HABER

Asker eşleri Ata'nın huzurunda

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner'in eşi Nurdan Koşaner başkanlığındaki general, amiral, subay, astsubay ve uzman erbaş eşleriyle kadın sivil memurlardan oluşan heyet Anıtkabir'i ziyaret etti

8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla geleneksel gerçekleştirilen Anıtkabir ziyareti kapsamında, Nurdan Koşaner başkanlığındaki heyet, Aslanlı Yol'dan yürüyerek Atatürk'ün mozolesine çelenk bırakıp, saygı duruşunda bulundu.

Daha sonra Misak-ı Milli Kulesi'ne geçen heyet adına Anıtkabir Özel Defteri'ni imzalayan Nurdan Koşaner, deftere şunları yazdı:

''Yüce Atatürk, tüm dünyaya örnek olacak şekilde sosyal ve siyasal hayatta hak ettiği yere kavuşturduğun Türk kadınları ve en büyük eserin Cumhuriyeti ve onun değerlerine yürekten inanan asker eşleri olarak, Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle manevi huzurunda bulunmanın haklı gururunu ve kıvancını yaşıyoruz.

Bizler, asker eşine daima destek olan bir hayat arkadaşı, evlatlarımıza vatan, millet ve hizmet sevgisi aşılayan bir anne ve Cumhuriyete gönül veren Türk kadını olarak, taşıdığımız sorumluluğun bilinciyle ilke ve devrimlerinin rehberliğinde yürümeye devam edeceğiz.

Minnet ve şükran duygularımızla huzurunda bir kez daha saygıyla eğiliyoruz. Ruhun şad olsun.''

Nurdan Koşaner ve beraberindeki heyet, daha sonra İsmet İnönü'nün lahdini de ziyaret ederek çelenk bıraktı ve saygı duruşunda bulundu.

-''KADINA YÖNELİK ŞİDDET'' TAHSİL TANIMIYOR

Boşandığı profesör eşinden 6 yıl şiddet gördüğünü ileri süren psikolog E.K (38), ''Kimse ben (şiddete maruz kalmam) demesin, kadın her zaman şiddet mağduru olabilir. Bunun eğitimle, yaptığın işle ya da kariyerinle hiç ilgisi yok'' dedi.

Psikolog E.K AA muhabirine eşinden gördüğü ve 6 yıl süren ''şiddeti'' anlattı. Evliliğinin üçüncü ayında eşinden fiziki şiddet görmeye başladığını ifade eden E.K, şöyle konuştu.

''İlk fiziksel şiddet, bir gece sabaha kadar sürdü. Kapılar kilitlendi, anahtarlar alındı, telefon kabloları söküldü, cep telefonları kırıldı, ağzım yüzüm paramparça oldu, tokatla değil yumrukla vuruyordu. 9 saate yakın eşimden şiddet gördüm. Eşi tarafından öldürülen Ayşe hanımdan daha beter hale geldim; yolunmuş saçlar, ağzım, yüzüm paramparça olmuştu. Bunun ardından şoka girdim, ardından depresyon... Sabah kalkamadığımı fark edince, kış dönemiydi dışarıdan kar getirdi, küveti karla doldurup olası bir iç kanama geçiriyorsam iç kanama dursun diye beni küvete soktu. 1-2 ay evden dışarı çıkamadım. Şikayet etmek istedim ama aileme zarar vereceği tehdidinde bulununca edemedim. Bir de sürekli (profesöre mi inanırlar sana mı inanırlar, şikayet etmeye kalkma) diyerek hep vazgeçiriyordu. Bu ne depreme benziyordu, ne de başka bir olaya, şiddet bambaşka bir şeydi. İlk şiddetten sonra değişeceğini söyleyerek, araya ailesini de koyarak beni ikna etti. Kadın hep maalesef yuvayı koruma iç güdüsüyle hareket ediyor.''

-''BAYRAMLARI HİÇ SEVMEM''

6 yıl süren evliliği boyunca sadece fiziksel şiddete değil, sözsel şiddete de maruz kaldığını anlatan E.K, ''Bütün şiddet olaylarını hafta sonu yapardı, özellikle bayram gibi uzun süreli tatillerine denk getirirdi ki resmi yerlere başvurmayayım diye. Resmi makamlara yansımayan pek çok şiddet olayı yaşadım'' dedi.

Şiddetin dozunun dönem dönem değişerek devam ettiğini ileri süren E.K, eski eşinin asla şiddet uyguladığını kabul etmediğini vurguladı.

E.K, üç kere boşanma davası açtığını, üçüncü davadan sonra evliliğini bitirebildiğini ifade ederek, evliliklerinin üçüncü yılında olan kızının da babasından ilk şiddeti anne karnında 9 aylıkken gördüğünü anlattı. E.K, kızının 3 yaşında iken babasının şiddetine tekrar maruz kaldığını ve üzerinden 2 yıl geçmesine rağmen konuşma bozukluğu yaşadığını söyledi. E.K, fiziki şiddetin yanında psikolojik şiddetle de mücadele ettiğini, eşinin aldatmalarına da maruz kaldığını dile getirerek, ''Evliliğimizin 3. yılında kızım oldu. Onun isteğiyle oldu. (Böyle bir adamdan çocuk yapılmaz) dedim, ama onun ısrarı, annemin olayları bilmediğinden dolayı torun ısrarı üzerine bebeği yaptım. Hamileliğimin 9. ayında yine şiddete uğradım'' diye konuştu.

Yaşadığı şiddeti ilgili makamlara bildirmesine rağmen ilk defa 2007'de eşinin evden 6 ay uzaklaştırma cezası aldığını dile getiren E.K, ''Fiziki şiddete uğradıktan sonra polise başvurdum, adli tabibe gittik, başımdan yaralandığım için bütün ısrarıma rağmen tomografi çekilmedi, o sırada hamileydim bebeğim kontrol edilmedi, istememe rağmen bu yapılmadı. Eşim bu olaydan sonra 6 ay uzaklaştırma aldı, ancak raporda '100 metre' ibaresi yer almadığı için kapının önüne kadar gelip beni yine taciz etmeyi sürdürdü'' diye konuştu.

Eşinden gördüğü şiddet nedeniyle mesleğini yapamaz hale geldiğini belirten E.K, ''Kocamdan gördüğüm şiddet nedeniyle mesleki kariyerim bitti, hasta potansiyelim baltalandı'' dedi.

-TOPLUMA REZİL OLMA KORKUSU

Psikolog E.K'ye göre toplumun tüm kesimlerinde kadın yoğun bir şekilde şiddete maruz kalıyor. Eğitimli, meslek sahibi kadınlar maddi gücü olmasına rağmen şiddete maruz kalıyor ancak 'topluma rezil olma', 'kariyeri bitme' kaygısıyla gördüğü şiddeti şikayet bile edemiyor.

Toplumda eğitimli kadınların da yoğun olarak şiddete maruz kaldığını belirten E.K, ''Eğitimli kadınların yüzde 90'ı benim kadar olmasa da eşinden şiddet görüyor. Şiddet gören kadın, gelenekler, (yuvam yıkılmasın) ve (çocuklarım babasız büyümesin) anlayışı, çalışıyorsa toplumun yüzüne bakamama ve kariyer sahibi ise (kariyerim bitmesi) anlayışı ile şiddet gördüğünü saklıyor'' görüşünü dile getirdi.

-"HER GÜN EN AZ 3 KADIN ÖLDÜRÜLÜYOR"

KESK Başkanı Döndü Taka Çınar, ''her gün en az 3 kadının 'töre', 'namus' ya da 'tahrik etti' gerekçesiyle öldürüldüğünü'' ifade etti.

Çınar, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla yaptığı yazılı açıklamada, kadınların çalışma yaşamına katılabilmek, eğitim hakkını elde etmek, siyaset yapabilmek ve insanca yaşam sürdürebilmek için verdikleri mücadeleler sonucunda pek çok kazanım elde ettiklerini belirterek, ''Ancak tüm dünyada emekçilerin haklarına yönelen saldırı dalgası, kadınların haklarını da birer birer ellerinden aldı'' değerlendirmesinde bulundu.

Türkiye'de kadınların dünyadaki hemcinslerinden her bakımdan geri durumda olduğunu öne süren Çınar, Sosyal Güvenlik Yasası ile ''kadınların sağlık, emeklilik ve her türlü sosyal haklarının gasp edildiğini'', Torba Yasa ile ''iş güvencesi ve 8 saatlik iş günü hakkının ortadan kaldırıldığını'' iddia etti. Çınar, doğum sonrası ücretli izin süresi yerine ücretsiz izin süresinin artırılmasını da eleştirdi.

Çınar, kadının iş gücüne katılım oranının yüzde 26'ya gerilediğini, çalışabilir durumdaki kadınların ise yüzde 50'sinin çalışmadığını savundu.

''Her gün en az üç kadın 'töre', 'namus' ya da 'tahrik etti' gerekçesiyle öldürülüyor'' görüşüne yer veren Çınar, iktidarın, ''şiddete uğrayan, tehdit altındaki kadınlar için barınma evleri, iş, sosyal güvence, bağımsız konut edinme gibi olanaklar sağlayamadığını, hiçbir koruyucu tedbir almadığını'' öne sürdü.

Cinsiyete dayalı ayrımcı politikaların her gün yeni bir şekliyle tartışmaya açıldığını savunan Çınar, eğitimin kapılarının kız çocuklarına kapatıldığını iddia etti.

-SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI

Sivil toplum kuruluşları da, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle, kadın sorunlarına ilişkin açıklamalarda bulundu.

DİSK'e bağlı Genel-İş Sendikası'ndan yapılan yazılı açıklamada, 8 Mart'ın 101. yıl dönümünün kutlandığı ifade edilerek, ''Kadın erkek eşitsizliğinin olmadığını iddia eden, işsizliği çözmek için kadınlara 3 çocuk doğurarak eve dönmesini isteyen, cop darbeleriyle hamile bir kadının bebeğini öldüren bir zihniyetle uğraşmaktayız'' denildi.

Birleşik Kamu-İş Sendikasının açıklamasında ise bir toplumun medeni dünyadaki yerinin o toplumdaki kadınların medeni ve sosyal yaşama katılması, çalışma ve üretim yaşamındaki rolü, gücü ve etkinliği ile belirlendiği vurgulandı. Aynı açıklamada, kadına yönelik şiddetin artarak sürdüğü, TÜİK verilerine göre cinsel saldırı suçlarında 2005-2010 yılları arasında 100 binin üzerinde kadının cinsel saldırıya uğradığı kaydedildi.

Türk Büro-Sen'in açıklamasında ise Dünya Ekonomik Formu 2010 yılı raporuna göre Türkiye'nin kadın-erkek eşitliğinde 134 ülke arasında 126. sırada olduğuna işaret edildi. Açıklamada, aile içi şiddetin yüzde 87'sinin kadına karşı işlendiği, şehirdeki evli kadınların yüzde 18'inin, köylerde ise yüzde 76'sının eşleri tarafından dövüldüğü de kaydedildi.

-"KADIN İSTİHDAMININ ARTIRILMASI YOKSULLUĞU AZALTACAKTIR"

Dünya Bankası Türkiye Direktörü Ulrich Zachau, Türkiye'de kadınların işgücüne katılımının yüzde 6-7 oranında artırılması ile 9. Kalkınma Planı'ndaki hedeflere ulaşılacağını ve yoksulluğun yüzde 15 azaltılacağını söyledi.

Dünya Bankası Türkiye Ofisi'nden 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle yapılan yazılı açıklamada, Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) ile birlikte yayımlanan, ''Türkiye'de Kadınların İşgücüne Katılımı: Eğilimler, Belirleyiciler ve Politika Çerçevesi'' raporundaki tespitlere yer verildi ve Türkiye'de kadınların potansiyelinin kullanılmadığına dikkat çekildi.

Türkiye'de aktif olarak istihdam edilen kadınların sayısının artırılmasının yoksulluğu azaltacağına, ekonomide üretimi artıracağına ve çocukların eğitimi gibi sosyal göstergelerde iyileşmelere yol açacağına yer verilen açıklamada, benzer başlangıç noktasına sahip ülkelerde işgücüne katılan kadınların oranı artarken, Türkiye'de bu oranın önemli ölçüde azaldığının altı çizildi. Rapora göre, 1988'de yüzde 34,3 olan kadın istihdam oranı 10 yıl sonra 2008'de yüzde 21,6'ya geriledi. 2006 yılı itibariyle Türkiye'deki kadınların istihdam oranı OECD, Avrupa ve Orta Asya'daki ülkelerin hepsinden daha düşük düzeyde bulunuyordu.

Dünya Bankası Türkiye Deriktörü Ulrich Zachau, konu ile ilgili değerlendirmesinde, kadınların işgücüne katılımının, ''aynı zamanda aileleri için de daha yüksek gelir ve daha iyi yaşam, çocuklar için daha yüksek eğitim ve sağlık hizmeti'' anlımına geldiğini vurguladı. Zachau, Türkiye'de tam zamanlı kadın istihdamının yüzde 6-7 artırılmasının, hem 9. Kalkınma Planı'ndaki hedeflere ulaşılmasını hem de yoksulluğun yüzde 15 azaltılmasını sağlayacağını kaydetti.

Raporu hazırlayan ekipte görev alan Dünya Bankası'ndan Cris Ridao-Cano da eğitime ve mesleki eğitime yapılan yatırımlar ile beceri geliştirme ve girişimcilik eğitiminin cinsiyet eşitliğini sağlamada önemli yapı taşları olduğuna dikkati çekti.

-EĞİTİMSİZ KADIN İŞ BULAMIYOR-

Rapora göre, kentlerde yaşayan eğitim düzeyi düşük kadınlar, iş bulma konusunda ciddi engeller ile karşılaşıyor. Mevcut işler, genelde kayıt dışı sektörlerde bulunuyor. Bu sektörlerde ücretler düşük ve çalışma koşulları ağır.

Raporda, hükümetin kadınların istihdamı konusunda işletmelerin önündeki engelleri kaldırması, kadınların eğitim düzeyini yükselterek, kadınları çalışmaya teşvik etmesi gerektiği ifade ediliyor. Raporda, yeni işe alınan kadınlar için sosyal güvenlik primi işveren payının 5 yıla kadar sübvanse edilmesi uygulamasının, sağlıklı ekonomik performans döneminde kadınların istihdam oranlarının yükseltilmesine yardımcı olacağı belirtiliyor.

Ev işlerinde ve çocuk bakımında yardımcı olmak üzere bir başkasını çalıştırmanın yüksek maliyetinin Türkiye'de kadınların iş arama faaliyetini engellediği belirtilen raporda, İstanbul'daki kadınların çalışmaya karar vermesi durumunda çocuk bakıcısına ayda 500-600 lira ödemek durumunda kaldığı, ev işlerine yardımcı birinin alınmasıyla bu rakamın daha da yükseldiği vurgulandı. Çalışan kadının yaptığı bu ödemelerin kazancının büyük bölümünü bu amaçla harcamasına neden olduğunun da altı çizildi.

Açıklamada, rapordaki bulguların, Ankara, İstanbul, Erzurum, Gaziantep, Samsun başta olmak üzere birçok ilde düzenlenen toplantılarda tartışıldığı, başlatılan ''Cinsiyet Eşitliği Modeli'' sertifikasyon programının KAGİDER, Sabancı Holding, Koç Holding, Price Waterhouse, Ernst and Young ve diğer özel sektör firmalarıyla yürütüldüğü kaydedildi.

-FUTBOL FEDERASYONU KADINLAR GÜNÜNÜ KUTLADI

Futbol Federasyonu, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nü kutladı.

Futbol Federasyonu'nun internet sitesinde yer alan açıklamada, ''Futbol Federasyonu olarak ülkemizdeki ve dünyadaki tüm kadınların 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nü en içten dileklerimizle kutlarız'' ifadesine yer verildi.

-KADIN MİMARA AVUSTURYA'DAN ALTIN LİYAKAT NİŞANI

ODTÜ Mimarlık Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Aydan Balamir, TBMM Ana Binası ile bakanlıkların da aralarında bulunduğu 15 binanın Avusturyalı mimarı Holzmeister üzerine yazdığı kitabı ve araştırmaları dolayısıyla ''Avusturya Cumhuriyeti Altın Liyakat Nişanı''na layık görüldü.

Doç. Dr. Balamir ödülünü, ODTÜ Mimarlık Fakültesi'nde düzenlenen törende, Avusturya Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri Johannes Kyre ve Avusturya Büyükelçisi Heidemaria Gürer'in elinden aldı. Törene ODTÜ Rektörü Prof. Dr. Ahmet Acar da katıldı.

Kyre, törende yaptığı konuşmada, ünlü mimar Clemens Holzmeister'ın cumhuriyetin kuruluş yıllarında TBMM ile çok sayıda bakanlık binasının da aralarında bulunduğu 15 yapıtın tasarımını üstlendiğini anlattı.

Doç. Dr. Balamir'in, Holzmeister üzerine 2001-2005 yılları arasında Ankara, İstanbul ve Viyana'da sergiler düzenlediğini, ''Clemens Holzmeister – Çağın Dönümünde Bir Mimar'' adlı kitabı kaleme aldığını dile getiren Kyre, böylece ünlü mimarın dünya çapında tanınmasına büyük katkı verdiğine işaret etti. Kyre, Balamir'in ünlü mimarın 125. doğum günü için sergi hazırlığında olduğunu da bildirdi.

Kyre, Avusturya Cumhurbaşkanı Heinz Fisher tarafından Doç. Dr. Balamir'e, Holzmeister üzerine yürüttüğü çalışmalarındaki başarılarından dolayı altın liyakat nişanı verilmesine karar verildiğini belirtti.

Ankara Çankaya'da bir caddeye Holzmeister adının verildiğini anımsatan Kyre, yakın zamanda Oran'da bir parka mimarın adının verileceğini, ayrıca TBMM bahçesi önüne de mimarın anısına bir anıt dikilmesi üzerine hazırlıklar yürüttüklerini kaydetti.

Doç. Dr. Aydan Balamir de liyakat nişanını 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde almasının ayrı bir önemi olduğunu ifade etti.

ODTÜ Rektörü Prof. Dr. Acar ise ODTÜ öğretim üyesine Avusturya liyakat nişanı verilmesinden duyduğu memnuniyeti dile getirerek yetkililere teşekkür etti.

-HOLZMEISTER KİMDİR?-

Avusturyalı mimar Clemens Holzmeister (1886-1983), iki dünya savaşı arasındaki yıllarda tasarladığı anıtlar, kiliseler, tiyatro yapıları ve opera sahneleriyle ünlendi.

Kayda geçmiş 700'e yakın projesini hayata geçirdiği ülkeler arasında en başta Avusturya, Almanya ve Türkiye geliyor.

Clemens Holzmeister, Türkiye'de cumhuriyetin kurulduğu yıllarda yönetimin ''resmi mimarı'' olarak tanındı. 1927-37 yılları arasında gerçekleştirdiği ilk 15 eseri içinde, Cumhurbaşkanlığı Köşkü'nün yanı sıra, Ankara'nın bakanlıklar bölgesini oluşturan binalar yer alıyor.

Holzmeister, TBMM için 1937'de açılan uluslararası mimari proje yarışmasının birincilik ödülünü Atatürk'ten aldığı sırada, Avusturya'nın Hitler tarafından işgali nedeniyle ülkesine dönmeyip Türkiye'de yaşamayı tercih etti.

Büyük Millet Meclisi'ni projelendirişi, İstanbul ve Ankara'da geçen 16 yıllık sürgün dönemine rastlar. Holzmeister, bu dönem içinde, İstanbul Teknik Üniversitesi'nin Mimarlık Fakültesinde profesör olarak görev yaptı.

Balamir'in Eylül 2010 tarihinde yayımlanan kitabı, 2001-2005 yıllarında Ankara, İstanbul, Viyana ve Sao Paulo'da gösterime giren ''Clemens Holzmeister: Tarihin Dönüm Noktalarında bir Mimar'' başlıklı sergiden yola çıkıyor.

Uluslararası sergi, ilk olarak TBMM ana binasının Şeref Holü'nde açıldı. Kitap, serginin görsel malzemesi ve metinleri genişletilip, 19 yazar tarafından kaleme alınan araştırma makalelerinin eklenmesiyle oluşturuldu. Türkçe ve İngilizce olarak iki dilde hazırlanan sergi ile kitap, Holzmeister'ın tüm yapıtını arka plan öyküleriyle birlikte ve zengin bir görsel sunum içinde ele alıyor.

En Çok Aranan Haberler