KADIN

Annen Bile Okşasa !

Kimilerine göre sevginin gösterilme biçimidir, kıskançlık.

Annen Bile Okşasa !

Kimilerine göre sevginin gösterilme biçimidir, kıskançlık. Peki, gerçekten böyle midir, yoksa bu kıskanç bireylerin uydurduğu bir, “züğürt tesellisi” midir?

Elbette ki konumuz bir ruhsal rahatsızlık olarak değerlendirilmesi gereken, bir başka hayatı, tanımadığı birini kıskanma, yani haset, değil. Kıskanmanın, kadın erkek ilişkilerinde ortaya çıkardığı hallerle ilgileneceğiz.

Varlığı da yokluğu da krize yol açabilen nadir bir duygudur ilişkilerde kıskançlık. İlgisizliğe katlanılmadığında da ortaya çıkan bu his, sevilen kişinin bir başkasına olan ilgisi durumunda krize dönüşür.

Erkek, genellikle kıskandığını belli etmez, gözü gibi sakındığı hislerinden biridir bu da. Meziyet olduğunu iddia ettikleri dahi olur. Ama hayır, erkeğin kıskançlığı ile aidiyet duygusunun getirmiş olduğu sahiplenme hissi arasında dünya kadar fark vardır. Kadın, kıskanmıyorsun sen beni, diye çıkıştığı erkekten aslında kendisini sahiplenmesini bekler. Kıskançlık duygusunu bastırabilme, bir erkeğin ilişkideki en olgun tarafıdır. Bunun arka penceresindeki kadının baktığı yöne karışma, konuştuğu diğer adamlara nefret dolu bakışlar ve hatta şiddete kadar uzanabilen yapı, şüphesiz ki ne kıskançlık ne sakınma sınıfındadır. Erkek, aşağılık kompleksini kıskançlık kisvesi altında ortaya çıkarmadıkça erkeğin kıskançlığı, ilişkilerde bir sorun olmaktan çıkar.

Çuvaldızı erkeklere batırdıktan sonra iğnemizi elimize alma zamanıdır hanımlar! Öncelikli soru: Ne yapıyoruz biz, çıldırdık mı? Evet, seviyoruz. Ölüyoruz ve hatta aşkımızdan! Ve tüm bu hislerin bize verdiği yetkiye dayanarak, erkeğimizi her şeyden uzak tutmak, kimsenin görmeyeceği bir yere kapatmak, kendimize saklamak istiyoruz. Bu elbette ki mümkün değil. Bu nedenle çeşitli ataklarla ilişkimizi ayakta tutmaya çalışıyoruz. Öyle ya, seven kıskanır! Abartıyoruz bu “sevme işini” bu sefer. Bizden önceki sevgililerini kıskanmayı bırak, etrafındaki diğer kadınlara kadar uzanıyor yelpazemiz. İşyerindeki o çırpı bacaklı kız, okuldaki o esmer, hele o sürekli arayıp duran çocukluk arkadaşı yok mu, deliriyoruz kıskançlıktan! Hatta işi abartıp annesini bile kıskandık geçenlerde, hatırladınız mı? Şarkıya aldanmış olmalıyız, annen bile okşasa, benim bağrım taş olur! Bir kendinize gelin rica ederim! Dünyadaki tüm kadınları potansiyel birer, “yuva yıkacak kadın” olarak görmeyi bırakalım. Kendimize olan güvensizliğimiz, belki çalışma hayatının sıkıntısından, belki kendine zaman ayıramamaktan kaynaklı özgüven eksikliğimiz bu duygunun yol açtığı krizler neticesinde geri gelmeyecek. Aksine, daha fazla acı verecek.

Roland Barthes, Kıskançlık adlı şiirinde,

“Kıskanç olarak, dört kez acı çekerim: kıskanç olduğum için, kıskançlığımdandolayı kendimi suçladığım için, kıskançlığımın ötekini incitmesinden korktuğumiçin, bir bayağılığın beni tutsak etmesine boyun eğdiğim için: dışarıdabırakıldığım, saldırgan olduğum, deli olduğum ve sıradan olduğum için acıçekerim”

Diyor ve özetliyor tüm bu buhranlar sonrası içinde bulunduğumuz durumu.

Oysa kıskançlığın bir de “sakınma hali” vardır ki, aşkın engin deryasından bir an bile ayırmaz sizi. Gözünüzden sakındığınız aşkınız, dünyadaki eşsiz birey… O’na bu duyguyu hissettirdikçe çoğalandır aşk. Ve büyün kadın-erkek hallerinden sıyrılmış, tertemiz, huzurlu bir ilişkinin kollarında kendinizi güvende hissedersiniz.

Baktın hiç işlemiyor içine bu ilahi aşk masalları. Düşündükçe deli oluyorsun ofisinde yeni işe başlayan o kızı. O halde bundan sevdiğin adama sakın bahsetme, deli olma!

Eşeğin aklına karpuz kabuğu getirmeyeceksin arkadaş, ben bunu bilir bunu söylerim.

Meral YARICI
http://blog.merush.com
http://twitter.com/merush

YORUMLARI GÖR ( 0 )

En Çok Aranan Haberler