Mu kıtası, insanlık tarihinin ilk başladığı yer olarak kabul ediliyor. Yaklaşık 14 bin yıl önce Pasifik’in derinliklerine gömülmüş olan bir kıta olarak tarihi kayıtlarda yer alıyor. Bu kıtada ilk olarak çoğunluğu beyaz ırk dahil olmak üzere 10 farklı ırktan oluşan 64 milyon insan yaşıyordu. Bu insanlar 7 büyük şehirde ikamet ediyordu. Bu kıtanın 14 bin yıl öncesinde tamamen yok olduğu söylense de aslında yerleşik halkının tarihi 75 bin yıl öncesine kada uzanıyor. Bu kıtanın medeniyetinde savaş, kavga ve şiddete dair herhangi bir bulguya rastlanmıyor. Yemyeşil alanlarda, verimli topraklar üzerinde bu yaşayan bu insanların kıta üzerindeki ulaşımı, üzerinde asla bitki yetişmeyen muntazam taştan yollarla sağlanır, şehirlerinde yine taştan yapılmış heybetli heykeller, tapınaklar ve evler yer alırmış.
Mu kıtası veya kısaca Mu, ilk olarak 19. yüzyılda yaşamış yazar ve gezgin Augustus Le Plongeon tarafından Büyük Okyanus'ta yer aldığı ve 14 bin yıl önce batarak yok olduğu ileri sürülmüş, günümüzde bilim çevrelerinde sözdebilimsel bir iddia olduğu kabul gören efsanevi kıta olarak efsanelerdeki yerini aldı. Le Plongen kıta Antik Mısır ve Mezoamerika toplumlarının atalarının yaşadığını iddia ediyordu. Kavram daha sonrasında James Churchward tarafından bir kez daha popüler oldu.
Mu'nun ve benzer şekilde kayıp bir kıta olduğu iddia edilmiş Lemurya'nın varlığına dair iddialar, iddianın yaratıcısı Le Plong'un zamanından beri destek görmemiştir. Günümüzde de bilim dünyasındaki fikir birliği, Mu kıtasının var olmuş olmasının fiziksel olarak mümkün olmadığı ve iddianın herhangi bir bilimsel dayanağı olmadığı yönündedir.
Mu kıtası, Mustafa Kemal Atatürk’ün talimatıyla kurulan bir ekip tarafından araştırıldı. Deniz dibinde bulunan kalıntılara karbon testi yapılmıştır.