Gelecekten endişe duyma, dikkat eksikliği, terleme, gerginlik, her olay karşısında aşırı heyecan durumu gibi birçok neden anksiyete belirtisi olabilir. Her insan zaman zaman herhangi bir hastalık belirtisi olmaksızın anksiyete yaşayabilir. Ancak bazen bedensel ya da psikiyatrik bir hastalığın sonucu olarak da ortaya çıkabilmektedir. Bunun için önce anksiyete nedir sorusunu bilmeniz önemlidir.
Herhangi bir şey yokken kişinin bir şeyler olacakmış hissiyle korkuya kapılması, endişe duymaya başlaması ve canını sıkması olarak tanımlayabileceğimiz bir psikolojik bozukluk olan anksiyete, genelde panik seviyesinin artmasıyla beraber ortaya çıkan ve anlık gelişen, geçici bir rahatsızlıktır. Fakat anksiyete başladığı anda hastalarda asla geçmeyecekmiş gibi bir his uyandırabilir. Dolayısıyla bu sefer panik daha da büyük olur.
Yaygın anksiyete bozukluğu daha çok çocukluk ile genç erişkinlik çağlarında ortaya çıkar ve yavaş yavaş gelişim gösterir. Bu psikolojik bozukluğun semptomları dönemsel olarak ortadan kalktığı için hastalar kendilerinden çok fazla şüphelenmezler. Stresli dönemlerdeyse bu sıkıntı daha yoğun şekilde hissedilir. En küçük bir problemde bile her zaman en kötü ihtimal üzerine odaklanılır ve gereksiz kuruntular yapılabilir. Bugün dünya üzerinde yüz kişiden en az altısı anksiyete problemi sebebiyle uzmana başvuruyor.
1. Hastalığın sebebi tespit edilir
Anksiyete bir psikolojik rahatsızlık olduğu için yapılması gereken en önemli şey bu hastalığın hangi sebepler yüzünden ortaya çıktığıdır. Bu noktada kişi, kendisinin en büyük doktoru olacaktır. Kendi geçmiş hayatında neler yaşadığını göz önüne alarak nelerin kaygı bozukluğuna sebep olabileceğini düşünmeli ve doktora bu durumları anlatmalıdır. Uzmanlar zaman zaman daha yol gösterici olması açısından anksiyete testi uygulayarak hastaların neden bu problemle karşı karşıya kaldığını öğrenmeye çalışırlar.
2. Egzersiz ve meditasyon
Anksiyeteden uzak durmak için egzersiz ve meditasyon yaparak hem bedeninizi hem de beyninizi rahatlatabilirsiniz. Bu sayede aklınızdaki olumsuz düşünceler yavaş yavaş ortadan kaybolacak ve kendinizi daha dinç hissedeceksiniz.
3. İlaç tedavisi
Eğer doğal yollarla kaygı bozukluğu ortadan kaldırılamıyorsa psikiyatrist tarafından çeşitli ilaçlar yazılır ve bu ilaçların düzenli olarak alınması, dozunda ve kullanım sıklığında doktora danışmadan herhangi bir değişikliğin yapılmaması istenir.
4. Davranışçı terapiler
Tedavide kullanılan alternatif yöntemlerden biri de davranışçı terapidir. Bu yöntemde anksiyeteye bağlı olarak meydana gelen sorunlu davranışlar gözlenir ve bu davranışlar ödül-ceza gibi çeşitli yöntemlerle ortadan kaldırılmaya çalışır.
5. Farkındalığa dayalı terapiler
Farkındalığa dayalı bir yöntem olan terapi yönteminde ise kişi geçmişiyle yüzleştirilir ve psikolojik rahatsızlığın altında yatan sebepler güvenli bir şekilde hastaya sunulur. Bununla beraber bir daha eğer kaygı, korku ve panik içeren olaylarla karşılaşılırsa kişinin daha kontrollü bir tavır sergilemesi amaçlanır.
1. Fizyolojik faktörler
İnsanın hayatını derinden etkileyen travmatik olaylar anksiyete gibi psikolojik bozuklukların ana sebepleri arasında yer alır. Hormonlar, anksiyete üzerinde doğrudan etki gösterir. Eğer beyin, zorlayıcı bir olay karşısında anormal faaliyetler göstererek bazı hormonları salgılamaya başlarsa reseptörlerde bazı değişiklikler oluşmaya başlar ve hastalığın görülme ihtimali artar. Daha önceki araştırmalar psikolojik bozukluğun değişen genler yüzünden ortaya çıktığını açıklıyor. Çocuğun anne ve babadan aldığı val158 ile met158 türündeki çift varyasyonlu bozulmuş genler yüzünden anksiyetenin dışında obsesif kompulsif stres bozukluğunun görülme riski de artış gösterir.
Diğer taraftan kaygı bozukluğunu tetikleyen faktörlerin arasında astım, kalp rahatsızlıkları, bazı kronik hastalıklar, diyabet, solunum yolu rahatsızlıkları, tiroid problemleri, bağırsak sendromu gibi şikayetler de bulunabilir.
2. Psikanalitik sebepler
Anksiyetenin oluşumunu ruhsal problemlere bağlayan bu yaklaşıma göre ortaya çıkan kaygı bozukluğu kişinin kendi iç çatışmasından kaynaklanır. Freud'un öncüsü olduğu psikoanalitik yaklaşıma göre kişinin alt benliğiyle üst benliği arasında ortaya çıkan iç çatışma, dürtüler karşısında benliğin çözüm üretememesine sebep olur. Bunun yanı sıra bunalım da anksiyeteye sebep olan başka bir psikolojik problemdir. Kişi bunalımda hissetmeye başladıktan sonra kaygı bozukluğu yaşamaya başlayabilir.
Diğer taraftan anksiyete öğrenilen bir psikolojik bozukluk olarak da karşımıza çıkar. Bir şeyler yaşadıkça edindiğimiz kötü tecrübelere ya da fobilere bağlı olarak kaygı bozukluğunun gelişimine zemin hazırlamış olabiliriz. Örnek vermek gerekirse, kalabalık bir ortamda yemek yerken ağzını şapırdattığı için, yemeği üstüne döktüğü için ya da herhangi bir sebep yüzünden toplum tarafından aşağılanan bir kişi bu olay sonrasında sosyal anksiyete problemi yaşamaya başlayıp toplumsal ortamlarda yemek yemekten kaçınır.
3. Olayları yorumlama biçimi
Bilişsel kuramlara göre anksiyete gibi psikolojik bozuklukların ortaya çıkmasındaki önemli faktörlerden birisi de kişilerin olayları yorumlama şekline dayanır. İnsanların yaşadığı olaylar, hangi şartlar altında yorumlanıyorsa ve olaylara karşı nasıl bir algıya sahip olunuyorsa bu durum psikolojik bozuklukların temelini oluşturabilir. Eğer ki bir olay yüzünden kendinize zarar geleceğini düşünmeye başlarsanız ve bu olayın sizin için büyük bir dezavantaj yaratacağına yönelik bir algı oluşturup kendinizi kötü hissederseniz kaygı bozukluğu ortaya çıkar. Dolayısıyla zarar beklentisiyle kaygı bozukluğu paralel olarak gelişim gösterir.
Bu yüzden olayları değerlendirirken daha pozitif bir yaklaşım sergilemeli, gerçekçilikten uzaklaşmadan negatif durumların olacağını bilseniz bile bunun dünyanın sonu olmadığının farkında olmalı ve buna göre yaşamaya devam etmelisiniz.
4. Varoluşsal problemler
İnsan hayatı boyunca bir gün yaşama veda edeceğinin farkında olur ve bu farkındalık ile hayatına devam eder. Varoluşcu yaklaşıma göre insan beyni doğuşta bomboştur. Yaşanan olaylarla ve bu olaylara karşı geliştirilen duygu ve düşüncelerle beynimizi doldurmaya başlarız. Dolayısıyla hayatın anlamlı hale gelmesi, bizim ona yüklemiş olduğumuz anlamla mümkün olur. Bu durumun farkında olmak ve buna göre hareket etmek ise bazı durumlarda anksiyete oluşumuna sebep olabilir.
5. Kalıtımsal etmenler
Eğer birinci dereceden akrabalarınızda panik bozukluğu, majör depresyon gibi anksiyete krizine kaynaklık edebilecek psikolojik rahatsızlıklar görüldüyse, sizin kaygı bozukluğu yaşama riskiniz diğer insanlara kıyasla daha fazladır. Bu ihtimal, %15-18 arasındadır. İkinci dereceden akrabalarda ise bu ihtimal %6 civarındadır. Bu olayın altında yatan sebep ise otonom sinir sisteminin kalıtsal faktörlerden etkilenmesidir.
6. Biyokimyasal faktörler
Herhangi bir depresif problem yüzünden kullanılan bazı ilaçlar, MAO inhibitörleri, diazem tipi ilaçlar, beta blokerler gibi çeşitli biyokimyasal ürünler yüzünden anksiyete rahatsızlığı ortaya çıkabilir. Örnek vermek gerekirse panik nöbetleri yaşayan bir hastaya damardan sodyum laktat verilmesi durumunda kaygı bozukluğu oluşur. Bu yüzden, doktor önerisi olmadan ilaç almamaya özen gösterin, ilaçların yan etkilerini iyi takip edin ve kullandığınız ilaçtan sonra kaygı bozuklukları ortaya çıkarsa doktorunuza danışarak ilaç tedavisinde farklılığa gitmesini rica edin.
7. Çevresel faktörler
Kişinin yaşadığı zor ve kötü olaylar hastalığın oluşumuna sebep olabilir. İş yerinde ya da okulda yaşanan stres, doğal afetler yüzünden ortaya çıkan travma, boşanma, ilişkide problem yaşama, vefat, sevdiği birinin ağır hastalık geçirmesi, cinsel istismar, tecavüz, maddi konuda yaşanan stres gibi çeşitli faktörler yüzünden ortaya çıkabilecek bozukluklardan birisi de anksiyetedir.