Seçimlerde büyük bir başarı kazandıklarını söyleyen Arınç, muhalefet partilerinin ise seçimlerde büyük kayıp yaşadıklarını belirtti. Arınç, "Gri diye bir renk var. Grinin farkı neymiş? Siyahın üzerinde koyarsanız beyaz, beyazın üzerine koyarsanız siyah görünürmüş. CHP açısından bakarsanız, kendilerini avutabilirler. 'Biz milletvekili sayımızı artırdık' diyebilirler. Ama başka açılardan bakarsanız, büyük bir başarısızlık var. Bunu bizimde söylememize gerek yok. Kendi içindekiler zaten bu günlerde fazlaca söylüyorlar. Biz onların yalancısıyız. Diyorlar ki 'Siz başarılı olmadınız. Siz kayıptasınız. Siz yanlış işler yaptınız'. Biz onları onlarla baş başa bırakalım. MHP açısından baktığımızda 'barajı aştık ya bu bize yeter' diyebilirler. Bunu bir başarı olarak gösterebilirler. Milletvekili sayısı düşmüş ama başka şeylerde olmuş. Onlarda şimdi bir sıkıtının içendeler. Fazla söze hacet yok. Onlar da kayıptalar. Başarımız tartışılmaz. Bundan dolayı Allah şükür ediyoruz" dedi.
"CHP yüzde 30'u aşsaydı, Türkiye ne hale gelirdi?"
Başbakan Erdoğan'ın 'biz büyük bir başarı kazandık ama dışarıda bu başarıyı çok abartmayın. Muhalefet başarısız oldu ama muhalefeti rencide edecek söz ve davranışta bulunmayın' dediğini söyleyen Arınç, bu tavrın bir asalet örneği olduğunu vurguladı. Bu davranışta herkesin bulunamayacağını ifade eden Arınç, "Bunu herkes söyleyemez. Empati yaparak soruyorum? Eğer MHP yüzde 20'nin üzerinde oy alsaydı, pazartesinden sonra Türkiye'nin hali ne olurdu? CHP yüzde 30'u aşmışs olsaydı Türkiye'yi ne hale getirirdi? Acaba bu başbakanımızın bu sözünü onlarda tekrarlar mıydı? Yoksa başka bir davranışın içinde mi olurlardı? Dikkat ederseniz 1 haftadır muhalefeti eleştirecek, üzecek ki her şeye hakkımız olduğu halde bir tek kelime söylemedik. Geçen hafta Birand'ın programına davet ettiler. Sırf bu sözü duyduğum için başbakanımdan, gider de orada nefsime mağlup olurum, şunlara bir ders vereyim diye düşünürüm, ağzımdan çok şey kaçar diye, kendimden korktum, programa gitmedim. Başbakanımız ‘hesaplaşma zamanı değil, helalleşme zamanı' dedi. Bu ne güzel bir büyüklüktür. Bunu söyleyen insana teşekkür edilmez mi? Hatta sembolik olarak da açtığı pek çok davadan feragat etti. En ağır hakaretlere rağmen ama 'ben nefsimden vazgeçiyorum. Bunların hepsinden feragat ediyorum' dedi ve dilekçesini gönderdi. Hazımsızlık kötü bir şey. Sayın Kılıçdaroğlu'na bu söylendiği zaman, 'zaten kazanamayacaktı ki' diye cevap verdi. Şimdi bu hareketin karşılığı bu değildir. Hazımsızlık da çok kötü bir şey. Allah hiç kimseye hazımsızlık vermesin" dedi.
"Yüzde 50'nin AK Parti'ye oy vermesi karşısında hala çatlıyorlar"
Bazı partilerin, köşe yazarlarının ve etkili işadamlarının Ak Parti'ye oy veren insanları nankör olarak suçladığını öne süren Bülent Arınç, "Geçen seçimlerden sonra kendini bilmez bir köşe yazarı, Ak Parti'ye oy verenlere bidon kafalılar' demişti. Bir başkası da 'göbeğini kaşıyan adamlar' diye hakaret etmişti. Bunların üzerine tuz biber, Bursa'daki CHP mitinginde oldu. 'Beyinsiz değilim o yüzden Ak Parti'ye oy vermeyeceğim' diye sefil bir adam elinde afişle mitingin ortasına çıktı. Yani ne demek o? 'Benim beynim var ve Ak Parti'ye oy vermeyeceğim' Yani beyinsizler verir. Kime söylüyor bunu? 21,5 milyon oy almış bir partiye söylüyor. Bu ne büyük bir gaflettir bu ne büyük aymazlıktır, bu ne büyük terbiyesizliktir. Bu bile söylediler. Şimdi ne diyorlar? 'Bu millet zaten böyledir. Ne kadar dayak yerse o kadar Ak Parti'ye koşar' diyorlar. Bu millete hakaret değil midir? Onların penceresinden böyle görünüyor. Tansel Çölaşan'da böyle düşünüyor. 'Bu millet zaten buna müstehak' diyor. Bunu söyleyen bayan, 27 Mayıs'ı da büyük bir devrim olarak alkışlıyordu. Ve Menderes'in idamına da bu milletin sevindiğini söylüyordu. Milletten kopmuş, milletin değerlerine yabancı, milletle bir gün el sıkışmamış, kucaklaşmamış insanlar, yüzde 50'nin Ak Parti'ye oy vermesi karşısında hala çatlıyorlar. Milleti anlamak ve tanımak yerine, onu kötülemeyi, onu küçültmeyi, onu aşağılamayı daha kolay bir iş olarak görüyorlar" diye konuştu. Arınç sözlerine şöyle devam etti:
"En sonunda bugün anladık ki Sayın Kılıçdaroğlu'da yine milletin Ak Parti'ye oy vermesini Stockholm sendorumu diye bir sendromla izah ediyor. Allah Allah o da neymiş acaba? Canım siz de gidin Cuma namazını kaza edin diyen adamdan mı aldı bu dersi bilmiyorum. Stockholm sendromu. İçinizde tabipler varsa bunu bir kenara yazın, bakalım bu de neymiş diye kafa yorun. İşin kolayı varken zoruna gidiyorlar.
Ya bu millet neden bu partiye oy veriyor kardeşim? Yüzde 50 hayatımızda göreceğimiz en büyük başarılardan bir tanesidir. Umarız ki daha da üzerine çıkalım. Daha da üstü olabilir mi? Olabilir. Bunun yolu açıktır. Yüzde 50'ye bile hayal gözüyle bakanlarımız vardı. Belki bende onlardan bir tanesiydim. Ama yüzde 50'leri Cenabı Hak bize gösterdi. Bu seçimlerde Bay Kemal'in de duyması gereken en güzel şey şudur: Bir sen bir keserle ortaya çıktın. Herkesi çivi gibi görmeye başladın. Kafasına vurdun. Herkesi yolsuzluk yapan birisi gibi gördün ve Ak Parti denildiği zaman yolsuzlukla suçladın. 'Yolsuzluk yapıyorlar' dedin. Duvara çamur attın. Biliyordun ki tutmayacak ama izi kalsın diye düşündün. Bay Kemal yaptığın boşa çıktı.
Senin Ak Parti'ye yolsuzluk diye hücum etmene vatandaş inanmıyor. Sana da inanmıyor, güvenmiyor. İkincisi sen o kadar boş vaatlerde bulundun ki benim de aklıma nereden geldiyse seni Noel Baba'ya benzettim. Torbana hediyelerini doldurdun, her gittiğin yerde milletin hoşuna gidecek şeyler attın. Keşke her yerde bir olsaydın. Biz nabza göre şerbet verelim demiyoruz. Bunu demeye gerek yok ki! Vaat etmediği bir şey kalmadı, güneş ve aydan başka. Ne aklına geldiyse söyledi, söyledi, söyledi. Şimdi de millete kızıyor. Ben sizin için neler vaat ettim ama siz bana inanmadınız' diyor. Boş vaatlere milletin karnı tok. Biz popülizm yapmadık. Biz seviyeli siyaset yaptık yapıyoruz"