Filmlerde ve kurgularda gördüğümüz ünlü Port Royal Limanı ve şehri bir zamanlar tamamıyla gerçekti. 1692'ye kadar varlığını sürdürdüğü tahmin edilen şehir, özellikle korsanların uğrak mekanı olması ve tam bir günah şehri olmasıyla dikkat çekiyordu.
Ancak 1692'de gerçekleşen 7.5 büyüklüğündeki depremin ardından ünlü şehir sular altına gömülerek hayalet şehir olmuştu. Arkeologlar için büyük bir miras sayılan hayalet su altı şehrinden her yıl birkaç yeni kalıntı bulunup farklı teoriler atılıyor.
Aşağıdaki resim bir ilüstrasyon tarafından yapılan Port Royal şehrine ait.
Çin'in Atlantis'i olarak görünen Shicheng şehri yaklaşık olarak 1300 yıl önce kurulmuş, Qing-Ming hanedanlıklarına da 300 yıl boyunca hizmet etmişti. 20. yüzyıla kadar varlığını sürüden Shicheng, baraj sularının altında kalarak sulara gömülmüştü.
1959'da büyük bir baraj projesine girişen Çin hükümeti burada yaşayan yaklaşık 300.000 insanı evinden ederek apartmanlarda yaşamaya zorlamıştı. Çok sayıda insan baraj projesine karşı çıkmış olsa da, proje gerçekleştirilmiş ancak istenilen başarı elde edilemeyince şehir sular altında bırakılmıştı.
Aradan geçen 40 yılın ardından 2001'de hükümet Shicheng'i turizme ve arkeologlara açmıştı. Sular altında bulunan şehirde birçok tarihi eser bulunuyor.
Video için buraya tıklayabilirsiniz.
Aşağıda Shicheng'in birçok su altı fotoğrafları bulunuyor
İtalya'nın ünlü su altı şehirlerinden olan Baiae, Napoli kentinin yakınlarında bulunuyor. 8. yüzyıla kadar aktif olan ve kaplıcalarıyla ünlü kent, eğlence mekanı olarak da biliniyordu. Ancak Baiae, Araplar'ın gazabına uğramış ve 15. yüzyıla tamamen sular altına gömülmüştü.
Birçok antik kalıntıya ev sahipliği yapan Baiae, 20. yüzyılda turistlere ve arkeologlara açılmıştı.
Video'yu buradan izleyebilirsiniz
Antik İskenderiye'nin tarihi 2000 yıldan fazla olduğu düşünülürken, şehrin yüzyıllardır sular altında kalmış olması arkeologlar için büyük bir fırsat. Uzun yıllardır bu su altı zenginliği üzerinde çalışan arkeologlar tüm imkanlara rağmen ağır biçimde ilerliyor. Bunun en büyük sebebi akıntılar ve bulanık su olarak gösteriliyor. Bu etkenlerle birlikte sınıflandırma yapmak da bir hayli zorluyor.
Arkeologlar buna rağmen yakın zamanda çamurlarla kaplanmış Kleopatra'nın sarayını da buldular. 4. ve 8. yüzyılda yaşanan depremlerin ardından su altında kalan antik şehirde dünyanın yedi harikasından biri olan İskenderiye Feneri de bu kalıntılar arasında.
Günümüz Rusya sınırları içinde olan Phanagoria, eski bir antik yunan kenti olarak biliniyor. Çoğu arkeologun 'Rus Atlantis'i' dediği kente 18. yüzyıla kadar mitolojik bir efsane olarak bakılıyordu. Ancak kentin keşfedilmesi arkeologlar için büyük bir fırsat oldu.
Karadeniz kıyılarına vuran bir mezar taşından yola çıkılarak keşfedilen antik kentte birçok heykel, mozole, sikke ve oyma bulunmuştu. Kaynak taramalarına göre Phanagoria 1500 yıl boyunca aktif olarak kullanılmış ancak bilinmeyen bir nedenle şehir 10. yüzyılda terk edilmiş. Antik kent hakkında çalışmalar ağır da olsa devam ediyor.
Antik Yunanlar'ın bir başka su altında kalmış şehirlerinden olan Hereclion'a, Mısırlılar aynı zamanda Thonis diyor. Afrika kıyılarında bulunan şehir, 1200 yıl önce önemli limanlardan biriydi. Deniz ticaretinin merkez kentlerinden olan kent birkaç yüzyıl önce gün yüzüne çıkarıldı.
Nil'in deltaları üzerinde kurulu olan şehir, görüşlere göre yaşanan şiddetli depremlerin ardından ve kaygan zeminin de etkisiyle sular altında kalmış.
Lapita uygarlığı, Güney Pasifik'te bulunan Somoa Adaları'nın bilinen ilk toplumu olarak göze çarpıyor. Tayvan ve Güney Asya'dan insanların göç edildiği düşünülen Lapita uygarlığına ait birçok çanak kap bulunsa da henüz şehrin varlığı kesin olarak ne ispatlandı ne de buna dair kesin bir görsel sunulabiliyor.
Ancak arkeologlar her geçen gün yeni bir su altı şehrinin olduğuna dair inançlarını güçlendirip yeni kanıtlar ortaya koyuyor.
Kuruluş tarihi muallakta olan Kambay körfezinde bulunan bir su altı şehri, arkeologları heyecanlandırmıştı. Hindistan'da deniz kirliliğinin araştırılması sonucu 2002'de bulunan bulgular bir su altı şehrinin varlığına işaretti.
Arkeologlar bu şehrin Hindu mitolojisindeki Dvārakā kentine ait olduğunu düşünüyordu. Yapılan karbon testlerine göre ilk başta buralarda bir yerleşimin olduğu düşünülüyordu. Ancak daha sonra başka bir uygarlıktan gelen kalıntıların buraya geldiği, yapılan daha derin karbon testleri sonucunda ortaya çıktı.
Ancak arkeologlar hala yerine oturmayan taşlar için araştırmalar yapıyor, burada başka bir antik kentin var olduğuna inanıyor.
Neolitik çağdan kalma bir antik kenti barındıran İsrail'in Atlit-Yam şehrinde kazı çalışmaları hala sürüyor.
Bu kazı alanında her geçen gün yeni kalıntılar çıkmaya devam ediyor. Antik yollar, barınaklar, av için kullanılan eşyalar ve dini ayinler için yapılan taş figürler bulunuyor. Ayrıca tahıl öğütmek için taş oyukların bulunduğu kentin volkanik patlama sonrası yaşanan Tsunamiyle yerle bir olduğu düşünülüyor.
