Dünyanın bilinmeyen ve en ölümcül virüslerine karşı savunmasız kalmak istemeyen bilim insanları koruyucu giysilerini, maskelerini ve eldivenlerini giyerek yeni virüs arayışına başladı. Çin’in güneybatısında bulunan Yünnan eyaletinde araştırmalarına başlayan ekip, bölgedeki karanlık kireçtaşı mağaralarına girerek araştırmalarını derinleştiriyorlar.
Güneş battığında yiyecek bulmak için mağaradan çıkacak olan yarasaları sabırla bekleyen ekip, dışarı uçan binlerce yarasanın ardından örnek almak için ağları dikkatlice topladı. Yarasaların kanatlarındaki hassas damarlardan kan örneği alabilmek için ekip yarasalara dikkatli bir şekilde anestezi uyguladı. Amerikan sivil toplum örgütü EcoHealth Alliance’e başkanlık eden, yeni virüsler ve pandemi önleme üzerine çalışan Peter Daszak yarasalardan oral ve dışkı örnekleri aldıklarını, ayrıca başka vücut sıvıları topladıklarını söyledi.
Eco Health Alliance’ın Çin’in Yünnan eyaletinde 10 yılı aşkın bir süredir araştırdığı kireçtaşı mağara sistemindeki mağaralardan birinin girişi.
Petet Daszak bir virüs avcısı. 10 yılı aşkın bir süredir 20 ülkeyi ziyaret ederek büyük pandemileri engellemek için yarasa mağaralarında yeni patojenleri, yani yeni koronavirüsleri araştırıyor.
CNN International'dan Julie Zaugg'un haberine göre; Daszak’ın ve diğer araştırmacıların elde ettikleri bulgular tüm bilinen hayvan virüsleriyle ilgili açık kaynaklı bir kütüphane ile paylaşılıyor. Böylece bilim insanları dünyayı Covid-19 gibi yeni bir pandemiye hazırlamak için insanlara bulaşma ihtimali olan virüsler hakkında bilgi sahibi olabiliyor ve tahminler yürütebiliyor.
Daszak, bugüne kadar 150binin üzerinde yarasa örneği topladıklarını ve 500 civarında yeni koronavirüs belirlediklerini söyledi. 2013’te bulunan yeni koronavirüslerden birinin, Covid-19’un atası olabileceği de kuvvetle muhtemel.
2003’teki SARS salgınından önce, araştırmacılar koronavirüsler üzerindeki araştırmalara pek ilgi duymamıştı. Singapur’daki Duke-NUS Tıp Fakültesi’nde virolog olan Wand Linfa “Koronavirüs çalışmaları, tıbbi araştırmalar arasında çok da rağbet edilen bir dal değildi” dedi. Wand Linfa aynı zamanda Eco Health Alliance ekibinin araştırmalarında topladığı yarasa örneklerinin analiz edilebilmesi için araçlar geliştiriyor.
2009 yılında kurulan Predict adlı kurum, USAID tarafından finanse ediliyor. Kuruluşun başında ise Kaliforniya’dan Davis Üniversitesi, Eco Health Alliance, Smithsonian Enstütüsü, Vahşi Yaşamı Koruma Derneği ve salgın izleyici geliştiren Metabiota adlı Kaliforniya’lı bir şirket bulunuyor.
EcoHealth Alliance’tan bilim insanları yarasa yakalayabilmek için mağara girişlerine ağlar kuruyor. Bilim insanları, yarasalarla herhangi bir teması önlemek için koruyucu giysi, eldiven ve nefes filtresi respiratör kullanıyorlar.
Ekibin görevi ise koronavirüsler de dahil olmak üzere yeni hayvanlardan insana bulaşabilecek hastalıkları tanımlamak. 10 yıldan fazla süredir devam eden bu araştırma operasyonu 200 milyon dolar civarında bir bütçeye sahip. Araştırmalar başladığından bu yana, Covid-19’un da dahil olduğu beşten fazla insana bulaşabilen koronavirüs tespit edildi.
Peter Daszak, yarasaların 15bin koronavirüsü barındırdığını tahmin ediyor, bunlardan yalnızca birkaç yüz tanesi ise kesin olarak biliniyor. Çin’in güneybatısına odaklanan Dazsak’ın ekibi, en büyük yarasa nüfusu olarak da bilinen Yünnan Eyaleti’ndeki kireç taşı mağaralarında odaklanıyor.
Dazsak, “Özellikle Çin’i hedefledik, çünkü SARS’ın çıkış noktasını arıyorduk, ancak sonradan fark ettik ki, burada yüzlerce başka koronavirüsler de var. Dolayısıyla biz de ilgimizi, tüm bunları bulmak üzere burada yoğunlaştırdık” dedi.
Eco Health Alliance ekibi bir yarasadan örnek aldı, geçen 10 yıldan fazla süre içinde ekip 15binden fazla yarasa örneği topladı.
Predict adlı kurum 31 ülkede operasyon yürütüyor. Smithsonian Enstitüsü’ne bağlı olan virüs avcıları ise Myanmar ve Kenya’ya odaklanmış durumdalar. Smithsonian Enstitüsü Küresel Sağlık Programı’ndan Suzan Murray, Myanmar’da 6 yeni koronavirüs tespit ettiklerini belirtti.
Murray, “Burası, vahşi biyoçeşitliliğin çok olduğu bir bölge. Hızla artan insan nüfusu doğal habitatı işgal ediyor. Seyahat ağları ve hayvancılık oranındaki büyüme nedeniyle türler arası virüs yayılma riski büyük” dedi.
Daszak’a göre Güneydoğu Asya ve Çin nüfusunun dikkate değer bir kısmı vahşi yaşamda düzenli bir ilişki içinde. Vahşi hayvanları avlıyorlar, satıyorlar ve yiyorlar. 2015’te Yünnan eyaletindeki iki yarasa mağarasına yakın yaşayan insanların kanlarında yapılan incelemeden sonra %3’ünün sadece yarasalarda bulunan virüslere karşı antikor taşıdığını, dolayısıyla bu virüslere zaten maruz kalındığını ortaya çıkardı.
Daszak “Bu insanlar bilmeden bu patojenleri almış ve iyileşmiş olabilir veya sadece birkaç vücut hücresi enfekte olmuş olabilir” dedi. Wang ise, bu virüslerin insana bulaşabilmesi için bir hücre reseptörüne bağlanabilmesi gerektiğini ve bu virüsün genelde gelişmiş bir hayvanda konakladığını belirtti. Wang en yaygın konakların misk kedisi, deve, pangolin veya insanlarla yakın ilişkide olan başka bir memeli olabileceğini söyledi.
Daszak’a göre, SARS, Ebola, Nipah ve Marburg’da olduğu gibi virüslerin kaynağı ise genelde yarasalar.
Daszak, yarasaların uçan bir memeli olarak vücutlarının çok fazla stres hormonu ürettiğini ve bağışıklık sistemlerinin buna cevap verdiğini belirterek “Bunun üstesinden gelmek için yarasaların bağışıklık sistemini düşürdüğünü ve virüse karşı daha duyarlı hale gelirler” dedi.
Yarasalar ayrıca tüm memeli türlerinin yaklaşık %20’sini oluşturmakta ve kalabalık mağaralarda büyük bir koloni olarak yaşadıkları için virüsün aralarında yayılmasını mümkün kılmakta.
Daszak ve ekibinin topladıkları örnekler sıvı nitrojen içinde tutuluyor ve dünyanın dört bir yanındaki meslektaşlarına analiz edebilmeleri için gönderiliyor.
Daszak, ülkedeki en iyi laboratuvarlarda çalıştıklarını, eğer bulundukları yerde iyi bir laboratuvar bulunmuyorsa, yerel kapasite ile inşa ettiklerini belirtti. Daha sonra, elde ettikleri numunelerde bulunan virüs DNA zincirleri, bilinen tüm insan ve hayvan virüslerinin bulunduğu ABD Ulusal Biyoteknoloji Bilgi Merkezi (NBCI) tarafından açık erişimli olarak tutulan veri tabanı GenBank’taki profillerle karşılaştırılıyor. Bu karşılaştırma sonrası yeni bir virüs tespit edilip edilmediği ortaya çıkıyor.
Ancak virüsün yeni olup olmadığı sorusuna her zaman net bir yanıt bulunamayabiliyor.
Bangkok’taki Chulalongkorn Üniversitesi’ne bağlı olan ve hastalıkları inceleyen Wupaporn Watcharaprueksadee, bir virüsün yeni olarak kabul edilmesi için, DNA’sının %20’sinin bilinen diğer virüslerden ayrışması gerektiğini belirtti.
Yarasalardan toplanan örnekler, EcoHealth Alliance’ın bilim insanları tarafından likit nitrojen içine yerleştirilerek dünyanın diğer bölgelerindeki laboratuvarlarında analiz için gönderiliyor.
Araştırmacılar bazen yeni bir virüs bulduklarını düşünse de, sonrasında bu virüsün yıllar önce insanlara zaten bulaşmış olduğu da ortaya çıkabiliyor. Hong Kong Üniversitesi’nde hastalıklar üzerine çalışan bir uzman olan Patrick Woo’ya göre, bu virüslerin yarısından daha azı pnömoniye neden olabiliyor.
Woo, 2005’te Hong Kong’da iki hastada HKU1 adı verilen iki yeni koronavirüs tespit etmişti. Ancak Woo, sonrasında Amerika, Avustralya ve Fransa’da bu virüs tarafından enfekte edilen hastalar olduğunu keşfetti.
Kimsenin fark etmediği Nipah ise insanlar arasında yayılabilen bir diğer virüs. Daszak, bu virüsün 1998’de Malezya’daki bir epidemide ortaya çıktığına ve 105 kişinin ölümü ile ilgili olduğuna inanıyor. Virüs, Bangladeş’in kırsal alanlarında yarasalardan insanlara geçmiş.
Daszak, her yıl anormal kızamık olarak sınıflandırılan birkaç salgının kayda geçmesiyle, hastalar üzerinde çalışma yapıldığını ve bu çalışmanın sonucunda hastalara Nipah virüsünün bulaştığını görerek salgının ortaya çıkartıldığını belirtti. Daszak’a göre virüsün aktarımları tespit edilememişti çünkü bu bölgede yaşayan halkın yoksul olması, hastanelerden çok uzakta yaşamaları gibi nedenlerle tıbbi tedaviye erişimleri kısıtlı kalmıştı.
Wuhan Viroloji Enstitüsü’nden Shi Zhengli, Covid-19 ortaya çıktığında, virüsün veri tabanındaki diğer virüslerle karşılaştırıldığını, bu yeni koronavirüsün Yünnan’da 2013’te toplanan örneklerden biriyle eşleştiğini belirtti. Bu da, 2013’te elde edilen bir virüsün salgına neden olan virüsün atası veya akrabası olduğu anlamına geliyor.
Virüsün nereden geldiği ve insanlara nasıl bulaştığı ise bilginin en hayati parçasını oluşturuyor. Böylece salgının erken tespit edilmesine ve yayılmayı kontrol edebilecek önlemlerin zamanında alınmasını sağlıyor.
Covid-19 örneğinde olduğu gibi salgının nereden çıktığı bilgisi, virüsün insanları enfekte etmeden önce nasıl mutasyonlar geçirdiğini anlayabilmek için ve gelecekteki olası salgınları engelleyebilmek için bilim insanlarına yardımcı oluyor.
2019’da Kolombiya Üniversitesi ve EcoHealth Allience ekibi, Liberya’da Ebola taşıyan bir yarasa bulduklarını açıklamıştı. Ebola, 2013-2016 yılları arasında Afrika’nın batısında 11bin kişinin ölümüyle sonuçlanan bir salgına neden olmuştu.
Covid-19 ve Ebola’nın kaynağıyla ilişkin bilgi sunmanın ötesinde virüs avcıları bir sonraki büyük salgınların nerede ortaya çıkabileceğine dair tahminler de yürütüyor. İnsanlar için büyük risk taşıyan virüslerin bulunduğu yerleri detaylandırmak, ilerleme haritasının çıkartılmasına ve bulaşmanın en aza indirgenmesine yardımcı oluyor.
Suzan Murray, virolog ekiplerin hangi virüslerin insana yayılabileceğini belirlemek için risk profillerine göre virüslerin sınıflandırıldığını söyledi.
PloS Pathogens adlı bir platformda yayınlanan makaleye göre, araştırma sonuçları bir araya getirildiğinde, virüsler herhangi bir konağa ihtiyaç duymadan doğrudan insanlara yayılabilecek kapasitede. Bunun önüne geçebilmek için bir dizi önleyici tedbir bulunmakta. Tehlikeli virüslerin yaygın olduğu bölgelerde yaşayan insanların bu konuda eğitilmesi büyük önem taşıyor. Kenya’nın bazı bölgelerinde bilim insanları, bölge halkına yarasaların girmesini engellemeleri için çatılarına nasıl delik takabileceklerini veya patojenleri öldürmek için deve sütünü önce kaynatmaları gerektiğini öğretiyor.
EcoHealth Allience ekibi, pangoin gibi virüs barındıran türlerin kaçakçılığını yapmanın taşıdığı riskleri veya yarasalar tarafından ısırılmış meyvelerden kaçınmaları konusunda yerel halkın eğitilmesi konusunda farkındalık oluşturuyor.
Bulaşma şablonlarını anlamak, hareketlerini analiz edebilmek ve ne sıklıkta insanlarla ilişki kurduklarını öğrenebilmek için zaman zaman yarasalara ve diğer vahşi hayvanlara bir takip cihazı da takılıyor.
Predict ekibi tarafından oluşturulan yerel inceleme alanları, epideminin yayılmasını önlemek konusunda hayati öneme sahip. Predict ekibinden Zimmerman, birlikte çalıştıkları laboratuvararın hepsinin, yeni bir patojeni nasıl tanımlayabileceklerini bildiğini belirtti. Asya ve Afrika’da Predict tarafından inşa edilmiş veya güçlendirilmiş 60 laboratuvar bulunuyor. Bu bilgiler, yeni patojenlere karşı aşı ve tedavi geliştirme süreçlerinde kullanılıyor.
Smithsonian Enstitüsü Myanmar ve Kenya’dan aldıkları yarasa örneklerinde yaptıkları incelemede 6 yeni koronavirüs keşfetti.
Kan örnekleri, virüsle savaşarak antikor üretmiş olan yarasalardan alınıyor. Bu örnekler ise aşı, yeni patojene karşı aşı ve plazma tedavisi geliştirme süreçlerinde kullanılıyor. Pandemiden önce, Predict’in geleceği belirsizdi ve Mart’ta sona ermesi planlanıyordu. Ancak Covid-19, virüs avcılarının yaptığı çalışmaların önemini gösterdi ve UC Davis’te yer alan bir basın açıklamasına göre değeri 2.26 milyon dolar dereğinde artarak, çalışmaları altı aylık uzatma aldı.
Virüs avcıları, numune çalışmalarını bir süre askıya alarak Afrika, Asya, Orta Doğu gibi bölgelere acil durum desteği sunuyor. En kısa sürede tekrar yarasa mağaralarına dönmeyi umduğunu söyleyen Daszak, tüm çabalarını Covid-19’un çıkış noktasını bulmaya odaklayacağını söyledi.