Antalya Isparta ve Burdur'da ciddi oranda iyot eksikliği olduğu için tiroid hastalığının buralarda sık görüldüğü belirtildi.
Akdeniz Üniversitesi İç Hastalıkları ve Endokrinoloji Uzmanı Doç.Dr. Ramazan Sarı, bu hastalığın önüne geçmek için Türkiye’de 1990’lı yıllarda tuzların iyotlanması ile ilgili yasal bir prosedür başlatıldığını bildirdi. Doç.Dr.Sarı, Antalya'da her iki kişiden birinde tiroid ile ilgili sorun, üçte birinde guatr görüldüğünü bildirdi.
Tiroid hastalığının hormonlara ilişkin hastalıklar içerisinde en sık görüleni olduğunu söyleyen Doç.Dr. Sarı, tiroidin temelindeki en önemli faktörlerden birinin iyot eksikliği ile ilişkili olduğunu bildirdi. Antalya, Isparta, Burdur üçgeninde bu hastalığın sık görüldüğünü kaydeden Doç.Dr. Sarı, “Maalesef hem ülke bazında Türkiye olarak, hem de bizim kendi bulunduğumuz coğrafya göller bölgesi dediğimiz Antalya, Isparta Burdur üçgeninde ciddi oranlarda iyot eksikliği olduğu için bu bölgelerde biraz daha fazla iyot eksikliği ile ilişkili guatr hastalığı görüyoruz."
Tiroit hastalığının önüne geçmek için Türkiye’de 1990’lı yılların sonunda tuzların iyotlanması ile ilgili yasal prosedürlerin tamamlandığını söyleyen Doç.Dr. Sarı, şöyle konuştu: “2000’li yıllardan itibaren artık iyotlu tuz kullanımının tedricen artması ile birlikte sıklık bundan sonraki popülasyonlarda belki daha az olacak.”
ANTALYA ENDEMİK GUATR BÖLGESİ
Herhangi bir coğrafi alanda yüzde 10’dan fazla bir guatr sıklığı saptandığı zaman buna 'endemik guatr' adını verdiklerini belirten Doç.Dr. Sarı, sözlerini şöyle sürdürdü: “Şu an Antalya için endemik guatr bölgelerinden biri olduğunu söylemek mümkün. Özellikle iyot alımının yetersiz olduğu bölge.”
Antalya’da dağlık bölge olması açısından iyot eksikliğinin çok miktarda ortaya çıktığını söyleyen Doç.Dr. Sarı, şunları söyledi: “Ama bir tarafımızda deniz var. Deniz ürünleri iyot açısından çok zengin ürünlerdir ama bizde maalesef balık tüketme kültürü son dönemlerde gelişti. Önceden çok balık tüketen bir ülke, balık tüketen bir toplum değildik. Yeni hastalara haftada bir veya iki defa balık tüketin diye öneriyoruz. Balık tüketiminin düzenli olarak sağlanması ile veya kullanılması ile iyot eksikliği daha az görülecek. Hem tuzların iyotlanması, hem deniz ürünlerini yeme alışkanlığının kazanılması, bu hastalığın önlenmesi ve azaltılması açısından önem arz etmektedir.”
İKİ HASTADAN BİRİNDE GUATR GÖRÜLÜYOR
Antalya’da her iki kişiden birinde tiroid ile ilgili sorun ve üçte birinde guatr görüldüğünü ifade eden Doç.Dr. Sarı, Antalya’da 2002 yılında yapılmış çalışmalarda toplam günlük iyot alımının 40-50 mikrogram civarında olduğunun saptandığını belirtti. Bir insanın günlük iyot alımının 100 mikrogramın üzerinde olması gerektiğini söyleyen Doç.Dr. Sarı, sözlerine şöyle devam etti: “Dolayısı ile Antalya’da 2002 yılında yapılan çalışmalarda 40-50 civarında bir iyot alımı saptandığına göre, Antalya’da iyot yetersizliği oldukça ciddi oranlarda var demektir. Ama 2000’li yılların sonunda yapılmış çalışmalarda bu oranın yüzlere yaklaştığı görülmektedir. Geldiğimiz nokta bir başarı ama bu başarı tam bizim istediğimiz gibi, iyot eksikliğini tamamen çözecek düzeyde bir başarı değil. Bu anlamda zaman lehimize işliyor. İyotlu tuz kullanımının yaygınlaşması ile birlikte bu hastalığın bizleri etkileme ihtimalini daha da azaltacağız. Antalya için oldukça yüksek bir oran. Her iki hastadan birinde tiroid ile ilgili sorunun olması, her 3 hastadan birinde iyot eksikliği ile ilgili guatr problemi yaşaması oldukça ciddi oranlar.”
İyotun en fazla doğal kaynaklardan alındığını kaydeden Doç.Dr. Sarı, su ve havadan alınan iyotun yanı sıra yumurta, süt, yeşil sebzeler ve deniz ürünlerinin de çok iyot içerdiğini bildirdi.
DOĞURGANLIK DÖNEMİNDE TİROİD ÇOK RİSKLİ
Orta yaş kadınların doğurganlık döneminde tiroid hastalığına yakalanmasının hem kendilerini hem de taşıdıkları bebekleri riske atabileceğini söyleyen Doç.Dr. Sarı, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bebeklerin özellikle iyot eksikliğinden ya da tiroid hastalığından etkilenmesi onların hem zeka anlamında gelişmesi hem bedensel anlamda gelişmesi açısından önemli. Herhangi bir şekilde etkilenmiş bebeklerde zeka geriliği ya da gelişme problemleri ortaya çıkabiliyor. Bu hem aile açısından hem de ülke açısından sosyal bir yük getiriyor.”
Türkiye’de özellikle planlı gebe kalmayı planlayan anne adaylarına seslenen Doç.Dr. Sarı, şunları söyledi: “Gebelik öncesinde mutlaka tiroid hormon düzeylerine bakılmalı. Herhangi bir anormallik olup olmadığı saptanmalı. Gebelik esnasında mutlaka tiroidle ilgili değişikliklerin olabileceğini unutmamak lazım. Gebeliklerde bu hastaların takibi gerekiyor.”
KADINLAR DAHA ŞANSSIZ
Tiroid hastalığının kadınlarda daha sık gözüktüğünü ifade eden Doç. Dr. Sarı, ‘otoimmün tiroid’ olarak bilinen ‘haşimato’ hastalığının ise özellikle orta yaş grubundaki kadınlarda daha çok rastlandığını bildirdi. İyot eksikliğinden etkilenme açısından kadın erkek arasında bir fark olmadığını belirten Doç.Dr. Sarı, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ama ‘haşimato’ dediğimiz hastalık özellikle kadınları etkiliyor. Dolayısı ile kadınların bu anlamda bir şanssızlığı var. Guatr ile ilgili sorunlarda kadınlarla erkekler oldukça farklı oranlara sahip, kadınlarda daha sık görüyoruz tiroid hastalıklarını.”
İyot eksikliğinden etkilenme anlamında kadınların bu noktada şanssızlığına değinen Doç.Dr. Sarı, şunları söyledi: “Kadınların şanssızlığı, iyot eksikliğinden öte ‘tiroid otoimmünitesi’ dediğimiz, bağışıklık sisteminden kaynaklanan tiroid hastalığının kadınlarda fazla gözükmesinden kaynaklanıyor. Çünkü ‘otoimmün tiroid’ hastalığı dediğimiz ‘haşimato’ hastalığına bağlı ‘hipotiroid’ dediğimiz hastalıklar daha çok kadınları etkiliyor. ‘Otoimmünite’ dediğimiz bağışıklık sistemine bağlı hastalıkların toplamına baktığımız zaman bağışıklık sistemi ile giden tiroid hastalığının yüzde 90’lara kadar olan oranını bayanlar oluşturuyor maalesef.”
İLAÇLARA ULAŞIMDA SIKINTI YAŞANIYOR
Doç.Dr. Sarı, hastaların dönem dönem bazı ilaçlara ulaşmada sıkıntı yaşadıklarını kaydetti. İlaçların aslında çok maliyeti olmadığını ancak hayati ilaçlar olduğunu ifade eden Doç.Dr. Sarı, şöyle konuştu: “Dolayısıyla bu anlamda çok da fazla hastanın kullandığı ilaç grubu olduğu için çok sık tükenmeler, tükendikten sonra tekrar yerine koyamamalar, ortaya çıkabiliyor. Bu da hastaların sosyal anlamda karşılaştıkları sorunlardan bir tanesi. Ama burada hastaların bilmesi gereken nokta şudur. Herhangi bir preparatın isminin ne olduğu çok önemli değil. Sadece hastalar günlük ne kadar tiroit hormonu almaları gerektiğini bilirlerse başka ilacı da kullanabilirler."
İLAÇLARDA FİYATLAR GÖZE ÇARPIYOR
Tiroid ilaçlarının gerek etken maddelerinin gerek kendilerinin üretici ve ithalat firmaları tarafından sadece stoklarında bulunabilecek ölçüde getirdiğini ifade eden Antalya Eczacı Odası Başkanı Kerem Zabun ise şunları söyledi: “Neden diğer ilaçlarda 6-8 aylık yetecek kadar stoklar bulunduruyorlar, bu ilaçlarda niçin sadece aylık bulundurdukları sorusuna baktığımızda ilk göze çarpan fiyatlar oluyor. Yani bunu ticari olarak değerlendiriyorlar.”
Tiroid ilaçlarının ticari olarak değerlendirildiği zaman 1 ve 4 lira arasında bir fiyatı olduğuna değinen Zabun, nakit alımlarda devlet ödediği zaman fiyatın daha da aşağı indiğini belirtti. Kerem Zabun, konuşmasında, “İthalatçı ve üretici firmalar gerek bunları üretirken üretim bantları açısından ve maliyetleri açısından, gerek ithalatçılar, bunları ülkeye sokarken kendilerine getirmiş oldukları maddeyi külfet ve yük anlamında düşündüğümüzde bu tür ilaçların piyasada yeteri anlamda bulunduğunu söylememiz mümkün olmuyor. Bazı dönemlerde yok denecek kadar satışları ortaya çıkıyor. Ama sorun ciddi boyuta gelmeden hemen piyasaya bir ilaç girişi yapılmak sureti ile sanki sus payı verircesine bir durum ortaya getiriyorlar.”
İlacın ithalinde veya üretiminde herhangi bir sıkıntı olmadığını ifade eden Zabun, şunları söyledi: “Bunu tamamen ticari kaygı olarak değerlendiriyorum. Dolayısı ile kendilerinin karlarını düşünmek durumunda kalıyorlar. Üretim bantları ve dışarıdan getirilen maliyetleri düşündüğümüzde son derece düşük karla hareket ediyorlar.” İlaçların zaman zaman zor bulunması halinde hastalar arasında bir panik de ortaya çıktığını söyleyen Zabun, buldukları zamanda kat kat fazla aldıklarını, bunun da diğer hastaların ilaca daha geç ulaşmasına neden olduğunu bildirdi.
REFERANS FİYAT UYGULAMASI
İlaç sorununun fiyatların artırılması ile çözülebileceğini kaydeden Zabun, sözlerini şöyle sürdürdü: “Türkiye’de 2004 yılından bu yana referans fiyat uygulaması var. Bu şu demek, Avrupa Birliği üyesi ülkelerden fiyatı en ucuz olan beş ülke seçiliyor ve o beş ülkenin belirlenen rakamı çıktıktan sonra referans olarak bunun yüzde 60’ına gelebilecek kadar Türkiye’de fiyatlanabiliyor. Yani Avrupa Birliğinde 10 liraysa Türkiye’de en fazla 6 lira fiyatlanabiliyor. Dolayısı ile fiyat Avrupa Birliği’nin de kat kat altına geliyor. Referans fiyat uygulamasının zaten fiyatları düşük olan ilaçları Türkiye’de neredeyse yoka sokacağı da aşikar bir şekilde görünüyor.”
Önümüzdeki dönemde fiyat politikasının böyle devam edeceği takdirde ilaçlara rahat ulaşabilmenin zor olacağını ifade eden Zabun, şu an Türkiye’de tam itibari ile ilaçta kriz denilebilecek bir boyuta gelinmediğini sözlerine ekledi.
Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz