İl Genel Meclis Üyesi Nejdet Kanbir, bu seferki yazısında Ardahan'ın başarısız Belediye Başkanı Faruk Köksoy'u masaya yatırdı. İşte Kanbir'in Köksoy hakkındaki değerlendirmesi şöyle:
YAKLAŞAN YEREL SEÇİMLER BAĞLAMINDA ANALİZLER
ARDAHAN AKP VE FARUK KÖKSOY -1-
Bu yazının herhangi bir ön kabulü yok. Mete Özdemir için adaylık ne kadar yakın gözüküyorsa Faruk Köksoy için de o kadar uzak gözüküyor. Ama her ihtimalin olabileceği de bir gerçek. Çünkü AK Parti’nin aday belirleme yöntemi dolayısıyla, hiç akla gelmeyen bir açıklamayla herkes şaşırabilir. Tarifi; ‘gizli oylama-gizli sayım’ diye yapılabilecek bir yöntemle ‘eğilim yoklaması’ yapıyorlar. Hiçbir etkisi yok denmese de, eğilimini oya çeviren delegelerin kullandığı oyun sonucundan kendilerinin haberi olamıyor.
Etkisi ne olabilir ki?
Soru ortada kalıyor. Bunun adı da, parti içi demokratik kanalların kullanılması oluyor. Çok yadırgamıyoruz elbet. Biat kültürüne yakın bir kitleye mubah görülene, kitlesinden bir itiraz yok, bizim itirazımızın, ancak toplumsal gelişmeye ilişkin kısmıyla ve siyasi kültüre katkısı kabilinden olacağı aşikâr. Yoksa AKP’nin dikkate alacağı bir husus değil elbet.
Gelelim konumuza.
Faruk Köksoy’un dolmak üzere olan dönemini değerlendirirken iki açıdan bakmak gerektiğini düşünüyorum.
Bir: Yöneticilik Yönüyle
İki: İcraatları Yönüyle
Birinci Bölüm:
Faruk Köksoy’un Yöneticilik Performansı:
Sevk ve İdare diye tabir edilen “yöneticilik sanatı”, Yönetim Bilimi diye akademik literatüre girmiş bulunuyor. Batı tarzı “Kişisel Gelişim” 'hapları' ise, bu bilimden nasibini almayanlar için, son dönemlerde Türkiye’de de yaygınlaşmış ve ilginç olanı, liyakatle gelinmesi gereken yere böyle gelinmeyip de, bir yol açılarak gelinen noktada bu ‘hap’a ihtiyaç duyanlar, İnsan Mühendisliği’nden tutunda Yönetici Olmanın 10 Yolu’na kadar yüzlerce ‘hap’ kitap-broşürden her hangi birini okuyarak açıklarını kapatmakla meşguller.
Bu işin bir 'alaylı'sı, bir de 'mektepli'si bulunuyor. Özel sektör yönetici olarak yükseltmek istediği personelinin, eğitim süreçlerinde yönetim bilimiyle tanışmamışlarını, özellikle mühendisleri, bu bilimle tanıştırmak için, üniversitelerin yüksek lisans programlarına göndererek yetişmelerini, ondan sonra sorumluluk almalarını sağlıyor.
Bundan dolayıdır ki, özel sektörün iş yönetim ve başarısı kamuda imrenilen ama ulaşılamayan bir başarı hikâyesi olarak ancak örnek gösteriliyor. Kamuda profesyonel yönetici olarak yetişen Kaymakamların ve güvenlikçilerin yetişme süreçleri hariç, özellikle taşrada, personelinin yönetici olarak atanmasında, yazık ki bu tür vasıfların kazandırılması için gerekli süreçler geçilmiyor.
Böylece liyakatten başka kriterlerle yönetim kademelerinde görevlendirmeler oluyor. Zaten işin içinde ATAMA oldu mu, yükselmeden bahsetmek sıkıntılı bir hal alıyor.
Atanmışlar böyle de seçilmişler nasıl peki?
TODAİE nedir diye seçilmişler arasında bir anket yapsak, özellikle taşrada bilen çıkar mı acaba?
Hâlbuki ki TODAİE, Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü, önemli bir eğitim kurumu olup, Kamu İdaresinde görev yapanların hizmet içi eğitim almaları için kurulmuş ve faaliyet gösteren bir enstitüdür. Belediye başkanınız veya başka belediye personeli bu enstitüde yönetim bilimini, kamu idaresini her boyutuyla tedris edecek ve daha donanımlı bir yönetici olabilecektir.
Dönüp bakan var mı bizde acaba? Seçilmişleri bu kadar duyarsızlık gösteren bir toplumun seçmenin bunlardan haberi olur mu? Maalesef ki hayır!
Faruk Köksoy, belediye başkanı seçilmeden önce de yönetici olarak bir kurumun başında İl Müdürü olarak görev yaptı. Bu göreve nasıl geldi acaba? Mühendis olduğunu biliyoruz da yöneticilik mevkiine yükselmek için nasıl bir liyakate sahipti? Onu bilmiyoruz!
Faruk Bey'i suçlamak için, haşa hor görmek için yazmıyoruz bunları. Sadece bir durum tespiti yapmak için yazıyoruz. Yönetim bir Bilim ise, yani bir 'mektepli' alan ise, yukarıda da söylendi, bir de 'alaylı' yönü var. Yani yaşayarak, tabir yerinde ise çıraklıktan-ustalığa yükselerek, önce memur, sonra şef, sonra müdür...vb. yükselerek bürokratik çarkın üstlerine yükselmek var.
Nasıl ki bir zamanlar okuryazar olanlar Eğitmen-Belletmen oluyordu, şimdi dört yıllık eğitim fakültesi bitirenler arasında yeniden sınav yapıp liyakat aranıyor, yöneticilik mesleğine de belirli kriterlerle yükselmek gerekiyor ve buna liyakat deniyor.
Ama bizde buldun mu torpilini, asaleten olmasa da vekaleten İl Müdürü olmanıza engel bir hal kalmıyor. Taşrada, yalnız Ardahan'da değil, Türkiye’nin her yerinde, kanun gereği oralı doğumlu olanlar asaleten müdür olamadıklarından ve liyakat sahibi olma süreçleri de meşakkatli olduğundan, kurumların çoğunluğunda oralı ve vekâleten müdürler yöneticidirler.
Gerek kendilerinin oraya atanması için ricacı olan siyasiler karşısında ve gerekse durumlarını bilerek onları yönetici olarak atayan ve/veya atanmasına olurunu esirgemeyen kamu otoritesi karşısında boynu bükük, evet efendimci, zatıalileri nasıl uygun görürlerseci bir ezik idareci tipi çok yaygındır.
Böylece, liyakatle oralara gelmeyenler, o makama, o koltuğa layık olmayacak muamelelere de katlanıyorlar. Yani kim ya da kimler sizin o koltuklara oturmanıza vesile olmuş, her daim önlerinde el pençe divan durursunuz. Toplum da sizden, boş yere ve boş ümitle, işinizin gereğini yaparak, topluma fayda üreteceğinizi bekler durur.
Bu, el pençe divan duruşun, kurumun kültürüne yansıması pek şiddetli bir şekilde olmakta ve kurum kültürü, işin icaplarına göre değil, yöneticinin hoşuna gidecek tarzda oluşmaktadır. Daha doğrusu, KURUM KÜLTÜRÜ oluşamamakta, kişiye bağlı davranışlar, yöneticinin hoşuna gidecek tutumlar oluşmaktadır. Çünkü el pençe divanda duranların duydukları eziklik, kendini, kurumunda baskıcı, dediğim dedik bir yönetici olarak göstererek telafi edilir.
Ezilmeye alışmışlar, daha fazla ezerek teselli olurlar. Kurum Kültürü diye bir şey de kalmaz. Belediye yönetimini, tek başkanın buyrukları olarak algılayan yapı ve toplum, olumlu her işi başkanın hanesine, olumsuz ve eksiklikleri, başkanın yakınmalarıyla da yönlenerek, etrafında yeterince iş bilen olmamasına bağlamak eğiliminde olur.
Sanki belediye meclisi diye bir organ yok, sanki belediye encümeni diye bir organ yok ve gerçekten işlevli bürokratik bir belediye teşkilatı zaten böylesi bir ortamda yeşermesi mümkün değil.Hal böyle olunca Faruk Köksoy dönemi, hiçte öncekilerin olumsuzluklarını bize sergileyecek olumlu bir yönetim kültürü sergilemiş değil.
Azarlayan bir başkan, dinlemeyen bir başkan. Olumsuz örnekleri başarısız işlerinde görüleceği gibi, aynı zamanda tüm şehri değil, kimi insanları kayırmacı bir başkan idaresi gördü Ardahan.Bir belediyenin kanunlarla verilen ve kanunlarda sayılmasa da yapması gereken görevleri ve sorumlulukları nelerdir?
5393 sayılı Belediye Kanunun 14.maddesinde sayıldığına göre mahallî müşterek nitelikte olmak şartıyla; “
a) İmar, su ve kanalizasyon, ulaşım gibi kentsel alt yapı; coğrafî ve kent bilgi sistemleri; çevre ve çevre sağlığı, temizlik ve katı atık; zabıta, itfaiye, acil yardım, kurtarma ve ambulans; şehir içi trafik; defin ve mezarlıklar; ağaçlandırma, park ve yeşil alanlar; konut; kültür ve sanat, turizm ve tanıtım, gençlik ve spor; sosyal hizmet ve yardım, nikâh, meslek ve beceri kazandırma; ekonomi ve ticaretin geliştirilmesi hizmetlerini yapar veya yaptırır.(…)
b) Devlete ait her derecedeki okul binalarının inşaatı ile bakım ve onarımını yapabilir veya yaptırabilir, her türlü araç, gereç ve malzeme ihtiyaçlarını karşılayabilir; sağlıkla ilgili her türlü tesisi açabilir ve işletebilir; mabetlerin yapımı, bakımı, onarımını yapabilir; kültür ve tabiat varlıkları ile tarihî dokunun ve kent tarihi bakımından önem taşıyan mekânların ve işlevlerinin korunmasını sağlayabilir; bu amaçla bakım ve onarımını yapabilir, korunması mümkün olmayanları aslına uygun olarak yeniden inşa edebilir.
Gerektiğinde, sporu teşvik etmek amacıyla gençlere spor malzemesi verir, amatör spor kulüplerine ayni ve nakdî yardım yapar ve gerekli desteği sağlar, her türlü amatör spor karşılaşmaları düzenler, yurt içi ve yurt dışı müsabakalarda üstün başarı gösteren veya derece alan öğrencilere, sporculara, teknik yöneticilere ve antrenörlere belediye meclisi kararıyla ödül verebilir.
Gıda bankacılığı yapabilir. Belediyelerin birinci fıkranın (b) bendi uyarınca, sporu teşvik etmek amacıyla yapacakları nakdi yardım, bir önceki yıl genel bütçe vergi gelirlerinden belediyeleri için tahakkuk eden miktarın; büyükşehir belediyeleri için binde yedisini, diğer belediyeler için binde on ikisini geçemez.
Hizmetlerin yerine getirilmesinde öncelik sırası, belediyenin malî durumu ve hizmetin ivediliği dikkate alınarak belirlenir. Belediye hizmetleri, vatandaşlara en yakın yerlerde ve en uygun yöntemlerle sunulur. Hizmet sunumunda engelli, yaşlı, düşkün ve dar gelirlilerin durumuna uygun yöntemler uygulanır.
Belediyenin görev, sorumluluk ve yetki alanı belediye sınırlarını kapsar. Belediye meclisinin kararı ile mücavir alanlara da belediye hizmetleri götürülebilir. “Bu sayılanların dışında beklentide olmak bir yana, bu sayılan başlıklara örnek teşkil edecek ne tür ‘başarıları’ ve yapılan işlerde ne tür hatalar olduğunu, bu yazının ikinci bölümüne de ele alacağız.
Bu yazıyı şöyle bir soruyla sonlandıralım: Belediyecilik bir ekip işi ise, niye partilerin başkan ve meclis üyesi adayları da bir ekip olarak topluma sunulmaz veya adaylık süreçlerinde böylesi ekip olarak ortaya çıkanlar olmaz da bir belediye başkanı ismi belirlenip, yanına da çeşitli dengeler gözetilerek isimler dizilir?
Böyle olmasından mıdır ki seçilen meclis üyeleri de başkanın emir ve komutasından dışarı çıkamaz? Çıkan da hiçbir etki yaratmaz…Gelecek yazımızda AKP’nin belediyelerinden tipik bir uygulama örneği olan Ardahan’a ve Faruk Köksoy’a daha yakından bakacağız. (devam edecek)
Nejdet Kanbir DSP Çıldır İl Genel Meclis Üyesi
Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz