ANKARA (İHA) - Ankara Ticaret Odası (ATO) Başkanı Sinan Aygün, Türkiye'de hayvancılığın tarımın bir alt sektörü olarak değerlendirildiğini oysa başlı başına bir sektör olduğunu söyledi.
Aygün, yaptığı yazılı açıklamada, ATO'nun, TÜİK, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Türk Veteriner Hekimleri Birliği, Veteriner Hekimleri Derneği ile Ankara Veteriner Hekimleri Odası kaynaklarından yararlanarak hazırladığı "Hayvancılık" raporuna göre, Türkiye'de hayvancılık sektörü topyekün alarm veriyor.
Türkiye'nin nüfusu 1990 yılından bu yana yüzde 29.6 artış gösterirken, hayvan varlığı tam tersine azaldı. 1990 yılında toplam hayvan varlığı (kanatlı hayvan hariç) 64 milyon 992 bin baş iken, 2005 yılı sonunda 43 milyon 86 bin 802 başa düşerek yüzde 33.7 azalma gösterdi. 1990 yılında 40 milyon 553 bin olan koyun sayısı yüzde 37.6 azalarak 25 milyon 304 bine, 10 milyon 977 bin olan keçi sayısı yüzde 40.5 azalarak 6 milyon 517 bine, 6 milyon 694 bin olan sığır sayısı da yüzde 45.7 azalarak 3 milyon 633'e geriledi.
Türkiye'nin tüm bölgelerinde koyun yetiştiriciliği yapılabilmekle birlikte, Orta, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri coğrafyaları itibariyle çok daha uygun. Ancak son 20 yılda başta terör nedeniyle kırsal kesimde yaşayan ve hayvancılıkla uğraşan nüfusun sektörden uzaklaşmak zorunda kalması, Türkiye'nin koyun varlığında önemli azalmaya neden oldu.
1980 yılında 48 milyon baş olan koyun varlığı, 25 milyon başa geriledi. Koyun varlığındaki 23 milyon baş civarındaki azalmanın ekonomiye maliyeti 3 milyar doları buldu. Sözkonusu azalma olmasaydı, yılda bu miktardan 13 milyon baş koyunun kesime verilmesi gerektiğinden karkas ağırlığının ortalama 20 kilo ve kilo başına en düşük fiyatın 7 YTL olduğu dikkate alındığında 1 milyar 820 milyon YTL eti karşılığı, 10 milyonunun 4 ay süreyle sağılacağı ve koyun başına 0.5 litre süt verimi ve bir litre sütün 400 YKr olduğu hesaplandığında 240 milyon YTL sütü karşılığı; koyun başına 1 kilo yapağı elde edileceği ve yapağının kilo fiyatının 5 YTL olduğu hesaplandığında 115 milyon YTL yapağı karşılığı olmak üzere toplam 2 milyar 175 milyon YTL (1 milyar 531 milyon dolar) yıllık gelir kaybına yol açtı. Bu gelir kaybına, göçle gelen nüfusun metropollerde yol açacağı kentsel hizmetlerin maliyet artışı eklendiğinde, ülke ekonomisinde yaklaşık 3 milyar dolarlık bir kayba yol açtı. Tarımda ileri ülkelerin çoğunda hayvancılığın tarımsal üretim içindeki payı yüzde 50'nin üzerindeyken, (Fransa'da yüzde 60, İngiltere'de yüzde 70 ve Almanya'da yüzde 75) bu oran Türkiye'de yüzde 25-30 seviyesinde. Türkiye'de yaklaşık 4 milyon tarım işletmesinin yüzde 96'sında bitkisel üretim ile hayvancılık birlikte yapılıyor. Yalnızca hayvansal üretim yapan işletme oranı ise yüzde 4. Hayvancılıkla uğraşan işletmelerde ise hayvan sayısı düşük. Türkiye'deki işletmelerin yüzde 72'sinde 1-4 baş hayvan bulunuyor.
Uygulanan makro ekonomik politikaların etkisiyle tarım nüfusundaki azalma hayvan varlığının azalmasına neden oldu. 1990 yılında kırsal kesimi nüfusun yüzde 48.8'ini oluştururken, 2005 yılında, toplam nüfus içinde kırsal kesiminin payı yüzde 38.1'e geriledi. Aynı süreçte, bu kesimin GSYİH'dan aldığı pay da düştü. 1990 yılında GSYİH içinde çiftçilik ve hayvancılığın payı yüzde 15.8 iken, 2005'te bu oran yüzde 11.5'e düştü. Sözkonusu dönemde Türkiye'de kişi başına gelir 2 bin 682 dolardan, 5 bin 8 dolara çıkarak yüzde 87 artış gösterirken, tarım kesiminin kişi başı geliri bin 29 dolardan, bin 764 dolara yükselerek sadece yüzde 71 artabildi.
İnsanların sağlıklı yaşayabilmeleri, özellikle de zihinsel kapasitelerini yeterli düzeyde kullanabilmeleri için düzenli olarak protein tüketmeleri gerekiyor. Dengeli beslenme için bir insanın kilo başına günde 1 gram proteine ihtiyaç duyduğu belirtiliyor. Örneğin, 75 kilogram ağırlığındaki bir insanın günde 75 gram protein tüketmesi, bunun da 35 gramının et, süt, yoğur, peynir, yumurta gibi hayvansal proteinlerden oluşması gerekiyor. (Et ve et ürünlerindeki hayvansal protein miktarı gramıyla eş değer değildir. Örneğin 1 kilogram ette 150-200 gram protein bulunmaktadır.) Gelişmiş ülkelerde kişi başına günlük 219 gram et, 950 gram süt tüketilirken, Türkiye'de 35.6 gram et, 465 gram süt tüketiliyor. Yapılan çalışmaya göre, nüfusun 80 milyona ulaşacağı 2010 yılında, toplumun hayvansal protein yönünden dengeli beslenmesi için et üretiminin yüzde 300 artırılarak yılda 2 milyon 920 bin tona, süt üretiminin de yüzde 50 artırılarak yılda 16 milyon 790 bin tona çıkarılması gerekiyor.
HAYVANSAL ÜRETİMDE VERİMLİLİK DÜŞÜK
Türkiye, dünyada görülen deli dana (BSE) başta olmak üzere pek çok hayvansal hastalığı olmaması nedeniyle şanslı ancak sahip olduğu hayvan varlığının çoğunluğunun yerel ırktan oluşması hem süt hem de ette verimliliği düşürüyor. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü FAO'nun 2004 yılı verilerine göre, AB-15'de sığır ve dana karkas verimi 278.2 kilogram iken koyun ve kuzu karkas verimi 14.8 kilogram seviyesinde. Türkiye'de ise sığır ve dana karkas verimi 180 kilogram, koyun ve kuzu karkas verimi ise 18 kilogram seviyesinde. Türkiye, koyun ve keçi karkas verimlerinde AB ülkelerinden iyi durumda olmakla birlikte sığır ve dana karkas veriminin düşük olması kültür ırkı ağırlıklı üretim yapılması gerektiğini ortaya koyuyor. Aynı tablo süt üretiminde de kendini gösteriyor. Türkiye'de ineklerde süt verimi ortalama yıllık 1.7 ton iken gelişmiş ülkelerde bu miktar 6 tona çıkabiliyor.
Türkiye'de yılda 1 milyon ton kırmızı et tüketiliyor. Resmi verilere göre, kesilen hayvanlardan elde edilen et miktarı 400-450 bin ton civarında. Aradaki fark Türkiye'de 550-600 bin tonluk etin kayıtdışı ve kaçak tüketildiğini ortaya koyuyor. Türkiye'de kaçak et tüketiminin birinci nedeni et fiyatlarının yüksekliği. Türkiye, kilosu 8-10 Euro ile eti en pahalı tüketen ülke.
AB ülkelerinde etin kilosu 2.5-3 Euro, Japonya'da 1 Euro düzeyinde. Üreticilerin, Hayvan Sağlık Zabıtası Kanunu gereği insan sağlığına uygun olmadığı için mezbahalarda imha edilen hayvanlar nedeniyle uğradığı zararı sineye çekmek zorunda kalmaları, hayvanlara yönelik sigorta hizmetlerinin başlamamış olması ve mezbahalarda kesim yaptırma maliyetinin yüksekliği kaçak ve kayıtdışılığın diğer nedenlerini oluşturuyor. Türkiye'ye kaçak hayvan girişi, sınırlardan özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da Van, Hakkari ve Şırnak'tan, Trakya'da Edirne'den, Akdeniz Bölgesi'nde özellikle Mersin'den, Karadeniz Bölgesi'nde de Trabzon'dan yapılıyor. İran'dan yapılan hayvan kaçakçılığının, Doğu Anadolu Bölgesi'nde yapılan hayvancılığa darbe vurmakla birlikte, bölge halkı için geçim kaynağı haline geldiği kaydediliyor. Kaçak giren etin rakamsal bilançosunun ise yaklaşık 5 milyar YTL olduğu hesaplanıyor. Türkiye'ye kaçak hayvan girişi vergi kaybı da oluşturuyor.Türkiye'de hayvan kaçakçılığı Emniyet Müdürlüğü'nün düzenlediği Buffalo Operasyonu'yla da gündeme geldi. İstanbul, Ankara, İçel, Antalya, Bursa ve Mardin'de eşzamanlı gerçekleştirilen operasyonlarda tonlarca ete el konuldu. Yolsuzluğun boyutunun ise yaklaşık 500 milyon YTL olduğu belirtildi.
1990 yılında 8 milyon tonu inek, 1.1 milyon tonu koyun, 337 bin tonu keçi ve 174 bin tonu manda sütü olmak üzere 9.6 milyon ton olan süt üretimi 2005 yılında 11.1 milyon tona çıktı. Süt üretimi içinde inek sütü üretiminde yüzde 25.9 artış görülürken, koyun sütü üretiminde yüzde 31, keçi sütü üretiminde yüzde 24.8, manda sütü üretiminde ise yüzde 78.1 azalma yaşandı. Süt üretimi tarım sektör içinde yüzde 8.4, hayvancılık sektörü içinde ise yüzde 24.3'lük bir paya sahip. Hayvancılığı gelişmiş ülkelerde üretilen sütün yüzde 90-95'i modern tesislerde işlenirken, Türkiye'de üretilen sütün yaklaşık yüzde 13'ü modern fabrikalarda, yüzde 47'si büyük işletme ve mandıralarda değerlendiriyor.
Geri kalan yüzde 40'lık bölüm ise süt üreticileri tarafından bireysel olarak değerlendiriliyor. Bu nedenle Türkiye'de halen sokak sütçülüğü hem satıcı için hem alıcı için gözde Türkiye'de et ve sütte pazarlama ağı karmakarışık. Üretici, beslediği hayvandan elde ettiği bir kilogram eti, maliyetini bile karşılamaktan uzak olan 8 YTL 250 YKr'ye satarken, sütün üreticiden çıkış fiyatı ortalama 450 YKr. Tüketici ise eti 14 YTL ile 20 YTL arasında değişen fiyatlarla, sütü ise 1 YTL 100 YKr ile 1 YTL 900 YKr arasında değişen fiyatlarla tüketiyor. Aradaki yüzde 100'ü aşan kar aracıların eline geçiyor. Süt fiyatının pahalı olmasının nedeni tekel pozisyonundaki üretici şirketlerin fiyatlandırmada etkin olmaları. Süt Endüstrisi Kurumu (SEK) özelleştirme öncesi kurulu kapasitenin yüzde 27'sine sahip olmasına rağmen tekelleşmeye engel olabilirken, özelleştirme sonrasında bu alan firmaların insafına terk edildi. Ülkemizde canlı hayvan alımları hayvan panayırları, belediye hayvan pazarları ve hayvan borsalarında gerçekleşiyor.
Türkiye'de canlı hayvan ve ette, şekli ve aracı sayısı bölgelere göre değişen bir pazarlama yapısı mevcut ve bu yapı üreticiye fiyat ve alım garantisi sağlayamadığı gibi, sanayiinin de hammaddeye ulaşmasında sıkıntı yaşatıyor. Her ne kadar büyük sanayi işletmeleri üreticilerle anlaşarak, sözleşmeli üretim yoluna gitse de bu sistem tüm Türkiye için geçerli bir yöntem olmaktan uzak. Türkiye'de üreticilerin yaşadıkları sıkıntıları aşabilmeleri için yapılan yasal düzenlemenin ardından üretici birlikleri kurulmuş olsa da bu birlikler henüz sektörün sıkıntılarını karşılamaktan uzaklar. Türkiye'de 1996 yılından bu yana yapılmayan et ithalatı, AB'nin ilerleme raporlarında ele alması ve damızlık yetiştiricilerinin ihtiyacı nedeniyle Türkiye gündeminde sürekli tartışılıyor. Türkiye ve AB tarım ürünleri ticaretinde en son alınan 1/98 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı uyarınca AB'den her yıl 19 bin ton et ithal etmesi için Türkiye'ye tarife kontenjanı açılmasına karşın, Türkiye deli dana (BSE) hastalığını gerekçe göstererek et ithalatı yapmadı. Tercihli ticaret rejimi kapsamında AB'nin de Türkiye'den gümrük vergisiz olarak her yıl 200 ton koyun ve keçi eti ithalat etmesi gerekiyor ancak AB de sağlık şartlarını yerine getirmediği gerekçesiyle Türkiye'den et ithalatı yapmıyor. Türkiye resmi olarak et ithalatı yapmıyor olsa da kaçak yoldan yurda sokulan hayvanlarla gayriresmi olarak et ithalatı gerçekleştiriyor. ATO Başkanı Sinan Aygün, Türkiye'de hayvancılığın tarımın bir alt sektörü olarak değerlendirildiğini oysa başlı başına bir sektör olduğunu söyledi. Uygulanan yanlış tarım ve hayvancılık politikaları nedeniyle bugün hayvan sayısının azaldığına ve kaçak et sorunu yaşandığına dikkat çeken Aygün, şunları söyledi:
"Hayvancılık sektörü, Türkiye'de göç sorununun kriz haline gelmesini engelleyen başlıca sektördür, kırsal kalkınmanın anahtarıdır. Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun toprağı Allah vergisi bir şekilde hayvancılık yapmaya çok uygun. Hükümet sadece üretmek için değil, toplumsal huzur için de hayvancılığa sahip çıkmalıdır. Hayvancılık sektörüne ait sanayi yatırımları için Doğu ve Güneydoğu Bölgeleri teşvik edilmelidir. İstanbul'u kurtarmak istiyorsak önce Doğu ve Güneydoğu'yu kalkındıralım. Bu bölgeler kalkınırsa, vatandaşlar İstanbul'a göç etmek zorunda kalmaz."