Birleşmiş Milletler Teşkilatı tarafından tanınan ve temel amacı ise AB’nin yeni genişleme süreçlerinde, aday ülkeleri birliğe hazırlamak olan, Almanya/ Köln merkezli Uluslararası Diplomatlar Birliği (DMW) “2017 Zirvesi” bünyesinde konuşma gerçekleştiren KKTC Ekonomi ve Enerji Bakanı Sunat Atun, KKTC eknomisine dair önemli açıklamalarda bulundu.Spectrum Uluslararası Kongre Merkezi’nde, onur konuğu KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın da katılım gösterdiği, Uluslararası Diplomatlar Birliği Başkan Yardımcısı Serhat Akpınar’ın girişimi ve Girne Amerikan Üniversitesi ev sahipliğinde “Bir Adım İleri” teması ile gerçekleşen “Uluslararası Diplomatlar Birliği 2017 Zirvesi” bünyesinde, Ekonomi ve Enerji Bakanı Sunat Atun konuşma gerçekleşti.Ekonomi ve Enerji Bakanı Sunat Atun, panelist olarak yer aldığı “Bölgesel Ekonomik Tahinler” konulu panel öncesinde gerçekleştiridği konuşmasında, öğrencilerde; dış ilişkilere ve siyasete yönelik ciddi bir ilgisinin olduğunu belirterek, KKTC ekonomisinin içinden geçtiği süreçlerden bahsetti. Atun konuşmasının devamında ise şunları söyledi:“KKTC’de inşaat sektöründe önemli gelişmeler yaşandı”“Bir dönem kendi iç dinamikleriyle kendini yöneten KKTC, 1980’li yıllarda Asil Nadir’in Poligrub’un KKTC’de önemli bir reel gelişim meydana getirmesiyle birlikte dışa yönelik önemli açılımlar yaşadık. Ancak devamında özellikle 94 yılında gelen "ABAD" kararlarıyla AB ve İngiltere önemli bir ihracat pazarıydı. Tercihli tarifeden mal satışı durdu. Haliyle KKTC ekonomisinde dış gelirler bakımından azalmalar meydana geldi ve elbette ana vatanımız Türkiye Cumhuriyeti, KKTC’nin yanında, tek ve en güçlü destekçi olarak durmaya devam etti. Özellikle 2005-2006 yıllarında KKTC ekonomisinde inşaat sektöründe önemli gelişmeler yaşanmıştır. Bunlar da milli gelir artışını meydana getirmiştir. O dönemin hükümetleri, devlet gelirleri arttıkça, mükellefiyetleri arttırmayı seçmişler. 2007-2008 yıllarında küresel finansal kriz dalga dalga KKTC’ye geldiğinde ise, buradaki hükümetler de o ekonomik daralmadan nasiplerini aldılar ve devlet gelirlerinde bir anda inanılmaz bir şekilde düşüş oldu. Ama devlet giderleri sabit noktada kalmasından dolayı, maalesef ekonomik yapımız iflas eder noktaya geldi. Benim de içinde bulunduğum 2009 yılında Sn. Eroğlu başbakanlığındaki Ulusal Birlik Partisi hükümeti olarak, o dönemde göreve geldik. İlk işimiz de haliyle bu sürdürülemez noktaya gelen KKTC ekonomisini toparlamak, rehabilite etmek, sürdürülebilir hale getirmek ve insanların beklentilerini tekrardan olumlu noktalara taşıyabilmek. Bunu da 2010-2012 ekonomik programıyla uyguladık. Bu programın elbette güçlü bir ortağı daha vardı. O da anavatanımız Türkiye Cumhuriyeti Devleti idi. Haliyle programımızın 3 ana hedefi vardı. Bu hedeflerden bir tanesi kamunun ekonomi içerisindeki payının azaltılması, ikincisi; sürdürülebilir bir büyüme sağlanmasının teminen özel sektöre dayalı rekabet gücü yüksek ekonomik ortamın tesis edilmesi ve üçüncüsü ise; iç kaynakların etkin ve verimli kullanılması. Çünkü önceki hükümetler ne yapmışlar? Finansman ihtiyacı arttıkça, kamu bankalarındaki kaynakları bir taraftan alarak, ülkenin yatırımları için bulunan kaynakları kamu harcamaları şekline dönüştürmüşler. Kamu harcamaları eğer yatırım harcamaları ise, bu ekonomiye geri döner ancak eğer performans ve transfer giderleri ise bu çok limitli bir şekilde ekonomiye geri döner.”“Hükümet olarak, Gayri Safi Milli Hasıla’nın yüzde 20’si oranında yıllık yatırım hedefliyoruz”Atun, KKTC’nin büyüme ve yatırım hedefleri arasında ki kuramın somut bir şekilde işletilmesi gerektiğini belirterek, hükümet olarak, gayri safi milli hasılanın yüzde 20 oranında yıllık yatırım hedeflediklerini söyledi. Bunun da yılda en az 2 milyar TL’lik bir yatırım anlamanına geldiğini söyleyen Atun, 2016 yılında bu rakamın 2.168 milyar TL olduğunu dile getirdi. Atun, daha yüksek hedefler koymanın gerekliliğine de değinerek, bu hedeflerin finansmanının sağlanacağı ortamı tesis edebilmek gerektiğini söyledi. Mevduatların krediye dönüşümü noktasına da değinen Atun; “Bu beni bir Ekonomi Bakanı olarak memnun eder noktadan uzakta. Son birkaç yıldır bozulduğunu gözlemliyoruz. Bu konuda çözümler üzerine çalışıyoruz. Elbette elimizde bununla ilişkili önemli programlar var. Bu da pozitif noktalara gelecektir. Bireysel kredilerin yüksekliği ve bireysel krediler arasında özellikle lüks tüketimin ağırlıklı bir alan işgal ediyor oluşu, bir devlet ekonomisi ve milli gelir için risktir. TL ekonomisi risklerin azaltılması ihtiyacımız var. TL bize risk oluşturmuyor, ekonominin içerisindeki döviz yönlü fiyatlandırmalar bize risk oluşturuyor. Yakın zamanda TC’den değerli mevkidaşımla biraraya geleceğiz. Bugün Türkiye’nin Çin, Rusya ve İran ile yapmış olduğu anlaşmalar vasıtasıyla TC’nin o ülkelere satmış olduğu ürünler dolar veya Euro cinsinden değil, TL olarak satılıyor. Bizde de dış ticaretimizin yüzde olarak ortalama 70’lik bir kısmı Anavatan TC iledir. Fakat Türkiye’de üretilen, TL ortamında imal edilen mamüllerin bazıları ülkemize dolar ile giriyor. İç piyasada örneğin otomobiller kendi iç piyasasında TL, bizde sterlin veya Euro ile satılabiliyor. Türkiye’de aynı marka TL, bizde döviz. Bu kendi kendimize meydana getirdiğimiz bir risktir. Bunu karşılıklı ticaret anlaşmasıyla ortadan kaldıracağız ve KKTC’ye Türkiye’den ithal edilen ürünlerin tamamı TL olarak satılıp, alınacak. İç kaynakların verimli hale getirilmesi konusu var; burada kamu bankalarının verimliliği konusu vardır”.“Kamu bankalarımızın yüklü bir miktarda iç borcu var”Son olarak da kamu bankaları ile ilgili olarak konuşan Altun, “Kamu bankalarımızın yüklü bir miktarda iç borcu var. Sadece Telekom’un 2,7 milyar TL kamu bankalarına borcu var. İttiyat sandığının geçmişte yapılan borçlanmalarından gelen önemli borçları vardır. Bu ne demek; 24 milyar TL aktif büyüklükte olan bankacılık sektörünün bir bölümünün orada şeffaf bir duvar arkasından durur bir halde olması; kullanamama, yönetememe ve onun ağırlığını geri kalan bölümün taşıması demek. Bu alanı da verimli hale getirmek zorundayız. Bununla da ilgili plan, projelerimiz vardır. Finans sektöründe de derinliğe ihtiyaç var. Ülkemizdeki gerek banka büyüklükleri, gerekse her sene ilk 5 ortalamadaki şirketlerin yıllık aktif büyüklük ve ciro oranlarına her sene bir o kadar da eklenen şirket olması, artık bizde de şirketlerin halka arz ortamının tesis edilmesi gerekmektedir. Kalkınma bankası’nın şu anda meydana getirmiş olduğu bankalarla arasındaki tek yönlü üçüncül finansal alanın sirküle eder hale getirmesi, elbette iç borcun da yönetilmesi adına bir tahvil ve bono sisteminin kurulması için bir finansal sektörde derinlik ihtiyacımız var. Bütün bunlar önümüzdeki dönemde, görev aldığımız takdirde üzerine gideceğimiz temel 6 noktadan bir kaçıdır” diyerek sözlerini tamamladı.
Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz