında bilgilenme, ulaşılabilir, güvenli koşullarda doğum yapma ve sağlık hizmetine kolayca ulaşma hakkı olması gerektiğine işaret eden Yetener, “Amaç, herhangi bir doğum yönteminin oranının kanunla arttırılması ya da azaltılması değil, güvenli, insan onuruna yaraşan koşullarda doğumun sağlanması olmalıdır. Sezaryen ise kadının ve hekimin birlikte karar vereceği salt bir doğum yöntemi olarak değerlendirilmeli, nüfus politikalarının aracı olmamalıdır” dedi.

Kürtaj konusunda mahalle baskısı yaşandığı yönündeki haberlerin hatırlatılması üzerine Yetener, “Sezaryen ve kürtaj ile ilgili olarak hekimin veya kadının açıkça dile getirmesinin yolları ve olanakları kısıtlanmış oldu. Bunun ötesinde biz daha önceden kürtaj yasası gündeme gelmeden örneğin İzmir’de bazı özel hastanelerde kürtajın gizli olarak yasaklandığını duymuştuk” ifadelerini kullandı.

Hastanelerde ikna odalarının kurulduğunu duyduklarını ifade eden Yetener, “Sosyal Hizmet uzmanlarının ve psikologların bu ikna odalarında vazgeçirmeye çalışacaklarını ve ‘Şimdi gidin düşünün, tekrar gelin’ şeklinde yöntem izleyeceklerini duyuyoruz. Belki de yasal olmayan bir yasak uygulanmış oluyor” dedi.

Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz

En Çok Aranan Haberler