YURTHABER

Bize Ulaşın BİZE ULAŞIN

Aso Başkanı Özdebir, Bakan Eker’e Sanayicilerin Sorunlarını Anlattı

Ankara Sanayi Odası (ASO) Başkanı Nurettin Özdebir, ASO’da gerçekleştirilen ve Tarım, Gıda ve Hayvancılık Bakanı...

Ankara Sanayi Odası (ASO) Başkanı Nurettin Özdebir, ASO’da gerçekleştirilen ve Tarım, Gıda ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker ile bakanlık bürokratlarının da katıldığı Ekim ayı olağan meclis toplantısında tarım ve hayvancılıkla uğraşan sanayicilerin sorunlarını anlattı. Özdebir, canlı hayvan ve ete uygulanan gümrük vergilerinin artırılmasının, yerli üreticiyi koruma adına olumlu bir karar olduğunu söyledi.

ASO’da yapılan Olağan Meclis Toplantısı'na Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Eker de katıldı. Toplantının başında sanayicilerin sorunlarını Bakan Eker ve bürokratlara anlatan Nurettin Özdebir, ASO tarafından gerçekleştirilen “Ankara Sanayiinde Durum Tespiti ve Beklentiler” konulu anketin sonuçlarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. ASO Başkanı Nurettin Özdebir, “Eylül anketi sonuçları geçen yılın Eylül ayı sonuçlarıyla önemli farklılıklar göstermemektedir. Eylül sonunda Haziran sonuna göre artış belirtenlerin oranı üretimde yüzde 54’ten yüzde 48’e, iç satışlarda yüzde 52,5’ten yüzde 45’e, dış satışlarda yüzde 34’ten yüzde 29,5’e, yeni siparişlerde yüzde 48’den yüzde 43’e,istihdamda yüzde 37’den yüzde 34’e, ithalatta yüzde 28’den yüzde 22’ye,hammadde fiyatlarında yüzde 56’dan yüzde 48’e düşerken, ürün fiyatlarında yüzde 25’ten yüzde 30’a, kredi kullanımında yüzde 41’den %43’e,stoklarda yüzde 29’dan yüzde 32’ye yükselmiştir. Ücretlerde artış belirtenlerin yüzde 36 olan oranında ise bir değişiklik olmamıştır. Bu veriler, ekonomideki genel yavaşlamaya paralel olarak Ankara sanayiinin de yavaşladığını göstermektedir” dedi.

2009 Aralığı’ndan bu yana artış gösteren toplam sanayi üretiminin, Ağustos ayında yüzde 1,5 düşüş gösterdiğini ifade eden ASO Başkanı Nurettin Özdebir, “İmalat sanayinde ki düşüş ise yüzde 2,6’dır. Ağustos ayında Sanayi ciro endeksi binde 8, sanayi sipariş endeksi ise binde 5 artış göstermiştir. Enflasyon dikkate alınırsa her iki endekste reel olarak bir gerileme söz konusudur. Ekonomideki yavaşlama kendisini ithalat rakamlarında da göstermektedir. Ağustos ayında, geçen yılın aynı ayına göre ihracat yüzde 14,5 artarak 13 milyar dolar, ithalat yüzde 5 azalarak 19 milyar dolar oldu. İthalattaki düşüşle birlikte cari işlemler açığı azalmaktadır. Reel eksim ve tüketici güven endekslerindeki düşüşler de devam etmektedir. Eylül ayında, reel kesim güven endeksi 103,1’e, tüketici güven endeksi ise 88,8 değerine düşmüştür. Reel kesim güven endeksinde Nisan ayından beri yaşanan düşüş kendisini yatırımlarda da iyice hissettirmektedir. Ağustos ayında yatırım malları üretimi yüzde 36, yatırım malları ithalatı da yüzde 16 düşüş göstermiştir. Diğer yandan bütçe açığındaki artış nedeniyle vergilerin yükseltilmesi de iç talep ve tüketici güveni üzerinde olumsuz etki oluşturmaktadır. Yatırım ve tüketim harcamalarındaki düşüş devam ederse, bu yıl ekonomik büyüme yüzde 3’ün de altında kalabilir” diye konuştu.

Canlı hayvan ve ete uygulanan gümrük vergilerinin yükseltilmesinin, yerli üreticiyi desteklemek amacıyla alınmış olumlu bir karar olduğunu belirten Özdebir, “Ancak yerli üretimi desteklemek için yem sektöründeki sorunlar üzerinde de durmak gerekmektedir. Ülkemizde yem fiyatları yüksektir. Yem üretimini artırmak için yem bitkilerinin ekimi teşvik edilmeli, buna göre bir arazi planlaması yapılmalıdır. Yem sektörünün büyük bölümünde teknoloji eski, stoklama kapasitesi yetersizdir. Bu nedenle yem fabrikaları düşük verimle çalışmaktadır. Sektöre düşük faizli ve uzun vadeli kredi imkanlarının sağlanması sektörde yenilenmeyi destekleyecektir. Yem sektöründe çok fazla hammadde kullanılmaktadır. İklim koşullarının kötü gittiği yıllarda yeteri kadar bulunmayan hammaddelerin ithalatına geç izin verilmekte, bu da yem fiyatlarında spekülatif artışlara neden olmaktadır. Bu gibi durumlarda spekülatif fiyat hareketlerini önlemek için gerekli tedbirlerin daha hızlı alınması sağlanmalıdır. Yem maliyetlerini düşürmek için mera hayvancılığının da teşvik edilmesi ve meraların ıslah edilmesi de gerekmektedir” şeklinde konuştu.

Dünya Bankası Başkanı gıda fiyatlarının yüksek ve istikrarsız olduğunu dünyanın zor zamanlardan geçtiği şeklindeki sözlerini hatırlatan ve bu durumun hem gıda güvenliğini hem de sanayide kullanılan tarımsal girdilerin arz güvenliğini gündemin ilk sıralarına taşıdığını açıklayan Özdebir, şunları kaydetti:

“Tarımsal ürünlerdeki fiyat artışları, tarım sektörüne yeni bir bakış açısıyla yaklaşmak ve tarımsal politikalarımızı gözden geçirmek için bize bir fırsat sunmaktadır. Bu fırsatı değerlendirmek için tarımın yapısal sorunlarını doğru tespit etmek gerekir. Tarım sektörünün en önemli sorunu verimlilikteki düşüklüktür. Tarımda verim düşüklüğüne birçok faktör neden olmaktadır. İşletmelerin küçük ve parçalı oluşu, toprak verimliliğinin ve işgücü kalitesinin düşüklüğü, sermaye kıtlığı ve iklim koşulları akla ilk gelen nedenler. Tarımda verimliliği artırmak için bu faktörlerin hepsini dikkate alan politikalar geliştirilmesi gerekiyor. Ancak, öncelikli olarak arazi piyasasını geliştirmek ve tarımsal arazilerdeki mülkiyet sorunlarını gidermek gerekiyor. Tarımsal işletmelerinin, ürüne göre optimal ölçekte faaliyet gösterebilmesi için tarım arazilerinin kolayca alınıp satılabilmesi, bunun için de tarım arazisi piyasasının iyi bir biçimde işlemesi gerekiyor. Tarımsal işletmelerin sermaye eksikliğini gidermek için yatırımların yapılması gerekiyor. Tarımda verimliliği artırmak için bizim önerimiz; öncelikle tarım arazileri piyasasının daha iyi çalışmasını sağlamak, kullanılmayan tarım arazilerini vergilendirmek ve tarım işletmelerine tüzel kişilik kazandırmaktır. Bunlar gerçekleştirilmeden geliştirilecek tarımsal politikalarının başarı şansı ciddi biçimde azalacaktır. Bugüne kadar tarımsal işletmelerin küçüklüğü ve çok parçalı oluşu üzerinde durulmuş ancak, tarım arazilerinin mülkiyet yapısı üzerinde hemen hemen hiç durulmamıştır. Miras hukukumuz, tarım arazilerinin çok hisseli olmasına yol açmaktadır.

İzale-i şuyu davaları yıllarca devam etmekte, mahkeme masrafları çoğu kez arazinin değerinin üzerine çıkmaktadır. Bu durum tarım arazilerinin bir bölümünde çok hisseliliğin devamına yol açmaktadır. Kısacası bir çok durumda tarım arazisinin sahiplerini tespit etmek bile mümkün olamamaktadır. Bizce bu sorun, yani tarımsal arazilerin çok hisseli oluşu ve hisselerin piyasa değerinin tespit edilmesindeki güçlükler tarım sektörünün büyük ölçüde ihmal edilen bir yapısal sorunudur. Bizim vergilendirme önerimiz, çok hisseli yapısı nedeniyle ekilmeyen arazilerin sahiplerini toprağı ekmeye, eğer ekmeyeceklerse de satmaya teşvik etmeyi hedefliyor. Tarım arazilerinin miras yolu ile bölünmesi, tarımda çok parçalı dağınık yapıya yol açmakta, işletme ölçeğini küçültmektedir. Bu sorunu önlemek amacıyla, Tarım İşletmelerinin Yeterli Tarımsal Varlığa Sahip Olup Olmadığının Tespitine Dair Yönetmelik, 26 Ocak 2003’te yürürlüğe girmişti. Bu Yönetmelik ile tarım işletmelerinin ekonomik bütünlüğünü korumak, işletme arazilerinin bölünmesini önleyerek sürdürülebilirliğini sağlamak ve yapılacak paylaşımlarda işletmelerin yeterli geliri sağlayacak ekonomik büyüklüğe sahip olmalarının sağlanması amaçlanmıştı. Ancak, Türk Medeni Kanunu’nun 659’uncu maddesinde değişiklik yapılmadığından dolayı uygulamada bazı sıkıntılar yaşanmaktadır.”

Özdebir, Türkiye’de tarımsal üretim planlamasının yapılması, israfın önlenmesi ve tarımsal teşviklerin tarım havzalarına bağlanabilmesi için tarım havzaları uygulamasının yaygınlaştırılmasının gerektiğini söyledi. Özdebir, “Bunun için vadeli işlemler borsasının etkin bir biçimde çalışmasının sağlanması, tarım sigortası uygulamasının ve sözleşmeli tarımın yaygınlaştırılmasını sağlayacak tedbirler de alınmalıdır. Hızlı kentleşme ve sanayileşme ülkemizde tarım arazilerinin korunmasını zorlaştırmaktadır. Belediyeler değerli tarım arazileri üzerinde sanayi lekeleri oluşturmakta, yeni yerleşim bölgelerinin kurulmasına izin vermektedirler. Yol yakınlarında bulunan tarım arazileri ise tarımsal sanayi gerekçesiyle sanayi parseline dönüştürülmektedir. Bir OSB kurulması için 20 kurumdan izin almak gerekirken, tarım arazileri bir imza ile sanayi ya da yerleşim bölgesine dönüştürülebilmektedir. Bu nedenle OSB’ler dışında sanayileşmeye izin verilmemeli, tarım arazileri üzerinde sanayi lekesi oluşturma girişimleri sıkı bir biçimde denetlenmeli ve engellenmelidir. Sayın Bakanım; doğrudan bakanlığınızın ilgi alanına girmemekle birlikte yerli tarım makineleri ve traktör üreticilerinin önemli bir sorununu da size iletmek istiyorum. Sektörde kullanılan girdiler üzerindeki KDV oranı yüzde 18 iken tarım makineleri ve traktörlerde KDV oranı yüzde 8’dir. Bu nedenle sektörde KDV alacakları birikmekte, bu alacaklar ise bir yıl sonra ödenmektedir. Bazı işletmelerin KDV alacakları sermayelerinin üzerine çıkmaktadır. KDV alacakları ile devlete bedava kredi açan üretici, işletme sermayesi ihtiyacını karşılamak için kredi kullanarak ek bir faiz maliyetine katlanmaktadır. Diğer yandan tarım makineleri ve traktör ithalatında alınan KDV oranı ise yüzde 8’dir. Bu oranlar, ithalatçı üzerinde bir KDV yükü bırakmazken, yerli üreticiyi cezalandırmakta, ithalatı teşvik etmektedir. 2011 yılında traktör ithalatı neredeyse yüzde 70 artarak 22 bine ulaşmıştır. Bu durumun düzeltilmesi için tarım makineleri ve traktörde KDV oranı yüzde 18’e yükseltilmeli, aradaki 10 puanlık fark da çiftçiyi sübvanse etmekte kullanılmalıdır” dedi.

Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz

En Çok Aranan Haberler