Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, Aşık Veysel'in vefatının 40'ıncı yılı dolayısıyla mesaj yayınladı. Çelik, "Öz kültürümüzün ve aşıklık geleneğinin en önemli temsilcilerinden Aşık Veysel'in 'sadık yari kara toprağa' kavuşmasının üzerinden tam 40 yıl geçti. Nesiller onun dizeleriyle büyürken, sanatımız da şiir ve ezgileriyle beslendi ve zenginleşti" dedi.
[**FOTO GALERİ
**](http://aktuel.mynet.com/galeri/haber/asik-veysel-aramizdan-ayrilali-40-yil-oldu/11606/1435684/)
Çelik, mesajında şunları kaydetti: "Ben giderim adım kalır, dostlar beni hatırlasın' diyen, adıyla ve eserleriyle hala dostlarının gönüllerindeki müstesna yerini dün olduğu gibi bugün de koruyan büyük halk ozanı Aşık Veysel’i bir kez daha saygıyla ve özlemle anıyorum."
Atatürk onu aradı, bulamadı
Türkiye’nin gördüğü en büyük ozanlardan biri olan Veysel Şatıroğlu, 25 Ekim 1894’te Sivas Şarkışla’da hayatına başladı. Çiftçi bir ailenin oğlu olan ozan, 7 yaşına bastığında gözlerini kaybetti. Gözlerinin görmeyişi O’nun, abisi ve arkadaşları gibi seferberliğe gitmesine engel oldu.
Hayatında önem verdiği herkesi kaybeden Aşık Veysel, can yoldaşı İbrahim’le yollara düştü ve düğünlerde, törenlerde çalıp topladığı paralarla geçinmeye başladı. Veysel Şatıroğlu’nun Aşık Veysel olmaya uzanan öyküsü böylece başlamış oldu.
Babasının kendisine aldığı sazı küçük yaşlarda çalmaya başlayan Veysel Şatıroğlu, 1933 yılında tanıştığı Ahmet Kutsi Tecer'in teşvikleriyle kendi sözlerini yazıp söylemeye başladı.
Televizyonun olmadığı dönemde Veysel, sesini diyar diyar gezerek, var gücüyle türkülerini söyleyerek duyuruyordu. Aşık Veysel, artık ünleniyordu. Dönemin İstanbul Radyo Müdürü Mesut Cemil Bey, bir tanıdığının tavsiyesi ile Veysel’i radyoya davet etti. Akşamki programı sofrada radyodan dinleyen Atatürk, ‘Bu aşığı bulun, getirin’ dedi. Ancak tüm aramalarına rağmen Aşık Veysel bulunamadı.
Aşık Veysel ertesi gün bu olayı duyunca çok üzüldü ve hemen radyoya koştu. Mesut Cemil Bey Aşık Veysel'e bir mektup verdi ve bunu Atatürk'ün yaverine vermesini söyledi. Ancak Dolmabahçe'ye kadar giden Veysel, Atatürk’ün yaverini geçip Paşa ile tanışma şerefine erişemedi.
1960’larda yaşanan öğrenci olaylarının ortasında, Alevi, Türk, Kürt karmaşasında Aşık Veysel ‘Ben körüm, dosdoğru yürümeyip sağa sola saparsam, bir çukura düşerim.’ diyerek, sanatını birlik ve beraberlik için icra etmeye devam etti. Türkiye’nin en büyük ozanı; sevginin, birliğin, beraberliğin en büyük destekçisi Aşık Veysel, 21 Mart 1973 yılında hayatını kaybetti. Ata’sına hasret, acılarıyla, sanatıyla aramızdan ayrıldı.