HABER

Atatürk ve Ali Fethi Okyar'ın hayatının gizleri araştırılıyor

İSTANBUL (ANKA)- Mustafa Kemal Atatürk'ün hayatında önemli bir dönemini geçirdiği Manastır ve Makedonya başta olmak Balkanlar'daki Osmanlı döneminin tarihsel izlerini taşıyan sicil kayıtları konusunu Kül Kalesi adıyla romanlaştıran Luan Starova, "Balkan Destanı" adını verdiği proje kapsamında şimdi de Ali Fethi Okyar ve Mustafa Kemal Atatürk'ün Manastır ve Makedonya döneminin sırlarını açığa çıkarmayı amaçlıyor.

Türkiye'nin ilk başbakanlarından Ali Fethi Okyar'ın aynı adı taşıyan torunu Ali Fethi Okyar ile birlikte bu önemli çalışmayı başlatan Starova "Elimizde koskoca bir tarihi hafıza hazinesi vardır ve bunlar aydınlanmayı beklemektedir. İşte benim ve torun Ali Fethi Okyar ile yakın çalışma arkadaşlarımın bir projesi var ki bu mutlaka aydınlanmalı ve de yayınlanmalıdır" dedi.

-BALKAN DESTANI VE MUSTAFA KEMAL

Yapı Kredi Yayınları'ndan çıkan dördüncü romanı olan ve Türkiye'nin ilk başbakanlarından Ali Fethi Okyar'ın kuzeni olan Babası Arif Ahmet Starova'nın yaşamını anlattığı Kül Kalesi-Siciller başlıklı romanı dolayısıyla görüşlerini ANKA'ya açıklayan yazar Luan Starova, şunları söyledi:

"Benim için önemli olan şey Osmanlının kalıntılarından önemli şahsiyetler ortaya çıktığını ve de yüceldiğini keşfetmek ve de onları aydınlatmaktır. Bunlar büyük siyasi, kültürel ve medeniyet birikimiyle kendi milli devletlerine ve de milletlerine başarılı hizmetler verdiler. Bu konuda sadece babam örnek değil, çok sayıda kişi ve şahsiyetler vardır. Bu proje Ali Fethi Okyar ve Atatürk'ün Makedonya dönemi günleri ve de tarihi olacaktır. Bu iki değerli şahsiyetin Manastır Askeri İdadiyesinden başlayarak, Sofya Elçiliğindeki günleri ve de çağdaş Türk devletini kurma faaliyetlerini içeren Balkan Destanı hafızasıdır. Ben bunların, dil ve edebiyatın fenomeni peşindeyim, hedefim bir tarih yapmak değil. Tarihi olayları gönül ve akıl çerçevesinde işlemek ve de onların peşinde olmaktır. Bu yolun peşinde olmak her şeye değerdir" dedi.

-TÜRKİYE' NİN BAĞIMSIZ ANAVATAN İÇİN DESTEĞİ UNUTULMAZ

Üsküp Üniversitesi'nde Karşılaştırmalı Fransız Edebiyatı profesörü olan, uzun bir diplomatik kariyeri bulunan ve halen Makedonya'nın Paris büyükelçisi olarak hizmet yapan yazar Luan Starova, "Bu roman dolayısıyla Türk kamuoyuna iletecek özel bir mesajınız var mı?" yönündeki soruya şu yanıtı verdi:

"Çok memnunum ki, babamın hakikatleri edebiyat ve eserler köprüsü sayesinde İstanbul'a ve Türkiye'ye döndü. Türkiye okuyucusunun bu konudaki ilgisi benim de keşfedilmemiş Balkan-Osmanlı medeniyeti konusuna eğilmemi teşvik etmektedir. Türkiye ve Türk halkı son dönemde göz kamaştırıcı bir şekilde dünyaya değerler katmaktadır ve en büyük katkıyı sunmaktadır. Özellikle muhteşem kültürel ve medeniyet turizmi ile bunu en güzel bir şekilde sağlamaktadır. Anavatanlarım Makedonya ve Arnavutluk'a her çeşit kültürel, teknolojik ve bağımsızlığını sağlayan değerler konusunda yaptığı katkıları asla unutamayız, bunlar için minnettarız. Özellikle tarihi dönüm noktası bağımsızlıkları döneminde yaptığı karşılıksız yardımı asla unutamayız."

-SİCİLLER BALKANLAR'DAKİ OSMANLIYI ANLAMAK İÇİN BULUNMAZ BİR HAZİNE
Sicillerle ilgili olarak romanda yer verilmeyen ancak tarihsel olarak bilinmesinde yarar olan önemli bir bilgi elde mevcut mudur sorumuza ise Yazarın karşılığı şöyle oldu: "Manastır Sicilleri 16-19. yüzyılı içeren yüz binlerce belgeyi ve yazıyı içeren hacimli bir hazinedir. Bunlar elyazması yazılardır. Babam bunların içine dalarak sonuna kadar bunlarla uğraştı, bunlara sadık kaldı. Çok titiz bir şekilde o muhteşem Osmanlıcasıyla inceliyordu. Bu siciller savaşlar, yangınlar, her çeşit tabii felaket geçirerek ve bütün bunları aşarak bugünlere taşındı. Bunlar Manastır'daki bir Vakıfta yer alıyordu. Komünist dönemimde bu vakfa el koyularak sicilleri yok etmek istediler. İşte bu durumda babamın olağanüstü gayretleri ve ilahi yardım ile bunlar kurtarıldı, babamın ve de ailemin hayatı da bu siciller sayesinde kurtuldu, bugüne taşındı çok şükür. Balkanlar'daki herkes kendi tarihini yazma yarışında iken, herkes diğerinin varlığını gizlemeye ve tarihini hiçe saymaya çalışırken bu siciller bütün bu önyargı, yanlış adımların ve tutumların ortadan kalkması için aydınlatıcı bir aynadır. Bunlara bu şekilde bakılmalıdır bence."

-ALİ FETHİ OKYAR'IN ÇEVRESİNDE

Yazar romanda ana karakter olan Babası ile Ali Fethi Okyar arasındaki akrabalık ilişkisi konusunda ise şu bilgileri paylaştı:

"Ali Fethi Okyar Babamın Annesi Hazbiye hanımın ilk kuzeniydi, amcasının oğluydu yani. Hazbiye Hanım Resneli Niyazi Beyin akrabası, Ohri gölünün Pogradec şehrinden dedem Ahmed Sul-Starova ile evliydi. Hazbiye hanımın babası o zamanın Manastır valisinin kızıydı. Babaannemin anavatanı Türkiye idi, Türkçe ise babamın anadiliydi, ki bu dil sayesinde İstanbul'da Hukuk Fakültesini bitirdi, avukat oldu. Tahsil dönemini genelde Malta sürgünü dönüşü Atatürk döneminde önemli görevler alan dayısı Ali Fethi Bey'in yanında geçirdi. Babam hiçbir zaman o çevreden uzak kalmadı, günlerini onlarla geçirdi. Ellili yıllarda Ali Fethi Bey'in oğlu Osman Okyar Makedonya'ya geldi, kendisiyle yirmi yıldan fazla Fransızca dili sayesinde yazıştık irtibatımızı koparmadık. Osman Okyar, babasının emaneti olan yeğeni babam Arif Ahmet Starova'yı keşfetmeye ve daha ayrıntılı tanımaya çalışıyordu."

-BALKANLARDA OSMANLI İZLERİ YOK OLMASIN-

Babamın en büyük arzusu eski Türkçeyi, Osmanlıcayı öğrenmemdi. Bunun sayesinde bu Sicillere devam etmemi istedi. Ancak bazen kader insanı başka yerlere götürüyor istediğinin ötesinde. İşte bu arzuyu ve ideali tamamlamak için edebiyat ve dil sayesinde babamın sicillerdeki hafızasını keşfetmeye ve aydınlatmaya çalışıyorum" diyen Luan Starova Balkanlar'da Osmanlı izlerine ilişkin görüşlerini şöyle dile getirdi: "Bütün kültürel ve ilgi alanımı babamın ve ailemin kodlarında aramaya tahsis ettim, onların özellikle Türk ve Osmanlı kodlarını keşfetmeye çalışıyorum. Osmanlının yıkılışıyla, bu yıkılışın kalıntılarından yeni Balkan tarihini çizen ve oluşturan güçlü şahsiyetler ortaya çıktı. Büyük filozof Edgar Moren benim ikinci romanım olan Keçiler Dönemi için yazdığında şunları söylemişti: "büyük bir tezat olurdu eğer denseydi ki Osmanlı İmparatorluğu 1908 yılında II. Meşrutiyetin ilanıyla verilen azınlıklar hakları sayesinde parçalanmaya başladı. Maalesef bu devrimler büyük emperyalist güçlerin Osmanlıyı parçalamasından sonra geldi".

En Çok Aranan Haberler